Kültürel hegemonya

Yunancadan gelen hegemonya sözcüğünün sözlük anlamı “Bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasal ve ekonomik egemenliği”dir. Başka bir sözlük “Bir sistem içerisindeki bir elemanın diğerlerinden üstün, baskın olduğunu belirtir. Antonio Gramsci'nin eserlerinde baskın sınıfın boyun eğenlerin izniyle gücü kazanması olarak bahsedilmiştir” diye açıklar. Hegemon, “Bir devletin veya grubun diğer devletler veya gruplar üzerinde üstünlüğü ve egemenliği olan kişi veya grup anlamına gelir”.

Geçtiğimiz hafta Çekya’da “Akdeniz Çalışmaları Kongresi”ndeydim. Konuşma konum da “Kültür Hegemonyası ve Demokrasi” üzerineydi. Neden böyle bir konu seçtim? Günümüzde “Demokrasi” sözcüğü Batı ülkelerinin bir kültür hegemonyası yaratıp kendilerini “Biz demokratiğiz” diye övmesi, diğer ülkeleri aşağı göstermesi ve ülkelere silahla saldırmak için bahane olarak kullanılmasına dönüştü. Irak, Suriye, Libya’yı kendilerinin tariflediği “Diktatör”lerden kurtarıp “Demokrasi” getirme bahanesiyle kan gölüne çevirdiler. İyice yoksullaştırdılar.

Ben de bu konuya dikkat çekmek istedim, araştırmamın özetini burada paylaşıyorum. Magna Carta ile başlayan demokrasinin beşiğinde, İngiltere’de bugün Assange halkı bilgilendirdiği, halka iyilik yaptığı için ülkenin en kötü hapishanesinde adeta ölüme yatırıldı ki susturulsun ve diğer yazar/çizerlere gözdağı olsun. İnsanlar korksun, gerçekleri yazıp halkı aydınlatamasın. “Demokratiğiz” masalını uyduran baskın olanlar zayıf devletlere, gruplara saldırsın, öldürsün, o ülkelerin zenginliklerine çöksün. Bunlar da gizli kalsın, ortaya dökülmesin.

Assange susturulsun ki yapanlar, örneğin Blair, yargılanmasın. Demokrasinin beşiği İngiltere’de Kovid günlerinde Başbakan Boris Johnson ve arkadaşları vur patlasın, çal oynasın içkili partilerdeyken halk eve kapatılıp hapis edildi. Halk ölen yakınlarıyla bile vedalaşamadı, cenazelerini kaldıramadılar. Bu mu demokrasi? Bu mu eşitlik? Bunun gibi örnekleri çoğaltmak çok kolay. O zaman nedir bu demokrasi masalı?

ERKEK HEGEMON KÜLTÜR HER YERDE

Hegemonya genelde silah, savaş ve kanla kazanılır. Kültürel hegemonya ise bir toplumun, ülkenin, grubun algılarının ve inançlarının hegemon/baskın tarafından şekillendirilmesidir, inandırılmasıdır. Örneğin, bu grup veya topluluk kadınlar kümesi olabilir. Yüzyıllar boyunca dünyayı şekillendiren yani hegemon/baskın olan erkekler açık ve örtük yöntemlerle kadınların dünyasını da şekillendirmişlerdir. Tarihe baktığımızda savaşa giden erkekler, ordulara komuta eden erkekler, siyasette erkekler, üniversiteler öncelerde kadınlara açık değildi, yani eğitim alanlar erkekler derken toplumu da bu açıdan erkekler yüzyıllar içinde şekillendirmiştir.

Kadınlara çizilen sınırları yüzyıllarca erkekler çizmiştir, kadınlar inanmış ve itaat etmiştir. Kadının giyinmesi, çalışması, sosyal yaşamı, aldığı maaş hala daha birçok ortamda erkeklerin çizdiği sınırlar içindedir. İşte bu, bir çeşit kültür hegemonyasıdır. En eşitliği sağlamış toplumlarda bile kadın/erkek hala daha tam eşit değildir. Araştırma fonları daha çok erkeklere gider. Siyasette, ülke yönetiminde erkekler çoğunluktadır, eğitimle ilgili kararları da onlar verir, yani çocuklara öğretilenlere, gelecek nesillerin şekillenmesine erkekler karar verir. Buna benzer durumlara İngilizcede “Gatekeeper” (Kapı bekçisi) denir. Giriş çıkışları yani sınırları, öğretilenleri, araştırmaları erkekler kontrol eder.

BEYAZ HEGEMON KÜLTÜR DE HER YERDE

Diğer kültür hegemonyaları içinde beyaz ırkın kendini üstün sayması gelir, ırkçılık da buradan şekillenir. Bunun kökleri köle ticaretine dayanır. Afrika’dan toplanıp getirilen insanlar kırbaç ve silah altında köle olarak nasıl çalıştırılacaktı? Bu sosyal adaletsizlik onları barbar olarak göstermeden nasıl açıklanacaktı? Hızla bir “Köle İncili” yazıldı. Hristiyan din adamları koyu olanların daha aşağı varlıklar olduğunu, itaat etmeleri gerektiğini ve köle olarak çalıştırılmalarının normal olduğunu yaydı. Bu da kültür hegemonyasına başka bir örnektir, burada din adamları baskın grup olarak ön planda sorumluluk almıştır.

Günümüzde seyreden Ukrayna/Rusya çatışmasında ise Köle İncilini yazan aynı Batı Rusya’yı kötü, Ukrayna’yı iyi gösterme kararı ile basını kullanarak Putin’i bir diktatör ilan etti. Şaşkınlıkla izliyorum ki Batıdaki en zeki, entelektüel insan bile bu algı oyununa kandı ve gerçekten Putin’i itaat etmediği için diktatör ve saldırgan zannediyor, biraz daha derinini göremiyor. Bu algı oyunlarına Kültür Hegemonyası diyoruz.

ALGI OYUNLARI: GECE YARISI EKSPRESİ

Benzer bir algı oyunu ülkemiz üzerinde oynandı. Köle ticareti ve kölelere yaptığı bilumum eziyetle barbarlığını kanıtlamış Batı dönüp bizim ülkemize “barbar” dedi, bizi on yıllarca kötü göstermek ve kötü hissettirmek için bir “Gece Yarısı Ekspresi” keşfetti. Amerikalı Kızılderililerden Afrika’ya, Avrupa’nın ortasında Nazilerle soykırım yapan ve bu soykırıma göz yuman milyonlar da kendi yaptıkları soykırımları örttü, gizledi, unutturmaya çalıştı. Savaş halindeyken bizi arkadan vuran Ermenileri tehcir ettik diye bize soykırımcı demeye çalışıyorlar. Bu algı oyunlarını yazılı ve görsel basın, Hollywood filmleri, Netflix, sosyal medya, okullardaki eğitim gibi birçok kanalı kullanarak yayıyorlar.

Her gün İngiltere gazetelerinde polislerin üniformalarını kullanıp kadınlara tecavüzleri, işyerinde kadınlara daha az maaş ödenmesi, İngiliz erkeklerin kadınlarını dövmesi gibi kadını ezen konular işlenirken Merve Dizdar gibi bizim birçok kadınımız kendini ezilmiş ve mücadele veriyor zannediyor. Bu da başka bir kültür hegemonyası örneği, yıllarca bize öğretilenler, inandırılanlar. Bu kültür hegemonyalarını kırıp nesnel bakmak, gerçeği görebilmek, kötü hissetmemek ise kolay değil, öncelikle özgüven istiyor.

Ve özgüvenin yanında Batıda, onların içinde yaşayıp gerçek Batıyı, Batılıyı, demokrasinin beşiği ülkelerde sokaklarda aç yatan evsizleri, çocuklarına bakmayanları, sevgisizleri, kadın dövenleri görüp Batıyı bu açıdan anlamak gerekiyor, onların çok ileri, bizim çok geri olmadığımızı, toplumumuzun çok güzel yanlarının olduğunu… Daha adil, daha güzel bir dünya için onlara yaranmak yerine bu gözlemleri dile getirebilmek gerekiyor, filmlerden Gece Yarısı Ekspresini izleyip kötü ve suçlu hissetmek değil…