Kültür vandalları -(TAMAMI)

Bazı şehirler vardır ki, bunlar tarihi şehirlerdir. Bunları yaşatan,değerli kılan, onların sahip oldukları, insanlığın ortak mirası olarak nitelenen kültürel miraslarıdır.

Miras, geçmişten geleceğe aktarılan maddi ve manevi değerler toplamıdır. Uygar toplumlar manevi değerlerine, kültürel mirasına sahip çıkan toplumlardır.

Bunları hoyratça tahrip eden, dünyaya ve olaylara salt para olarak bakan milletler uygar olamazlar.

İşte dünyanın en güzel kenti İstanbul bugün maalesef böyle hoyratça tahrip edilmektedir.

Bugün biraz yukarıya çıkıp olaylara objektif olarak baktığınız zaman İstanbul, ince ruhlu, zarif, hassas ve güzel bir kadına; onu yönetenler de onu kullanan kaba saba hoyrat bir erkeğe benzemektedirler.

Bugüne kadar İstanbul’u yöneten sağ belediyecilik anlayışı ona layık olmayanlardır.

Bugün İstanbul’u yöneten zihniyet, sanata ve sanatçılara hiçbir uygar ülkede görülmeyen baskılar yapabilen, heykelleri yıkmakta mahsur görmeyen, böylece sanatçının yaratıcılık özgürlüğüne müdahale eden, yayınlanmamış kitapları toplatabilen, kültürel etkinliklere ve sanatta sansürü mubah görenlerdir.

12 Eylül askeri cuntasının bile düşünemediği, TV dizilerini bile yasayla yasaklamayı devlet yönetmek zanneden bir anlayışın, sadece bu nedenle bile “darbelerle yüzleşiyoruz” yalanlarına kimse inanmaz.

Bugün İstanbul’un tarihi mekanlarını yıkıp üstüne devasa alış veriş merkezleri yapmak, maddi ve manevi zenginlikten hiç nasibini alamamış kişilerin olduğunu gösterdiği gibi, buna imkan tanıyan şu anki otoritenin de “kültürel vandalizm”e ne kadar yatkın olduğunu gözler önüne sermektedir.

Bütün bunları da modernleşme olarak algılatmaktadırlar.

‘Çanak çömlek’ kafası

Koca koca dikine yükselmiş alışveriş merkezleri açmayı bir zenginlik, modernleşme kabul eden; mirasın sadece maddi kısmıyla ilgilenen, mirası da kendi çocuklarına bırakılacak para olarak algılayan bu kafa yapısı, kültürel mirasın iyi değerlendirildiği zaman, topluma çok daha büyük kazanımlar sağlayacağını düşünemezler.

Türkiye ve İstanbul bu kültürel vandallığı ilk defa yaşamıyor, hatırlanacağı üzere rahmetli Menderes de, İstanbul’un trafik sorununu çözmek iddiasıyla İlber Ortaylı Hoca’nın anlatımıyla beş adet Mimar Sinan “Mescidi” ile Beyazıt’ta Kemankeş Kara Mustafa Paşa Külliyesi’ni yıktı.

Aslında bu yapılanlar, bilerek ve bilmeyerek modernleşmeyi, zenginleşmeyi şuursuzca yeni binalar ve yollar yapmak olarak algılamaktan kaynaklanmaktadır.

Tarihi eseri “çanak çömlek” diye niteleyebilen bir kafa yapısı ile karşı karşıyayız.

Haliç’e yapılacak köprünün tarihi eser olan bir caminin siluetini bozup bozmaması onları hiç ilgilendirmemektedir.

Nitekim, Saraçhane’deki Belediye Sarayının da “ecdat” diyip toz kondurmadıkları Sultan Süleyman’ın, en sevdiği şehzadesi adına yaptırdığı Şehzade Mehmet Camisi’ni gölgelediğini göremezler.

Erimeye başladı

Bu duyarsızlık sadece İstanbul için değil Anadolu bozkırı için de söz konusudur. Bozkırın ortasında yol yaparken kervansaraylar yok edilmedi mi?

Konya şehir merkezinde ana yollar açılırken, Anadolu Selçuklu sarayı tahrip edilmedi mi?

Erken Cumhuriyet döneminin en güzel eserlerinden biri olan ve şimdi etnografya müzesi denilen güzelim bina, önündeki kaba çirkin binalarla gölgelenmedi mi?

Yüz yıllar/bin yıllar sonucu meydana gelen maddi manevi kültürel birikimleri biz yaratmadık. Onları hunharca yok etmek hakkına da sahip değiliz. Ne bizlerin ne de başkalarının yüzlerce/binlerce yıl evvel yaşamış insanların yarattıklarını yıkıp yok etmek hakkına sahip değiliz.

Bakın çok yakınımızda Irak’ta işgal kuvvetleri, bu ülkenin Başbakanı o askerlerin sağlığına duacı olurken, onlar hem milyonlarca Müslüman’ın ırzına geçip ve hem de bir tarihi yok ettiler, şimdi de Suriye de dış destekli adamlar bir başka tarihi yok etmektedirler.

Bu nedenle bizim veya bir başkasının diyorum.

İnsanlığın ortak değerlerini yok edenler, ayakta kalamazlar, bugüne kadar bunun örneği de yoktur.

Rahmetli Menderes her şeyi yapabileceğine inandığı andan itibaren erimeye başlamıştı, Tayyip Erdoğan da aynı şekilde erimeye başladı.