Korkulan başa geliyor!
Bu köşeden sürekli Türkiye’nin dışa bağlı üretim sistemini eleştirdik. Çünkü her şey yolunda gitse bile yarı mamul ithalatı yaparak üretmek eninde sonunda kasadaki dövizi bitirir ve dönem sonunda ödemeler dengesi krizi yaşarsınız. Kur rekor kırar, pahalı üretilmiş ürünler iç piyasada alınmaz, on binlerce iş yeri kapanır, işsizlik patlar…
Türkiye’nin katma değeri yüksek ihracatı da yoktur. Yani ithal edelim ama daha fazlaya satalım şeklinde bir çıkış yolu da yok. O zaman geriye bahsettiğimiz krizden başka ne kalıyor?
Bu tablonun üstüne bir de dış alemden gelen bir şok işleri daha da zorlu bir duruma getirebilir diyorduk ki, getirdi bile. ‘Virüs’ ile Türk ihracatı darbe aldı. Dış girdiye bağlı iç üretimimiz kur artışı ile pahalı mallar üretti, iç piyasa bunları alamadı. Haliyle durgunluk başladı. Tek ümidimiz orta ve düşük teknoloji içeren ihracatımızdı ancak onun da ‘Virüs’ ile büyük yara aldığını son rakamlar söylüyor.
“Nisan ayında genel ticaret sistemine göre ihracat %41,4, ithalat %25,0 azaldı. Dış ticaret açığı ise %67,0 artarak 2 milyar 732 milyon dolardan, 4 milyar 564 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2019 Nisan ayında %84,9 iken, 2020 Nisan ayında %66,3'e geriledi.”
Bu rakamlar sürpriz bir tablo değil. Çünkü normalde yüksek teknoloji içeren ihracat yapmıyorsanız kriz dönemlerinde ihracatınızın bıçak gibi kesilmesi çok doğal.
Sonuç nedir? Sonuç, firmalarınızın aktivitelerindeki azalma, buna bağlı işsizliğin artışı, kısa vadede çözümsüzlük yani kayıpların ancak uzun vadede toplumun yüksek maliyetler ödeyerek geri alınmasıdır.