Korku duvarlarını yıkma zamanı geldi!

Ekonomik açıdan kırılgan olmanın ne anlama geldiğini, yaşayarak öğrenmek zorunda kalacağımız bir süreçten geçiyoruz! Günü kurtarmak adına sorunların ağırlaşmasına izin vermenin sebep olduğu açmazlar, umutlu olabilmeyi nerede ise olanaksızlaştırıyor! Kolayca aldatılabiliyor olmanın bedeli giderek ağırlaşıyor! Haksız kazanım peşinde koşanlar, gerçek yüzünü gösteriyor ve sizi köşeye sıkıştırılmış av olarak görebiliyor!

Geride bıraktığımız hafta içinde ülkemizin içine düşürüldüğü durum, bundan sonrasının öncesine göre çok farklı gelişebileceğine işaret ediyor. Küresel koşullardaki olumsuzlaşmayı ve buna paralel olarak ekonomimizin kırılganlaşmasını, kendileri açısından fırsat olarak kullanmaya çalışanlar sahne alıyor. ABD yönetiminin, ülkemizi temsil eden iki bakan hakkında aldığı yaptırım kararı ile birlikte ortalık karıştı! Döviz kurlarında yaşanan sert yükselişler beklentileri iyice olumsuzlaştırdı; köşeye sıkışmamız ve kendi çıkarlarımızı savunmakta yetersiz kalmamız anlamına gelen bir açmaz yarattı.

Ülkemizi temsil eden seçilmiş siyasi irade, ağırlaşmış sorunlara bağlı kırılganlıklar ile sürekli tavizler koparmaya çalışan dış güçlerin hukuksuz baskıları arasında bunaldı. Ülkenin geleceği için yapılması gerekenler, dik durmayı ve teslimiyetçi olmamayı gerektiriyor; fakat bu süreçte yaşanması olası krizin giderek ağırlaşması olasılığı korkuları besliyor ve sağlıklı düşünmeyi engelliyor. Gerçeklerin yeterince farkında olmayan seçmenler ve vatandaşlar ile bu durumun yarattığı kırılganlığı suiistimal etme yolunu kullanmaya kararlı dış güçler arasında sıkışmak bunaltıyor.

Amerikalı rahibin serbest bırakılması zorlaması, yarın yerini daha farklı ve hayati önemdeki taleplere bırakabilir! Ülkemiz için biçilen deli gömleğini giyerek teslimiyetçi olmak, korkulan krizi önlemez; tam aksine sorunları ağırlaştırarak daha büyük kayıplar yaşanması olasılığını hızlandırabilir. ABD yönetiminin yaklaşımını şeklen kınayan ve uzlaşmazlığın diplomatik yollar ile çözülmesini önerenler, işbirlikçiliklerini gizlemeye çalışıyor ve kendi çıkarları açısından bu olasılığı ehveni şer olarak görüyor! 15 Temmuz’u azmettirenlerin yazdığı senaryo sahneye konuyor, taşeronlar kendilerine düşen rolleri oynuyor! Rejim değişikliği yolu ile iktidar sahibi olmayı umanların olası direncinin, daha başlangıçta kırılması hedeflenmiş gibi görünüyor!

Siyasi iradeye tavsiye edilen ekonomik program uygulaması da, sonu hüsran olabilecek bu senaryonun kafa karıştıran en önemli unsuru olarak dikkat çekiyor. Eğer talep edilen tavizler verilmez ve önerilen ekonomik yaklaşım benimsenmez ise, ülkemizi istikrarsızlaştırma çabaları yoğunlaşacak; boyun eğilir ise sorunların ağırlaşması pahasına bir süre için ötelenecek! Aldatılan siyasi iradenin, bir süre daha kendi insanlarını oyalayarak gerçekleri algılamasının önlenmesine kısa bir süre için yardım edilecek.

Eğer diplomatik görüşmeler yolu ile varılacak çözüm bu ise, ben bu çözüme karşıyım! Orta ve uzun vade açısından, kriz tercihinin bu çözümden daha az maliyetli olabileceğini her fırsatta savunurum. Hangi kesimlerin bu görüşe karşı çıkacağını, bu yaklaşımı savunanları yıpratmak için neler yapabileceklerinin de farkındayım!

Gelişen ekonomiler merkezli yeni bir küresel krize doğru koşulan bir süreçten geçiyoruz. Gelişmiş veya gelişen tüm ekonomiler farklı oranlarda önemli kayıplar yaşayacak. Oyunun kuralları giderek hızlanan bir şekilde değişecek. Ürettiği sorunları çözemediği için yıpranmış eski düzen çökecek, ülkeler arasındaki çıkar ilişkileri kaçınılmaz olarak farklılaşacak. Finansal değişkenlerin önemi yok denecek seviyelere kadar gerilerken, zor günlerde ortaya çıkarılabilecek dayanışmalar çok daha önemli hale gelecek ve yeni düzenin şekillenmesinde belirleyici olabilecek.

Böylesine önemli bir sürecin öncesinde teslimiyetçi tavır kabul edilemez, içeride ve bulunduğumuz coğrafyada dayanışmayı güçlendirecek adımlar da ısrar edilir, haksız taleplerde ısrarlı olanların nasırına basmak çabasından vazgeçilmez. Bizi krizle tehdit edenlere bulaşıcılık yolu ile bu sürecin nasıl hızlanacağı ve kendileri açısından ne anlama geleceği ısrarla hatırlatılır!
Mevcut koşullar ve eğilimler, teslimiyetçilik sonucuna varan tüm yaklaşımların gelecekten vazgeçmek anlamında olabileceğine işaret ediyor.