Küresel Salgın ve ‘Biz’: (3) Yığışımcı zihniyet ya da ‘sonun sonu’
Özdemir İnce’nin yeni deneme kitabı "Sonun Sonu"(*) bu günlerde okura ulaştı. İnce, kitabının sunuş yazısında 2000’lerin başından bugüne erişen Türkiye’nin siyaset güdümlü sosyo-ekonomik durumunun fotoğrafını çekiyor adeta.
Sanırım bu yazıyı okumak ülke gerçeğinin nereden nereye eriştirildiğini görebilmek için yeterli.
Bir adım sonrasında kitabın diğer yazılarını okuduğunuzda ise bambaşka sorgulara yöneltiyor sizi İnce. Yaşadığımız zamanın ruhunu kavrayan bir gerçeklikle yüzleştiriyor bizi. Ötesi, "İnsanın vicdan sorgusuna gidebilmesi için öncelikle kendi yurt gerçeğini görmesi/anlaması/sorgulaması gerekir." bilincine kapı aralıyor, İnce.
Bunun için de sorular soran insanı yetiştirmenin önüne çıkarılan engellerin nerelerde nasıl biçimlendirildiğinin öyküsüdür bir bakıma yazılanlar.
Sorgulayıcı bilinç, eleştirel düşünce...
İşte bunu var edemediğimizden, hatta etmememiz için, küresel güçler eliyle AKP siyasetini kara bir örtü gibi ülkenin üzerine çökertip siyasi yozlaşma da dahil her türlü çürüme ve kirlenmenin önünü açtılar.
Şu anki yerel seçim sonuçlarıyla yaşanan gerçeklik de bunu bir ölçüde anlatmaktadır.
Yolun sonuna yaklaşan böylesi bir iktidarın her şeyi göze alabileceği aşikâr.
Bu da salt "kaybeden" olmamak adına değil, her türlü gücü bırakmamak, kendisine biçilen görevi sonuna kadar (ihtimal varış yeri 2023) yerine getirmek adına yapılıyor.
Yani, "Yeni Türkiye" düşü.
İşte Özdemir İnce "Sonun Sonu" kitabında (hatta son yirmi yıldır yazdığı birçok yazısında) bütün satırbaşlarıyla bu "düş"ün ne olduğunu/neleri içerdiğini tek tek anlatıyor bize.
Oluşturulan bu "yeni siyaset"in aktörlerini sahneye çıkaran ABD, Türkiye’nin bu "yeni" döneminin nasıl şekillenebileceğini de ideologlarına yazdırmaktadır.
Kuşkusuz bunlardan biri de Graham E. Fuller’dir. CIA Türkiye Masası Eski Şefi olan Fuller, "Yeni Türkiye Cumhuriyeti" kitabında, bu konudaki "hoca"sı Zbigniew Brzezinski’den el alarak, AKP’nin İslâmcı bir parti olduğunu, ABD ve İsrail ile yakın duruşunun yararlılığının altını çizerken şunları söyler:
"Dahası, şayet ‘Türk İslâmı’ bölgesel bir itibara sahip olursa, bölgedeki tartışmaları etkileyebilir ve kamusal hayatta İslâm’ın rolü hakkında münakaşaları değiştirebilir. Söz konusu model, devletin İslâm’ı bastırdığı o eski, laikçi Kemalist model değildir. Söz konusu model, daha ziyade canlı, gururlu ve gayri-Müslim devletlerle rahatça bir arada yaşayabilecek ılımlı bir Türk İslâmıdır."
AKP’nin yanına MHP dayanağını yamalayan ABD, aslında yerel seçimi de genel seçim havasına büründürerek, mevcut iktidarı Türk-İslâm sentezinin gücü olarak topluma benimsetmek istemiştir.
İstanbul’un seçimini reddederek, yeni bir seçim oyununa gitmeleri de "sonun sonu"nu uzatmaktan başka bir şey değildir.
"Yığışımcı zihniyet"i egemen kılma çabası da budur.
Özdemir İnce de kitabında tüm açıklığıyla bunu anlatmaktadır. Çağının çağdaşı bir aydın bilinciyle dile getirdikleri toplumun neden yeni bir "uyanış" bilincine sahip olması gerektiğinin de manifestosudur adeta.
"Allah adına yönetmek" söyleminin nereden/nasıl geldiğini, bu zihniyetin Türkiye’yi hangi uçuruma sürüklediğini görebilmek için de okumalı "Sonun Sonu"nu.
(*) Özdemir İnce, Sonun Sonu; Eksik Parça Yayınları, 2019, 312 s.