Korona salgınına ne oldu?

Korona salgını patlak vermeden önce, dünyaya ilk duyuran yine bir Türk aydınıydı. Korona virüsüne karşı aşıyı bulan yine Türk kökenli Almanya’da bulunan, uzman doktorlardı. Artık herkes bu doktorları tanıyor. Dünyada henüz küresel salgının a’sı bile bilinmezken, pandeminin tarihini çıkmadan önce, ilk kez bir Türk aydını açıklamıştı.
13 Aralık 2019 günü sayın Ertan Özyiğit’in kendi youtube kanalında yaptığı açıklama, daha sonra dünya gündemine bomba gibi düşmüştü. Sayın Özyiğit The Economist dergisinin “The World in 2020” kapağının şifrelerini yorumlayarak, dünyayı tehtit edecek salgının tarihini ve karantinayı duyurmuştu.
Korona salgını patlak verdiği günden bu yana, dünya genelinde 6,5 milyondan fazla insan yaşamını yitirdi. Peki ekonomilerin kilitlendiği, sınırların kapatıldığı, insanların evlere tıkıldığı ve başka hastalıkları tetiklediği kovid-19 salgın virüsüne ne oldu?
2019 sonbaharında ortaya çıktığı iddia edilen virüsün çıkış nedeni, aylarca dünya gündemini meşgul etti ve bugüne kadar kesin yanıt ‘bulunamadı’. Virüsün çıkış sebebi zoolojik mi yoksa laboratuvar ortamından mıydı? Bu konuda dünya ikiye ayrıldı.
Çünkü virüs doğal zoolojik kökenli olsaydı ‘lokal’ kalırdı, ancak yapay laboratuvar kökenli ise ‘pandemi’ boyutuna ulaşırdı.


Zoolojik kaynaklı teoriye göre, korona virüs Güney Çin’deki yarasalardan kaynaklanmış olabilir, ancak salgının çıkış noktası Wuhan’daki hayvan pazarı deniliyordu. Peki Güney Çin’le Wuhan arasında, yaklaşık 1600 km mesafe var ve yarasanın bu yolu uçabileceği ihtimali mümkün müydü? Böylece zoolojik teorinin odak noktası Wuhan’a taşınarak, hayvan pazarı oldu. Neticede yaklaşık 80 bin hayvan üzerinde yapılan inceleme sonucunda, virüsün hayvan kökenli olduğu ‘doğrulanmadı’. 2012 yılında Güney Çin’in bir bakır madeninde, yarasadan 6 işçiye ‘Kovid’ benzeri virüs bulaşır ve üç işçi hayatını kaybeder, ama salgına yol açmaz. Yani diğer işçilere ve insanlara yayılmadı.


Laboratuvar kaynaklı teoriye göre, korona virüsünün genetiğiyle oynandığı için insandan insana bulaşması kolaylaşıyor. Öyleyse Wuhan’daki laboratuvarda virüsün genetiğiyle kim oynadı? 2012’de dünya bilim insanları virüs deneylerini durdurun ‘yoksa ileride yüzde 80 pandemi çıkar’ uyarısında bulunuyor. Ancak 2017’de dönemin ABD sağlık uzmanı danışmanı, deneylere devam edilsin, insandan insana geçmesi, mutasyon yaşaması, incelenmeli ve pandeminin potansiyeli ölçülmeli ‘onayını’ verir. Deney çalışmasının finans desteğini ise bir ABD’li vakıf sağlar. 2018’den sonra Wuhan Enstitüsü “laboratuvar güvenli değil ve bilim insanlarına virüs bulaşmış olabilir” raporu çıkarıyor ve Çin hükümeti daha sonra durumu WHO’ya (Dünya Sağlık Örgütü) bildiriyor. Nihayet doğal haliyle insan sağlığına zararı olmayan virüsün, neden genetiği değiştirildikten sonra insan hücresine zarar veriyor? sorusu, yanıtsız kaldı ve ne zaman aydınlanacağı bilinmiyor.


2020 yılından itibaren ekonomilere kilit vurulması, toplumun önemli kesimleri tarafından eleştirilimişti. Sadece virüslü hastalar değil, piyasalar da karantinaya alındı. Maskesiz dışarıya adım atılamadı. Kamoyunda ‘hasta olan evde kalsın ancak günlük hayat devam etsin’ talepleri vardı. Hükümetler ise anayasanın dışına çıkarak, zorunlu önlemler uyguladı ve demokrasi askıya alındı. Örneğin ABD’nin Texas eyaleti istisnaydı, çünkü burada pandemi hiç gündem olmadı normal hayat devam etti. 2021’de aşının bulunmasıyla farklı aşamaya geçildi. Aşı olanlar, aşı olmayanlar ve aşı karşıtı gibi, iki sınıflı toplum tartışmaları gündem oldu. Sonuç itibariyle gelinen noktada yine tartışma yaratacak bir sürece girildi. Avrupa’da kovid-19 virüsü pandemiden epidemiye çekilerek, azalmaktadır fakat henüz ‘yok’ olmadı. Piyasalar çalışıyor, işyerleri faaliyetlerini tam kapasite sürdürüyor, maske zorunluluğu kaldırılıyor. Örneğin Almanya’nın bazı eyaletlerinde kovid -19 virüslü olanlar bile, maske takarak işe gidebiliyor. İşte bu paradoks durumdan dolayı şimdi suçlu aranıyor. Çünkü en başta yapılan yanlış, en sonunda doğru yapılıyor. Ekonomik çöküşün, işsizliğin, piskolojik bunalımın ve distopyanın hesabını kim ödeyecek? Salgın tarihe karıştıktan sonra gündeme gelebilir.

 
Diğer yandan pandeminin süresini önceden ‘tahmin’ eden de vardı. Almanya’da yıllar önce hazırlanan pandemi planına göre, 3 yıl sürebilecek bir senaryoya yer veriliyordu. Dünya Ekonomik Forumu’nun Kurucu Başkanı Klaus Schwab’ın 2021’de yayınlanan “Büyük Sıfırlama” adlı kitabında, 2 yıllık bir küresel pandemi sürecinden söz ediliyor ve eski dünyaya dönüş yolunun ortadan kaldırıldığı analiz ediliyor. Şimdi konuyu başka boyuttan ele alalım. “Korona” adını salgından önce duyan var mıydı? Bu ad sadece 2020 pandemisiyle tanıdığımız virüse konulmamış. Farklı alanlarda ve tarihin derinliklerinde karşımıza çıkıyor. ‘Taçlandırılmış’ anlamına gelen korona, ilk olarak 2. yüzyılda Antakya´da işkenceyle öldürülen 16 yaşındaki bir kızın adıdır. Buraya bir parantez ekleyelim: 2021’de salgına karşı aşıyı bulan sayın Prof. Uğur Şahin’de Hatay doğumludur.                                                                                                                                                         

Efsaneye göre Roma İmparatorluğu döneminde takip edilen Hıristiyanlar arasında, Corona adında keramet sahibi genç bir kız yaşarmış. Namı Antakya, Avrupa ve Afrika´ya kadar yayılmış. Şifa arayanlar, inançta kararsız olanlar, varlık bekleyenler vs. tuttukları dileklerin karşılığını Corona´dan beklerler. Corona aynı zamanda salgın hastalığına karşıda umudun adıdır ve tüm dilek tutanların piridir. Roma idaresi halkın genç Corona´ya olan ilgisini ve yönelişini iyi karşılamaz. Henüz 16 yaşındayken Pagan Romalılar tarafından tutuklanır ve sonra ölüm cezasına çarptırılır.                                          

Corona’nın kolları yay şeklinde bükülmüş iki palmiye ağacın arasına bağlanır, ağaçlar aniden bırakılır ve genç kızın bedeni ortadan parçalanır. Kilise kaynaklarına göreyse, Corona tarihte kahraman ve yüce olarak anılır. Corona´yı anmak için Avusturya´nın Niederösterreich eyaletinde bulunan St. Corona am Wechsel köyü ve kilisesi, her yıl mayıs ayında ziyaret edilir. Öte yandan 1913´ün Noel akşamında ABD´de doların sadece özel bankaların basacağı kararı alındığında, küresel şirketlerin önü açılır. Örneğin bunlardan biri olan ‘Corona 3’ adlı daktilo üreticisi, tüm diğer rakiplerini geride bırakarak, dünyanın en çok satılan daktilocusu olur.

                                                                                                                                                       

Yaklaşık 3 yıldır hergün duyduğumuz Corona ismi, şu an içki branşında dünyanın en popüler markası olmalı. Corona birası, 19 yüzyılın ilk çeyreğinde Meksika´da üretilmiş ve halen dünyanın birçok ülkesinde satılıyor.