Korona günlerinde dünya ve Türkiye çiftçileri
Korona virüs salgını tüm dünyada tarımın önemini bir kez daha öne çıkarırken, çiftçi ve tarım sektörü emekçilerinin mevcut sorunlarını da önemli ölçüde ağırlaştırmıştır. 14 Mayıs'ta Türkiye’de “Dünya Çiftçiler Günü” kutlaması nedeniyle anma ve açıklamalar yapılmıştır. Maalesef, bunlar geleneksel tekrarların ötesine geçememiştir.
Ülkeler, ulusal çiftçi günü adıyla farklı tarihlerde kutlama yapmaktadırlar. Bildiğimiz kadarı ile 14 Mayıs günü sadece Türkiye’de kutlanmaktadır. Bu tarih 1946 yılında kurulan Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu'nun (IFAP) kuruluş günüdür. Ancak, bu örgüt 2010 yılında mahkeme kararı ile kapatılmıştır. Başlıca neden olarak, bu yapının gelişmekte olan ülkelerdeki üretici örgütleriyle ilişkilerini sorunlu bulan Hollanda örgütünün mali desteğini çekmesi gösterilmektedir. Kapanan bu yapının yerine, 50’den fazla meslek ve kooperatif örgütün katılımı ile Dünya Çiftçileri Örgütü (WFO) kurulmuştur. Bu örgütlerin, daha çok ticari ve büyük işletmelerin temsilcisi olarak savundukları politikaların özellikle küçük üreticilerin çıkarlarına uygun olmadığı gerekçesiyle, Çiftçi Yolu anlamına gelen La Via Campesina (LVC) hareketi başlatılmıştır. 1996 yılında Brezilya’da 19 çiftçinin ölümü ile sonuçlanan, topraksız çiftçilerin gösteri günü olan 17 Nisan, bu hareket tarafından Uluslararası Çiftçi Mücadele Günü ilan edilmiştir. Görüşümüze göre, Türkiye’de de kapanan bir örgütün kuruluş tarihi yerine 17 Nisanı “Dünya Çiftçiler Günü” olarak kutlamak daha anlamlı olacaktır. Ayrıca, Ziraat Odaları ve Ziraat Odaları Birliği kuruluşuna temel olan 6964 Sayılı yasanın yayınlama günü olan (15 Ocak 1957) 15 Mayıs da Ulusal Çiftçiler Günü olarak anılmalı ve bu günde, oda örgütlenmesinden başlayarak, çiftçi örgütlenmesi ve tarımın sorunları daha etkin bir şekilde gündeme taşınmalıdır.
ÇİFTÇİ YOLU HAREKETİ VE KORANA SALGINI
Halen farklı kıtalardan yaklaşık 200 milyon çiftçiyi temsil eden 150 yerel ve ulusal organizasyon 1993’de Belçika’da başlayan LCV hareketinin üyesidir. Neo-liberal kırsal kalkınma politikalarına, köylünün tarımsal politika oluşturulmasının dışında tutulmasına karşı olan bu hareket, köylülerin sesini ortak bir hareketle güçlendirmek amacı üzerine yapılanmıştır. Hareket, GIDA EGEMENLİĞİ gibi önemli bir kavramı dünya gündemine taşımıştır. Örgüt, 22 Nisan 2020 tarihinde, kendi amaçlarına uygun olarak korona-virüs’ün köylüler, tarım işçileri ve yoksullara etkilerini dünya kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu saptamalardan, Türkiye’de çokça dile getirilmeyenlerden bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz.
***Sosyal yardımlar kırsal bölgelerden önce, kentlerde başlamış ve çiftçiler geri planda kalmışlardır.
***Kırsal kesimde yaşayan çocuk ve gençlerin internet olanaklarına erişimde dezavantajlı olmaları uzaktan eğitim açısından bir eşitsizlik yaratmıştır.
***Özellikle, tarım işçileri, mevsimlik işçiler bu salgında en çok mağdur olan kesim olmuş, bunlara yönelik ayrıcalıklı önlemler uygulanmamıştır.
***Sermayesi ve üretim olanakları sınırlı olan küçük işletmeler, üretimlerini durdurmak zorunda kalmışlardır. Bunda, yerel pazarların aniden kapanması ve ülke dışından düşük fiyatlarla ürün alınması etkili olmuştur.
***Kırsal bölgelerde, barınma ve alt yapı sorunlarının olumsuzluğu, virüse karşı savunmayı güçleştirmiştir.
***Özellikle geri kalmış ülkelerdeki çiftçilere ulaşan dış yardımlar, ya kesilmiş ve ya aksamıştır.
***Ülkeler arasında hareket eden, mevsimlik veya göçmen işçilerin hareketi güçleşmiştir (Örneğin çay hasat işçileri). Ayrıca bunlar için tehdit olan ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı gibi davranışlarda artışlar olmuştur (Filistinli ve Çinli işçiler bunun en çarpıcı örnekleridir).
Bu yılki 17 Nisan, Uluslararası Çiftçi Dayanışma Gününde Çiftçi Yolu Örgütü “Gıda egemenliği ilkelerine dayalı daha iyi bir gelecek inşa etmenin hareketin temel amacı olduğunu tekrar ederek Kovid-19 mücadelesi için EVDE KAL-SESSİZ KALMA sloganı” ile üyelerini dayanışmaya çağırmıştır. Bunun anlamı, yerel gıda sistemini yeniden yapılandırmak, güçlendirmek ve saygınlık, eşitlik ve dayanışma temelinde yeni bir sosyal ve ekonomik sistem oluşturmaktır.
TÜRKİYE İÇİN BİRKAÇ ÖNERİ
Yukarıdaki saptamaların Türkiye için de geçerli olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır. Bunların dışında, Türkiye’ye özgü sorunların olduğu da bir gerçektir. İnsan keşkeler olmasın ister. Ama maalesef, sorunlarının çözümü geçmişinde olan Türkiye için bunlar çok fazla. Ancak birkaçını hatırlatabiliriz.
***Çiftçileri seksen yıldır yukardan aşağı örgütlemek yerine keşke onlara nasıl örgütlenilebileceğini öğretseydik. 4.5 milyon çiftçi 727 ziraat odasına üyedir. 4,5 milyon ortağı bulunan sayıları 14 bine yaklaşan birim kooperatif vardır. Mevcut kooperatifler 150 birlik ve 8 merkez birliği altında yatay örgütlenmiş durumdadır. Ayrıca 6 ürün grubunda 221 bin üyesi olan 813 üretici birliği söz konusudur. Bu verilere bakınca Türkiye tarımında tam bir örgütlenme olduğu düşünülebilir. Ancak uygulama incelendiğinde örgütlenme ile ilgili çok temel sorunların varlığı görülecektir.
***Bilen, bilgili, yetişmiş insanımızı, panel, konferans, TV’de program ve hatta şura ve benzeri toplantılara malzeme etmek yerine, uygulamaya, yaşama katabilseydik (Örnek Korona Bilim Kurulu). 1981 yılında bir yıl süreyle Norveç’te süt sektörünü inceledim. Çalışma Türkçe ve İngilizce yayınlandı. Fakat sektörden bir soran olmadı. Halen 50 yıl önceki Norveç’in durumuna gelemedik. Bildiklerim, yazdıklarım neye yaradı?
***Kentleri, kent yapılarını ve kurumlarını en büyük yapmak yerine, kırsal kesimi, köylerimizi barınma, beslenme, alt yapı ve eğitim gibi konularda daha yaşanabilir kılsaydık. Çılgın projemiz nüfusu 16 milyonu aşan İstanbul’a kanal yapmak yerine, Türkiye’deki potansiyel tarım alanlarına su götürmek olsaydı. Yine de ümidimizi yitirmeyelim.