Koleksiyonculuk ya da zamana çelme takmak

Koleksiyonculuk ya da biriktirme-toplama-sahip olma alışkanlığı (tutkusu ve hobisi demek daha mı doğru olur?) sanırım prehistorik dönemlerin primitif insanından günümüze değin süregelen bir hobi... Tarih öncesi insanın neleri toplayıp biriktirdiğini pek bilmiyoruz ama günümüzde bu olgunun neredeyse çılgınlığa varacak denli yaygınlık kazanıp her bir şeyin toplanışını kaçınılmaz kıldığı ise bir gerçek. Bugün, koleksiyonu yapılmayan nesne/objeleri saymak, yapılanları saymaktan daha kolay...

TEKNOLOJİNİN GELİŞİMİYLE KOŞUT

Elbette ki koleksiyon denince ilk akla gelen, değerli, paha biçilmez eserler oluyor. Ama hiç de öyle değil... Hiçbir ücret ödemeden koleksiyonu yapılacak öylesine çok parçalar-nesneler var ki... Örneğin hepimizin, belki de koleksiyonculuğa ilk adımını attığımız gazoz kapakları, otobüs-tren-sinema biletleri, ambalaj kâğıtları, kibrit ya da sigara paketleri, çocuksu çağlarda okuduğumuz çizgi roman türünde dergiler vs... Bugün bunların tümü beş yıldızlı otellerde yapılan müzayedelerin kataloglarında yer alıp -bizim gibi yaşlı başlı insanlarda-bayrak kaldırarak-yani fiyat artırarak-onları alma isteğini kamçılıyor. Bugünlerde, bir zamanlar 10 kuruşa satın aldığımız, üçüncü hamur, küçük boy bir çizgi-roman dergisinin fiyatı ne dersiniz? Tuğralı bir gümüş objeden daha pahalı olduğunu söylersem, herhalde pek inanamazsınız. Şaşıracaksınız ama öyle... Bu türden şaşırtıcı parçalar o denli çok ki...
Toplama, biriktirme, teknolojinin gelişimiyle koşut olarak gelişen bir eylem, bir hobi, dahası önlenemez bir dürtü... Her şeyin hızla değişip dönüşüme uğradığı günümüzde, ephemara (kâğıt antikası) örneği gündelik yaşamda çok az ömrü olan kâğıt parçaları bile bir değer olarak toplanıp saklanıyorsa, bunu koleksiyonculuğun da ötesinde başka alanların konusu yaparak değerlendirmek gerekir.

ZAMANA ÇELME TAKMAK

Peki niçin topluyoruz? Bu soruya ise, koleksiyonculuk konusunda yapılan bir ankette yer alan bir yorumla yanıt verelim: “Bu hastalığa ne zaman yakalandığımı pek anımsamıyorum... Belki de herkes gibi renkli cam kırıkları, istasyonlara atılmış tren biletleri, gazoz kapakları ya da cikletlerden çıkan çeşitli kartlarla başladı. Koleksiyonculuk bir çeşit hastalık... Üstelik başkalarına bulaştırmaktan da büyük keyif aldığınız bir hastalık... Toplayarak, biriktirerek zamana, sahip olma tutkusuyla egonuza, topladıklarınızı sergileyip kitaplaştırarak da kimi zaman resmi tarihe çelme takıyorsunuz. İşin en keyifli tarafı da bu...”
Koleksiyonculuk keyifli olduğu denli de tehlikeli. Keyfi, zaman içinde toplanan nesnelerin bir araya gelmesinden oluşan değerde, tehlikesi ise bu nesnelerin bir araya getirilmesindeki hırsta yatıyor. Roma imparatorlarından biri, dönemin binlerce değerli vazo koleksiyonu yapan kişiden, kendisine yalnızca bir parçanın hediye verilmesini istediğinde, koleksiyoncunun binlerce parçadan bir tekini vermemek için tüm koleksiyonunu imha ederek intihar etmesi herkesçe bilinen bir örnek...
Günümüzde aykırı bir parçaya sahip olma hırsı, pek sevimli olmayan başka yollardan gerçekleşiyor. Örneğin çok ama çok ünlü ve de varlıklı kişilerin o parçaya yasal olmayan yollardan -yani çalarak- sahip olmaları gibi... Yani koleksiyonculuk biraz beğeni, biraz bilgi, biraz da yaşanmışlıkları yarınlara aktarma amaçlı saygın bir uğraş olduğu kadar, hırs, saplantı ve tehlikeli sularda dolanan bir tutku...
Bir şeyler, geçmişe duyulan özlemin yanı sıra, statü kazanma, sahip olma tutkusu ya da yatırım niyetiyle de toplanır. Nasıl toplanırsa toplansın, bilgi ve birikimle yapılmış bilinçli koleksiyonlar bir toplumun gelişmişliğin