Kitap okumak, film izlemek bir lüks mü?

Her bir şeyin, bir önceki günden daha farklı, daha pahalı, daha ulaşılmaz ve giderek yaşamımızdan çıkıp gittiği normali zorlayan günlerden geçiyoruz. Ard arda gelen zam yağmurları yalnızca insanın en temel hakkı beslenme ve barınma, sağlık, eğitim, tatil gibi olgularını değil, buna koşut olarak yaşama biçimini de neredeyse radikal bir biçimde değişim/dönüşüme uğratıyor. Hemen hemen çoğu kişinin geleceğine ilişkin kurgusunda umutları, özlemleri ve de idealleri de birer birer tükenip gidiyor…

Domates, patlıcan, gübre ya da mazot fiyatlarından söz etmeyeceğim. Satın alınması düşlenen evler ise çoktan düşlerden ayılıp gitti. Hepsi, belki de daha fazlası günümüzün bilinen ve yaşanan sorunları. Her yerde aynı sızlanmalar, aynı yakınmalar, ama kimi zaman insanı derinden etkileyen, bir kaç kelime ile özetlenen, bir yerlere takılı kalan sessiz çığlıklar…

Böylesine bir ortamda kağıdın pahalılığından, dergi ve kitap fiyatlarının neredeyse gençler için ulaşılmaz olduğundan söz etmek, belki kimilerine anlamsız ya da ne bileyim absürd gelebilir. Ama sözünü edeceklerimin de en az onlar kadar önemi olduğunu düşünenlerdenim.

Yıllar yılı aynı şey anlatılır. Bir zamanlar ortak pazara katılan Fransa Kültür Bakanının dedikleri. Bir ortak pazara başta ilaç ve harp sanayimize ilişkin her şeyimizi verebiliriz der bakan. Ama kültürümüzü asla… Sözü edilen ilaç ve harp sanayimizi yitirsek bile birkaç yılda tekrar eski haline, hatta eskisinde daha iyi hale getirebiliriz ama, kültürümüzü yerine getirmek için birkaç kuşak feda etmemiz gerekir, der…

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin en büyük film festivallerinin birinde bir seansa gittim. Salondaki kişilerin yüzde doksanı 65 üstü idi. Genç izleyenlerin sayısı ise yok denecek kadar az. Dergi ve kitap alımlarında da benzer bir oran. Ya gazete alım ve okuma durumu? O da bir başka sorun.

Bugün kaç üniversite öğrencisi ayda kaç kitap alıp kaç kez sinema ya da tiyatroya gidebiliyor? Dahası ilgi alanına giren hangi dergilere abone, ya da ayda kaç dergi alabiliyor? Bu soruları daha da çoğaltabiliriz. Ama alınan her yanıt kağıda ve filme bağlı her bir alışkanlığın artık yaşamımızdan çıkıp, yok olduğunun habercisi oluyor…

Yalnızca bu kadar mı? Kitap, dergi, gazete alamayan, sinemaya gidemeyen dahası bahar aylarının klasiği olan festivalleri şu ve ya bu nedenlerle kısıtlanıp yasaklanan bir gençliğe sahip olmak üzereyiz. Sonra da bu kısıtlanan gençliği “bizim zamanımızda…” diye bilinen klasik ve de yararsız yakınmalarla bir şeylerle kıyaslayıp yarıştırma yanılgısı ve kolaylığına düşüyoruz...

Evet… Doğrudur… Bizim zamanımızda tüm bu yitirmek üzere olduklarımızın birçoğunu çok küçük bir ücret karşılığında elde edebiliyorduk. Ya şimdi? Esas sorun bu. Şimdi neden elde edilmiyor? Hem gençlerin bu beslenme kanallarını kesiyor, onların bunlardan yararlanmasını nenedeyse olanaksız kılıyor, sonra da gençler okumuyor, izlemiyor, gitmiyor, almıyor diye yakınıyoruz.

Tüm bu alışkanlıklar gençlikte edinilir. Sonrasında elde etmek isterseniz ıskalarsınız. Çünkü gelişmelerini sağlıklı bir şekilde tamamlamakta zorluk çeken ülkelerde, gelişmelerini tamamlamış ülkelerde olduğu gibi önce eğitim, sonrasında para kazanılmaz. Önce para kazanılıp, sonra da o parayla gençken yitirilip ıskalanan her bir şey satın alınmak istenir. Ama artık çok geç, hatta olanaksızdır…

Kısacası; kitap, dergi, gazete almadan, film, şenlik, festival izlenmeden bozuk para gibi harcanan bir gençliğe kim sahip olmak ister ki…