Köylü milletin efendisidir!

Son haftalarda tarım emekçilerinin eylemleri gündemde daha sık yerini almaya başladı. Bir yandan gıda enflasyonunun hızlı artışı bir yandan çiftçilerin yakarışları gündeme damga vuruyor. Son birkaç yıldır Tarım Bakanlığı’nın aldığı önlemler dağ gibi birikmiş sorunları çözmeye yetmiyor.

TARIM SEKTÖRÜNÜN GERİLEYİŞİ

1980’de tarım sektörünün GSYİH’deki payı yaklaşık olarak yüzde 25 iken 2020’de yüzde 6.6’ya kadar geriledi. Sektörün toplam istihdamdaki payı 1980’de yüzde 50’lerdeyken 2020’de yüzde 16’lara geriledi. Tarım gibi stratejik bir sektörün bu oranda küçülmesi dikkat çekicidir. Peki, 1980’lerin başında dünyanın tahıl ambarı gibi görülen Türkiye nasıl oldu da bu duruma geldi? Tarım sektörünün neoliberalleşme süreci önce 24 Ocak 1980 Kararları ile başladı. 2000’lerin başında imzalanan stand-by anlaşmaları sonrası izlenen tarım politikaları eklenince bugün yaşanan vahim tablo ortaya çıkmış oldu. Bu tablo dünyada 1980’lerde ve 1990’larda esen neoliberalleşme ve küreselleşme rüzgârlarından bağımsız düşünülemez.

KÜRESEL TARIM TEKELLERİ VE ‘SERBEST TİCARET’

DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü), IMF ve Dünya Bankası’nın 1980’lerden itibaren gündeme getirdiği tarım politikaları esasen gelişmiş ülkelerin tarım sektörünü desteklemeye yönelik bir amaç taşımaktadır. ‘Önerilen’ politikalar gelişmiş ülkelerin tarımını korurken gelişmekte olan ve yoksul ülkelerin tarım sektörlerini ‘dışa açarak’ sabote etmiştir. Neoliberal politikalar izlenmeden önce tarımda kendi kendine yeten ülkeler zaman içinde kendine yetemez olmuş ve ithalata bağımlı hale gelmişlerdir.

Yapılan ‘serbest ticaret’ anlaşmaları ile gelişmiş Batı ülkelerinde tarım sübvansiyonları devam etmiş ve DTÖ anlaşmalarıyla garanti altına alınmıştır. Tarım desteği alan ülkelerin çiftçileri ucuz fiyattan üretim yaparak dünya piyasalarına ürünlerini arz etme şansı buldular. Bu da tarım emtialarında fiyatların aşırı dalgalanmalarına ve değer kaybına neden oldu. Sonuç olarak gelişmekte olan ve yoksul ülkelerin çiftçileri sübvansiyondan yararlanamadıkları için hiç kazanamayacakları bir ‘rekabetin’ içine düştüler.

PLANSIZ TARIM İHRACATI YOKSULLUĞU TETİKLİYOR

Gelişmekte olan ve yoksul ülkeler yüksek döviz borçları bulunduğu için düzenli olarak döviz girdisi sağlamak zorundadırlar. Genellikle bu ülkelerin devletleri döviz getiren tarım faaliyetlerini desteklerler. Söz konusu destek politikaları genellikle IMF’nin çizdiği çerçeve içinde kalır. Bu destekler sayesinde çiftçiler düşük fiyattan da olsa dövizle ihracat yapabilirler. Fakat tüm gelişmekte olan ülkeler benzer politikaları izledikleri için tarım emtialarının fiyatlarında düşüş yönünde daha çok baskı oluşur.

Neoliberal politikaların dayatılmasıyla birlikte geçimlik üretim yapan çiftçiler yüksek maliyetli ticari çiftçiliğe başladılar. Ticari çiftçiliğin yüksek maliyetleri çiftçileri büyük borç yükü altına soktu. İhracata yönelen çiftçiler iç tüketim için daha az üretir oldu. Bu da tarım emtiaları arzı sorunu yaşayan tarım ihracatçısı ülkeleri ithalata yönlendirmiştir.

Dünya emtia piyasalarında kahve, muz, buğday gibi çok sayıda emtiada bu durum defalarca tecrübe edildi. Bu süreçte çiftçiler ağır borç yükü altına girerek topraklarını terk etmek zorunda kalmışlardır. El değiştiren topraklar ya o bölgenin büyük toprak ağalarına ya da emperyalizmin büyük tarım tekellerine geçmiştir. Toprağını kaybeden çiftçiler ya tarım işçisi olmuş ya da kentlere göç etmek zorunda kalmışlardır. Son yıllarda giderek artan oranda yaşanan uluslararası göç dalgasında yoksullaşan ülkelerin çiftçilerinin çareyi gelişmiş ülkelerin metropollerine göç etmekte bulması etkendir.

ÇARE ÜRETİCİYİ ÖNCELEYEN TARIM POLİTİKALARINDA

Tüm gelişen ve yoksul ülkelerle birlikte Türkiye de tam olarak yukarıda özetlenen süreci yaşamaktadır. Emperyalizmin dayattığı bu sistemin çarkının kırılmasının zamanı geldi. Çünkü bu yapı salgın sonrası dünyada gıda fiyatlarının artmaya başladığı ve ekonomik krizin devam ettiği bir ortamda daha fazla sürdürülemez bir hal almıştır. Ayrıca bu yapı Türkiye’nin gıda güvenliğini de tehlikeye atmaktadır. Avantajlı bir coğrafyaya sahip olan Türkiye’nin planlı bir ekonomi çerçevesinde tarım politikalarını yeniden düzenlemesi, üreticiyi güçlü bir şekilde desteklemesi, göçü durdurması ve tersine göçü teşvik etmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki ‘köylü milletin efendisidir’!

Kaynak:https://www.tarimorman.gov.tr/SGB/Belgeler/Veriler/GSYH.pdf