Küçük Asya’dan Osman Hamdi Bey’in Konağına Yol Gider
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne bağlı İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin üçüncü katında geçtiğimiz Nisan ayında açılmış olan ve küratörlüğünü Prof. Dr. Zeynep İnankur’un yaptığı en kapsamlı Osman Hamdi Bey sergisini geziyorum. Osman Hamdi Bey'in yirmi eserinin arasında “Mimozalı Kadın”, “Cami Önünde Konuşan Adamlar”, “Tespih Çeken Mümin” gibi başyapıtları bulunuyor. Ayrıca, pek günyüzüne çıkmamış beratları, diplomaları, madalyaları ve resim malzemeleri de sergileniyor. Osman Hamdi Bey, sadece okulumuz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin (ilk adı Sanayi-i Nefise, sonraki adı İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi) kurucusu değil, aynı zamanda Türkiye’deki ilk müzenin de (Arkeoloji Müzesi) kurucusu, ressam ve arkeolog.
Serginin girişinde Osman Hamdi Bey’i tanıtıcı fotoğraflar sergileniyor ve gözüm Lagina arkeolojik kazısının fotoğrafına takılıyor. 2005 yılında Akademi’den arkadaşım Ömer’le (Güney) yapmış olduğumuz arkeolojik sitelere gezimiz aklıma geliyor. Bu gezilerimizin önemli duraklarından birisi de Lagina arkeolojik bölgesiydi. Milattan Önce 3000’e uzanan tarihiyle Lagina, Anadolu’daki ilk Türk arkeolojik kazılarından birisidir. 1891-1893 yılları arasında Osman Hamdi Bey, Lagina arkeolojik kazısında heykel ve kabartmaları toplamış ve Turgut’taki kazı evinde koruma altına almış. Daha sonra İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne götürerek, bu eserlerin kaçırılmasını önlemiş ve müzede sergilenmesini sağlamış.
Bizim ziyaret ettiğimiz yıllarda, kazıyı Selçuk Üniversitesi’nin Arkeoloji Bölümü yapıyordu. Osman Hamdi Bey’in okulundan geldiğimizi söyleyince, bizi 1500 yıllık ve altı metre yüksekliğinde olan zeytin ağacının altına kurdukları çardakta ağırladılar. Çaylarımızı içerken konu, hemen yakındaki Turgut bucağında bulunan Osman Hamdi Bey’in evine geldi. Evin bulunduğu Turgut bucağının eski ismi, Lagina isminin değişime uğramış hali olan Leyne’ymiş. Osmanlı'nın yetiştirdiği en büyük denizcilerden birisi olan Turgut Reis’in doğum yeri de, Leyne’nin Turgutlar köyündeymiş. Bu köye Turgut Reis’in ismi verilmek istenmiş. Ancak, koca Turgut Reis’in isminin küçücük bir köye verilmesi uygun görülmeyince, Leyne bucağının ismi değiştirilerek Turgut olmuş.
AMAN ORMANCI,CANIM ORMANCI
Lagina’dan ayrılıp Turgut’un yolunu tutuyoruz. Osman Hamdi Bey’in evine vardığımızda, yıkılmak üzere olan bir viraneyle karşılaşıyoruz. Biraz bilgi almak için Turgut Belediyesi’ne gidiyoruz. Dönemin belediye başkanı Muammer Bahçeli makamında bizi kabul ediyor. Biz evin durumunu konuşurken, yanına Belediye meclis üyesini çağırıyor. Turgut’un yerlisi olan Meclis Üyesi’yle sohbete başlıyoruz, konuyu bir şekilde Strabon ve Homeros’un tarihçiliğine getiriyor. Meclis üyesi: “Strabon halk tarihçisiydi, gerçekçiydi. Ama Homeros’un tarihçiliği kurgusaldı ve güvenilmezdi.” diye kıyaslama yapıyor. Küçük bir beldenin yerlisinden beklenmeyecek bir birikime sahip olması bizi şaşırtıyor. Sohbet dönüp dolaşıp Osman Hamdi Bey’in evine geliyor. Oldukça eleştirel bakışla: “Sırf ipsiz sapsız bir adama bestelenmiş ‘Aman Ormancı’ türküsü nedeniyle, Gevenes’teki Belen Kahvesi’nin üç kez açılışı yapıldı. Bakanlar, valiler geldi. Ama arkeolojiyi Türkiye’ye tanıtan, akademiyi kuran adamın yıkılmakta olan evine kimse el atmıyor.” diyerek serzenişte bulunuyor. “Aman Ormancı” türküsünü biliyoruz, ama hikayesini Turgut’takilerden öğreniyoruz: “Gevenes Köyü 1946 seçimlerinin evrakı Yatağan’a gönderilmesi gerekiyormuş ve köy bekçisinin götürmesi zorunluymuş. Bir gün önce ise, Muğla’nın Gevenes Köyü’nün komşu Köyü’nde yangın çıkmış. “Sarı Mehmet” lakaplı orman memuru, önce yangın evrakının ilçeye götürülmesini istiyormuş. Muhtardan bekçiyi istemek için Belen Kahvesi’ne gelen Ormancı sarhoşmuş. Muhtar önceliğin seçim evrakı olduğunu söyleyince tartışma başlamış. Muhtar kabul etmeyince, Ormancı masaya yumruk vurmuş. Muhtar buna sinirlenip, Ormancı’yı tokatlamış. Ormancı, kamasını çıkarıp Muhtarı yaralayınca da Muhtar ormancıyı korkutmak için tabancasıyla yere ateş etmiş. Ormancı kaçınca muhtar arkasından ateş etmiş, ama kurşun kazayla en yakın dostuna gelmiş. Yani türküdeki gibi, Ormancı “iki gence yazık edip, köye yoktan bir acı getirmiş.”
‘AMELEYE VERECEK KIZIM YOK’
Ormancıdan sonra konu Osman Hamdi Bey’in harap evine geliyor. Osman Hamdi Bey’in Turgut’taki kaldığı bu evle ilgili Belediye meclis üyesinden daha önce duymadığımız ilginç öyküler duyuyoruz. 1891 yılında, 49 yaşındaki Osman Hamdi Bey Lagina kazısı için Turgut’a varmış. Molla Tahir’in evinde kiracı olarak kalmaya başlamış. Sohbet sırasında, Osman Hamdi Bey’in başyapıtları olan “Kaplumbağa Terbiyecisi” ve “Zeybekler”gibi resimlerine burada başladığını, ölmeden önce evin sahibinin Osman Hamdi’nin deseninin olduğu bir seramik tabağı yeğenine bıraktığını öğreniyoruz. Ayrıca, “Sarı Selim”in kızına âşık olduğunu ve onu babasından istediğini, ancak kızın babasının “amele kılıklı adama verecek kızı olmadığı” için Osman Hamdi Bey’i reddettiğini de öğreniyoruz. Kız babası nasıl kabul etsin, sonuçta arkeologlar da ameleler gibi kazı yapmıyor mu?
Belediye başkanı sohbetimizin arasına girerek “madem bu ev okulunuzun kurucusunun evi, Üniversiteniz bu eve destek çıksa ne iyi olur” diyor. İstanbul’a dönüşte okulda bu konuyla ilgili görüşeceğimi söylüyorum. Okula dönünce de, dilekçe yazıp rektörümüzle konuşuyorum, ama ne yazık ki okulumuzun bir desteği olamıyor. Osman Hamdi Bey’in evi daha sonra “Turgut Kültür Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu Derneği”ne devroluyor. Ev onarımı için Valilik ve Kültür Bakanlığı’na müracaat ediliyor. Sonunda evin onarımına karar verilerek, 2010 yılında “Osman Hamdi Bey Konağı” olarak restorasyonu yaptırılıyor. Evin restorasyonu İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi mezunu ve Aydınlık’ta sanat yönetmenliği ve çizerlik yapmış ressam-restoratör Aydın Erkuş tarafından gerçekleştirilmiş.
KÜÇÜK ASYA VE ANADOLU’NUN ÖNCELİKLİ ROLÜ
Bugün, müze haline getirilen “Osman Hamdi Bey Konağı”nda Osman Hamdi Bey’in“Kaplumbağa Terbiyecisi”,“Silah Taciri”, “Vazo Yerleştiren Kız” gibi tablolarının reprodüksiyonları sergileniyor. Ancak ne yazık ki, bu kültürel mirasları bekleyen tehlikeler de var. Birincisi, Lagina Arkeolojik Sit Alanı sınırları içinde kömür madeni için iş makinalarıyla kazılar yapılması. Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun maden kazılarına izin veren kararına karşı dava açan çevreciler ve köylüler, mahkemeyi kazanmış. Bizim çevrecilerin kültürel miraslarımıza sahip çıkması, umarım Batı’daki kültürel miraslara saldıran vandal “çevrecilere” de örnek olur. Öte yandan, Koruma Kurulları’nın ise tarihi sitelerle ilgili kararlar alırken; bu sitelerin “Anadolu’nun öncelikli rolünü” ve “Küçük Asya”nın unutturulmuş halklarının birer şahidi olduklarını göz önüne almaları gerekiyor. Bir diğer tehlike ise, güvenlik görevlisi olmayan “Osman Hamdi Bey Konağı”nın duvar ve kapılarının yerli vandallar tarafından sprey boyayla tahrip edilmesi. Bu vandallık, Strabon ve Homeros kıyaslaması yapabilen belediye meclis üyesine ve antik kent için mücadele eden köylüye sahip bir beldenin insanına hiç yakışmıyor.
Biraz da bardağın dolu tarafına bakarak, “Osman Hamdi Bey Konağı”nı her yıl 30 bin kişinin ziyaret ettiğini ve ziyaretçilerin en çok bu tabloların röprodüksiyonlarını incelemekten hoşlandığını da söylemeden geçmeyelim. İnsan merak ediyor, koca İstanbul’da Osman Hamdi Bey’in ve Türk sanatı ustalarının orijinal başyapıtlarına sahip İstanbul Resim Heykel Müzesi’ni bir yılda kaç kişi ziyaret ediyor? Açıkçası, Müze’yi dolaşırken çok az ziyaretçiyle karşılaşmaktan üzüntü duydum. Dilerim, Galataport’taki Müze’de nihayet kalıcı bir sergileme mekanına kavuşan bu güzel eserlerin ziyaretçisi bol olur.
Kaynaklar:
- Yayınlanmamış gezi notları, Cilt 1, 1995-2005
- http://lagina.free.fr
- Osman Hamdi Bey sergi kataloğu, Erol Kerim Aksoy K.E.S.S.Vakfı yayını, İstanbul, 1993
- Tarcan Oğuz, Osman Hamdi Bey Konağı, Turgut Belediye Başkanlığı Kültür Yayınları, Turgut, 2010