Kışkırtma hesaplarına dikkat

Yerel seçimlerde CHP ile Ak Parti’nin oyları arasındaki farkın azlığı, kesin sonucun ilan edilmesini geciktiriyor. Bu tür durumlarda seçimi kaybeden partilerin itirazları, seçim sonucunu etkileyebileceği için genellikle kabul edilmelidir. YSK’nın sadece İstanbul için değil, başka illerde de benzer bir duyarlılığı göstermesi beklenir. Buraya kadar olanı, hukuki uygulama ve meşruiyet ile ilgilidir ve tarafların sürece saygılı olmasıyla aşılacak olan kısımdır. Nitekim partilerin üst yönetimleri ve adaylar düzeyinde görünen de bu. Fakat aynı fikirde olmayan çevreler var.
FETÖ bütün umutlarını toplumsal bir kargaşaya bağlamış durumda. Bu yapının hem Ak Parti içindeki tasfiye edilmemiş siyasi unsurları, hem 15 Temmuz’dan sonra Atatürkçü maskeler takarak faaliyet gösteren unsurları örgütlü bir faaliyet içinde hareket ediyorlar. Örgütün siyasi ayağının “siyasi” hesaplar yüzünden tasfiye edilememiş olması böyle durumlarda bütün partilerin önüne bir fatura olarak gelecektir. Siyasi operasyon yapmasının koşulları olduğu müddetçe bu örgüt, partilerin içinde bir çift başlılık eğilimi yaratmaya çalışacak. Bunun yol açacağı sonuç, parti tabanlarında kışkırtmalara karşı bağışıklık zafiyetidir.
Gerek Ak Parti gerekse CHP tabanında, rakip partinin gizli ve kabul edilemez hesaplarının olduğu yönünde derin önyargılar oluşturulmaktadır. Bu atmosfer her türlü yalan ve iftiraya inanmaya dünden razı, dolayısıyla kolaylıkla farklı görüşten insanların üzerine sürülebilir güruhların ortaya çıkmasına neden olur. “Biz o dinsizlerin yönetiminde çalışmayız” diye ağlayan Ak Partili kadınla, “Erdoğan Halk Özel Harekât diye milis örgütlüyormuş, seçimleri kaybetseler bile iç savaş çıkartacaklarmış” diyen CHP’li seçmen her türlü kışkırtmaya açık olma ortak paydasında buluşturulmak isteniyor.
Eğer Sabah ve Yeni Şafak gazetelerinin yaptığı gibi 31 Mart seçimine “darbe” demenin arkasında bir FETÖ’cü kaos ve kışkırtma zihniyeti yoksa ve bu Ak Parti’nin kurumsal görüşü ise, bu parti iktidardan çekilmenin meşru yolunu ne olarak tarif ettiğini açıklamak zorundadır. Demokratik bir rejimde seçim de “darbe” olacaksa, bir parti ne olduğu takdirde iktidarı bırakır? Soru cevapsızdır. Biz bunun Ak Parti’nin resmi görüşü olduğunu sanmıyoruz ama bu partiye yakın çevrelerin böylesi bir sorumsuzluk içinde hareket etmelerinin hangi çevrenin elini güçlendireceğine işaret etmeyi gerekli buluyoruz.
Öte yandan Ak Parti’nin İstanbul belediyesini İmamoğlu’na vermeyeceği hatta CHP’nin şimdiden taraftarlarına kırmızı yelekler dağıttığı türünden kışkırtmalar da aynı kapıya çıkıyor. Hızlı hareket ederek kışkırtmayı önleyen CHP yönetimini tebrik ediyoruz. İstanbul belediye başkanlığının bu saatten sonra hile yoluyla İmamoğlu’na verilmeyeceği, böyle bir durumda Türkiye’nin Arap Baharı’ndaki gibi karışacağı türünden çıkışlar kimsenin meselesini çözmediği gibi olgusal süreçlere de uygun değil. Şu andan itibaren yeniden sayımın yapılacağı ilçelerde tarafların gözünden kaçırılabilecek bir seçim hilesi olma şansı yok. Eğer hile yapılıyorsa seçim gecesi yapılıyor, yeniden sayımlarda bu imkân tümüyle ortadan kalkar. Eğer seçimlerin bu saatten sonra Binali Yıldırım tarafından kazanıldığı, Ak Parti’nin oylarının yanlışlıkla başka partilere yazıldığı gibi bir sonuç ortaya çıkarsa, hile değil ancak olgusal bir gerçek olabilir. Ama aynı olgusal gerçeklik bize, seçimlerin Ekrem İmamoğlu tarafından kazanılmış olduğunu söylüyor. Bu saatten sonra aradaki makasın sonucu değiştirecek ölçüde kapanması oldukça zordur.
Şunun iyi anlaşılması gerekiyor: Türkiye batı sistemi içinde kaldığı müddetçe sadece ekonomik ve siyasi olarak değil, toplumsal olarak da baskılanacak ve istikrarsızlaştırılmaya çalışılacak. Türk toplumunun sınavı geçeceğine kuşku yok. Ancak bizi toplumsal birlik sınavlarına zorlayan bir sistemde kalmaya devam etmenin ulusal çıkarlarımıza uygun olduğu da söylenemez.