Körleşme

Başlık, Avusturyalı yazar Elias Canetti’nin (1905-1994) kendisine Nobel Edebiyat Ödülü de kazandıran (1981) ünlü romanının adından alınma. Kitap, ödülün hemen arkasından Ahmet Cemal tarafından Türkçe’ye de çevrildi ve son otuz beş yıldır da yeni baskıları sürdürülüyor. Fakat dünyada da bizde de kitabı okumada da bir “körlük” olmalı ki metne sadece bir edebî anlatı olarak bakılıyor. Oysa dünyamızın içinden geçiyor olduğu siyasi hırs, aymazlık, şaşkınlık, basiretsizlik ve çöküş sürecini hiçbir edebî metin böylesine açık tanımlayamazdı sanırım.

AVRUPA’NIN ÇÖKÜŞ KİTABI

Canetti; Dante’nin “İlahi Komedya”sının isim babası olduğu ünlü “İnsanlık Komedisi”nin yazarı Balzac’tan etkilenerek “Körleşme”yi 1931 yılında kaleme aldı. Hem Avrupa hem de dünya tarihi açısından Birinci Dünya Savaşı’nın arkasından gelen 20-25 yılı oldukça dikkat çekici ve önemli buluyorum. Çünkü Dante’nin kitabı ilk Avrupa Ortaçağı’na karşı sürgünde yazılmış tam bir -aydınlamacı- anti ortaçağ tepki kitabı olarak ortaya çıkmıştı (Fakat Dante’nin ülkesi İtalya bile, Mussolini gibi bir karanlığa evrilmekten kurtulamayacaktı).
Canetti’nin kitabı ise Avrupa’nın daha birinci savaş öncesinden başlayarak aydınlanma devriminden kopmasıyla gelişen bir geriye dönüşün ve savaşla birlikte her anlamda büyük bir yıkımla sonuçlanan bir sürecin adım adım nasıl da çok daha yıkıcı ikinci bir Ortaçağ’a evrildiğinin ve faşizme dönüştüğünün, hatta bu tarihsel faşizm ikinci savaşta yenilmiş olsa da, bu büyük geriye dönüşün halen günümüzde de sürdüğünün edebî metni sayılmalı kanısındayım. Yani kitap siyasi, ideolojik ve kültürel olarak tam bir “Batı” ya da Avrupa çöküş kitabı aslında.
Yeniden hatırlayalım: aynı yıllarda marksist İngiliz yazar Christopher Caudwell de benzer bir saptamayla “Avrupa” kültürü için “ölen bir kültür” (Ölen Bir Kültür Üzerine İncelemeler, Metis Y.) tanımlaması yapacaktı.

DÜNYANIN KAFASI

Okuyanlar bilecektir. “Körleşme’” üç bölümden oluşuyor: “Dünyasız Bir Kafa”, “Kafasız Bir Dünya” ve “Kafadaki Dünya.” Öyle bir “kafa” ki içinde ne çağına ait çağdaş bir ahlaki değer, ne de siyasi, ideolojik, ahlaki, kültürel gelecek vizyonu içeren özgün bir “dünya” taşıyor.
Öte yandan, dünya da öyle bir “dünya”ya dönüşmüştür ki sözüm ona büyük bir bilgi, yaşam ve kültür birikimine sahiptir ama artık bunu insani olarak anlayıp kullanabilecek “kafa”yı çoktan kaybetmiştir. Yani tam bir “mankafa” ya da “nato kafa nato mermer” durumu ne yazık ki. Öyle olduğu için de kitabın yazıldığı yıllar, aynı zamanda hem insanlığın hem de bir zamanlar aydınlanma çağını açmış olan Avrupa’nın her anlamda kitlesel olarak büyük bir geriye dönüş ve çöküş felaketine sürüklenmesinin de kırılma noktası.
Bugünden bakıldığında bile ne kadar çarpıcı ve ibret verici değil mi?
Kafada aydınlanmacı insani, toplumsal ve kültürel bir dünya ütopyası olmayınca doğal olarak o gün de bugün de durum esas olarak fazlaca değişmiyor. Çünkü o gün de bugün de yaygın egemen siyasi, entelektüel tutum esas olarak geliyor olan muhtemel büyük felaketi ve olası sonuçlarını görmek ve ona göre yeni bir siyasi ideolojik tavır geliştirmek yerine derin bir “körleşme” içinde.
Beş yazıdır -her anlamda- “Batı kampı”nın çöküşüyle ilgili her türden “kör” bakışa karşı kendimce -aklımın erdiğince- bir “dikkat” tepkisi dillendirmeye çalışıyorum. Çünkü yüzyıldan fazla bir zamandır bu konudaki ezelî, müzmin entelektüel sefaletin artık son raunduna gelindiğini ve bu yüzden de yeni bir hesaplaşma anının belirdiğini düşünüyorum.
Bu öyle bir “tarihsel an” ki: her ulus devlet, her siyasi, kültürel kimlik ya aklını başına toplayıp bu sürecin asıl müsebbibi ABD’nin kuyruğundan ayrılıp yeniden aydınlanmacı demokratik devrim ideallerine geri dönecek ya da kendi büyük çöküşlerinin sonuçlarıyla yüz yüze kalacak. Başka yolu yok!