Kolay para kültürü
2017 yılında kurulan Türkiye'nin ilk kripto para borsası Thodex’in firari kurucusu Faruk Fatih Özer yakalandı. Finans tarihimize yeni bir banker skandalı öyküsü daha ekleyen Thodex internet sistemlerini kapatmadan bir ay kadar önce bir kampanya başlatmış ve sisteme yeni üye olacaklara 2 milyon “Dogecoin” dağıtacağını duyurmuştu. Slogan şuydu: “Sen de üye ol, 2 milyon Dogecoin’den 150’si senin olsun.” Hepimizin gözleri önünde birileri bedava kıymet dağıtıyordu. Merkez Bankası kripto varlıkların devlet denetimi dışında, merkezi bir muhatabı olmayan, aşırı oynak piyasalara sahip, yasadışı faaliyetlerde kullanılabilen, cüzdanlarınızın çalınabildiği, varlıklarınızın bilginiz dışında usulsüz kullanılabildiği ve işlemlerin telafisinin olmadığı bir sektör olduğunu açıklamıştı. Ama nihayetinde izlemekten fazlasını yapmamıştı.
Merkez Bankası’nın o dönemki açıklamasına göre tam bir gayya kuyusu olan kripto para piyasasına insanlar nasıl olup da yönelebildiler? Bu piyasanın teknik kısmı benim alanım değil. Ama sosyolojik boyutu ile ilgili olarak söylenmesi gereken şeyler var.
319 KİŞİ 2 MİLYAR DOLAR KAPTIRDI
Kripto para soygununa 391 bin “yatırımcı” toplamda 2 milyar dolar kaptırdı. Ne için? Oturduğu yerden, hiçbir üretici, katma değer yaratıcı faaliyette bulunmadan paradan para kazanmak için! Paralarını kaptıranların büyük kısmı dar gelirli, emekçi insanlar. Çaldırdıkları birikimlerini çalışarak kazanmışlardı. Ancak çalışıp çabalayarak tasarruf etme ve birikimlerinin değerini koruma şanslarının olmadığını gördükçe bir mucizeye inanma eğilimine giderek daha açık hale geldiler.
Son kırk yıldır, yani Kılıçdaroğlu’nun yere göğe koyamadığı Özal döneminden beri yaşadığımız gelir dağılımı adaletinin bozulması, çalışmanın anlamını kaybetmesi, yoksullaşma vb. gibi sorunlar kitle psikolojisinde kestirmecilik eğilimlerini güçlendirdi. Bunalım dönemlerinin kitle psikolojisi böyledir. Yaşar Kemal’in Yer Demir Gök Bakır romanında Taşbaşoğlu Mehmed’in köylüler tarafından nasıl ermiş haline getirilmek istendiğini okuruz. Topluluğun onları içine düştükleri bunalımdan çıkartacak bir rehbere ihtiyacı vardır. Ermiş olduğuna inanmayarak üzerine atılı rolü oynamayı reddeden Taşbaşoğlu çareyi tası tarağı toplayıp kaçmakta bulacaktır.
NE OLURSA OLSUNCULAR
Benzer bir kestirmeciliği siyasal mesih beklentilerinde de görmüyor muyuz? Alvin Toffler, Üçüncü Dalga adlı kitabında baştaki kişiyi değiştirerek kendimizi kurtarabileceğimiz yanılgısına “mesih kompleksi” adını veriyor. Biz bu kompleksten payımızı bol bol alıyoruz. 80’lerin sonlarında Özal gidecek dertler bitecekti. Deniz Baykal CHP’nin önünü tıkıyordu. Partinin başından bir gönderilse, CHP şaha kalkacaktı. Özal gitti ama dertler bitmedi. CHP’nin başında Baykal yok ama parti ne uzuyor ne kısalıyor. Şimdilerde Erdoğan gitsin de ne olursa olsuncular görüyoruz. Siyasette onun yerine bunu gelmesinin, başka hiçbir koşul gerektirmeksizin kendi başına düzelme anlamına geleceği yanılgısı aslında demokratikleşme tarihimizin defolarından biri. Yeni Osmanlılar’dan bu yana o padişahın yerine bunu tahta çıkardığımızda sorunların hepsini çözebileceğimiz miyopluğu ile yapısal sorunların ancak yapısal çözümlerle aşılabileceğini kavrayan sosyolojik düşünce arasında arayış halindeyiz.
Kolay para kültürünün meselesinin kapitalizmin yapısal dönüşümü ve bunun kültürel değerler düzeyinde yarattığı tahribatla da ilişkisi var.
PARADAN PARA KAZANMAYA DAYALI SİSTEM
Kapitalizm 1970’lerin sonlarına doğru üretimden koparak bir finans ekonomisine dönüştü. Nakit paranın ulaştığı devasa hacim, bilgisayarların sağladığı elektronik para dolaşımı sayesinde mali piyasaların uluslararası bütünleşme programını mümkün hale getirdi. Neoliberalizme dönüşen sistem artık paradan para kazanmaya dayalı bir model oluşturmuştu. Ekonominin maddi temeli bu olunca, kısa süre içinde kültürel değer sistemi de buna uyduruldu. Çalışmadan kazanmak, kolay para arayışı, geleceğin kazançlarından harcamak ve mutluluğun tüketmekte bulunmasına dayalı kültürel değerler insanlar arasındaki ilişkileri de ahlaki yıkıma uğrattı.
Kolay para kültürü üretim ekonomisinin önündeki kültürel sorunlardan biri. Mücadele etmemiz gerekiyor. Bunun için insanları tasarruflarını ya yastık altında istiflemek ya da hayal satan tehlikeli yatırım alanlarına yönlendirmek arasındaki makastan kurtarmak gerek. Yani hem kültürel/ideolojik mücadele hem de üretimi destekleyen bir tasarruf modelinin ikamesi gerekiyor. Çiftlik Bank soygununda da gördük. İnsanlar üretimi destekleyecek yatırımlara destek vermeye istekli olduklarında devlet bu işe önderlik edecek mekanizmaları yaratmadığı zaman, bu motivasyon da suiistimal edildi. Bize bir devlet lazım. Üretimi destekleyen değil, üreticilere ait olan. Yeni bir yüz değil, yeni bir kafa lazım bize.
Bütün okuyucularımızın ve milletimizin bayramını kutluyorum. Bayramınız bayram olsun.