Körün Bellediği Değnek (2)

Hani bir ara Francis Fukuyama diye biri vardı sahi, nerede şimdi? Aslında CIA’ye çalışan bu sözde bilim adamının bizde de ateşli savunucuları olan “Tarihin Sonu” gibi pek afili bilimsel iddiaları ne oldu, nereye gitti? ABD yapımı paket programın yan türevleri olarak tasarlanan postmodernizm vardı, küreselleşme vardı, AB havucu vardı, BOP vardı ve daha neler neler... Sahi nereye kayboldular şimdi? Niye artık bu kavramlardan söz edilmiyor pek?
Sözüm ona hani başta “ideolojinin sonu” kavramı olmak üzere birçok şeyin “son”u gelmişti ve dünya küreselleşerek hızla değişip özgürleşmiyor muyduk sözde?
Sözü nereye getireceğimi herhalde anlamış olmalısınız. Çoğu aydınımız ya hayal âleminde ya da oldukları yerde donup kaldılar. Sanıyorlar ki demokratik devrim değerlerine, aydınlanmaya, kültüre, çağdaşlaşmaya saldırı, siyasal ve kültürel geriye dönüş sadece Türkiye’de gerçekleşti. Batı’da ise olduğu gibi aksamadan aynı renkle yaşamaya ve korunmaya devam ediliyor.
Yok böyle bir şey oysa... Batı, sadece ideolojik, siyasi ve kültürel bir “imge” artık. Yani, batı batı denilen demokratik devrim Avrupa’sı da çoktan çöktü ne yazık ki? Bu bir hangi “kamp” meselesi olmadığı gibi salt bir siyasi ya da kültürel tercih meselesi de değil aslında. Avrupa’da ortaya çıkmasına rağmen, demokratik bir gelecek tasavvuru ve ütopyasının artık o ilk merkezden uzaklaştığını fakat orada oluşmuş çağdaşlaşma değerlerinin başka merkezlere kaydığını gösteriyor. Yani hangi kılıkta görünürse görünsün Avrupa artık devrimci “batı”nın dışında bir yerde duruyor. Çünkü burjuva demokratik devrimin yatağı Avrupa daha birinci savaş öncesinden beri kendi tarihsel gerekçelerinden ve politikalarından vazgeçti. Birinci Dünya Savaşı da zaten bu vazgeçişin ideolojik zemini üzerinde silahlı bir savaşa evrilmişti. Varacağı yer de zaten daha baştan emperyalistler arası bir savaştan başka bir şey olamazdı ve öyle de oldu. İkinci savaşla birlikteyse daha planlı ve güçlü olan Atlantik ötesine iltihak etti bir tür. Yani aslında Batı, kendi yeni neoliberal siyasi aklı ve devlet örgütleriyle kendi devrimci geçmişine karşı büyük bir operasyon gerçekleştirdi. İkinci savaşın hemen ertesinde başlayan bizdeki gericileşme ve yeni statükocu geri dönüşün asıl kaynağı da işte bu küresel operasyonun devamı ve parçası aslında.

KÖRLER KÖRLERE YOL GÖSTERİYOR!

Çok değil, 1990’lı yıllarla birlikte Avrupa’da, Rusya’da, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde, Ortadoğu’da ve bizde de aynı operasyonların ABD versiyonu gerçekleşti. Çünkü bölgemiz için planlanan küresel saldırı BOP uygulamaya geçilmişti. İstanbul Bienali merkezli sözde “çağdaş sanat” operasyonları da bu planın dolaylı yan kültürel kanatlarıydı.
Her anlamda emperyalizm merkezli ideolojik bir harekâtın kullanışlı bir enstrümanıydı. Sözüm ona iyi niyetli birçok entelektüel kimlik, yazar, düşünce ve sanat dergisi bilerek bilmeyerek o harekâta kova kova su taşıdılar. Antiemperyalist kurtuluş savaşımıza, cumhuriyetimize, demokratik devrim tarihimize, aydınlanma değerlerimize “Kemalizm” kavramı üzerinden yöneltilen toplu saldırganlık da paralel bir ideolojik harekâttı ve o çizgide sürdürüldü. Hatırlayın, Fukuyama da, “Tarihin sonu” tezi de, “ulus devletlerin sonu” iddiaları da bu operasyonun birer parçasıydı. Fakat ne oldu? Bu her anlamda geniş kapsamlı büyük operasyon bir bumerang gibi dönüp planlayıcılarının kendilerini vurdu. Fukuyama tezinden geri döndü. BOP önemli ölçüde çöktü. AKP varlık nedeninden çıkıp kurtulmaya geri dönmeye çalışıyor. Bienal tekrar kendi çizgisine oturmaya başladı. Yoksa tarih de aslında hiçbir yere gitmedi mi ya da gönderildiği yerden geri mi dönüyor?
(Gelecek yazı tartışmaya devam...)