Kürsel ısınma, iklim değişimi ve ekonomi
Türkiye’nin sıcak gündeminde, havadan-sudan kabul edilebilirse de, tüm dünyayı ilgilendiren önemli bir sorun olan küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunu ele alarak bir farklılık yapmak istedik. Küresel ısınma, 20. yüzyılın başlarında ve özellikle de 1970’lerden sonra yeryüzünün tümünde (kara, su yüzeyleri ve atmosfer) gözlenen ısı artışıdır. Bunun temel kaynağı olarak da fosil yakıt kullanımındaki artış gösterilmektedir. Yerkürenin ısısı 1880’den 20. yüzyılın ortalarına kadar 8°C kadar artmıştır. Son yıllarda küresel ısınma ile birlikte iklim değişimi kavramı da kullanılmaya başlamıştır. Bunlar neden-sonuç ilişkisi açısından birbiri ile ilgili kavramlar olmakla birlikte, iklim değişimi ısı yükselmesi yanında, denizlerdeki yükselme, kutuplarda ve dünya yüzeyindeki buzul bloklarındaki kütlesel erimeleri, bitki/çiçek açmadaki değişimler ve beklenmeyen (uç) hava olaylarını da içermektedir. İnsanların neden olduğu sera gazı etkisi ilk kez İsveç bilim insanı Svante Arrhenius tarafından 1896’da dile getirilmişse de, iklim değişimi kavramı ilk defa 1956 yılında Gilbert N. Plass tarafından kullanılırken küresel ısınma ifadesi daha sonra, 1975 yılında Wallace Broecker tarafından kullanılmıştır.
KÜRESEL ISINMA VE TARIM
Bu çerçevede öne çıkan olgu küresel ısınmadır. Hükümetler Arası İklim Değişimi Paneli’nin (IPPC) tahminlerine göre, 2100 yılına kadar sıcaklığın endüstri öncesi döneme kadar 1.5-4.8°C artacağı tahmin edilmiştir. 2015 yılı itibarıyla artış ortalama 1°C ulaşmıştır. 2013-2016 yıllarında küresel ısı verilerinde sıcaklık yüksekliği rekorları kırılmıştır. Tarımsal faaliyetler sonucu (enerji tüketimi, üretim, hayvan yetiştirme, gübreleme, ilaç vb) CO2, CH4 ve N2O gibi sera gazları açığa çıktığından, tarımsal üretim iklim değişikliğinin nedenleri arasında sayılmaktadır. Bir tahmine göre, tarım, dünya sera gazlarının yaklaşık yüzde 20’sinden sorumludur. Diğer yandan, küresel ısınma ve iklim değişimi, büyük ölçüde doğa koşullarına bağlı olan tarım üzerinde de önemli etkilere sahiptir. Sıcak bölgelerde sınırlı verim artışı, kutuplara yakın enlemlerde verim artışı gibi olumlu sayılabilecek etkiler yanında, özellikle tropik bölgelerde verim azalışı (Afrika’da yüzde 5-10), açlık sınırındaki insanlarda artış (150-550 milyon) gibi olumsuz etkileri de söz konusudur. Gelişmekte olan ülkelerin, küresel ısınmadan endüstrileşmiş ülkelere göre daha fazla etkilendiği bir gerçektir. Çünkü bu ülkelerin çoğunluğu zaten sıcak bölgelerde olup, hava sıcaklıkları sınır dereceye ulaşmış olup, sıcaklık artışının üretim artışından çok azalmasına neden olacağı açıktır.
ÖNLEMLER VE İKLİM EKONOMİSİ
2015 yılında, tüm ülkelerin katılımı ile Paris’te Birleşmiş Milletlerin iklim değişimi anlaşması çerçevesinde sıcaklık artışının endüstri öncesi döneme göre 2°C’de tutulması kararı alınmıştır. ABD’nin çekilmesine karşın, 2017 yılında anlaşmanın desteklendiği belirtilmiştir. Hükümetlerce alınacak önlemler yanında, yüzlerce şehir, bölge ve şirket gelecek 5-25 yıl arasında CO2 salınımlarını azaltma taahhüdünde bulunmuşlardır. Bu alandaki çalışmaların artmasına paralel olarak, küresel ısınma ve iklim değişiminin maliyeti, önleyici önlem ve politikaların yaratacağı masraf ve sağlayacağı faydaların analizini konu alan iklim ekonomisi öne çıkan bir çalışma alanı olmuştur. Bu çerçevede güncel ve geleceğe dönük kapsamlı çalışmalar söz konusudur. Örneğin, 2017 Global Development and Environment Institute tarafından 2017 yılında yayınlanan bir rapora göre, sıcaklık artışının 2°C’yi aşmaması için alınacak önlemler, Dünya Gayrisafi Yurtiçi Hâsılasının (GDP) yaklaşık yüzde 1.5’i kadar bir maliyet getirecektir. Bu sonuç uluslararası tam işbirliğine göre yapılmış bir tahmindir. Olumsuz koşullarda bu oran küresel gelirin yüzde 4-5’ine çıkacaktır. Buna karşılık, iklim değişiminin olumsuz etkilerinin azaltılması için yapılacak masraflar, her yıl küresel GDP’nin yüzde 1 düzeyinde tutulabileceği dikkate alınırsa sıkı önlemlerle özellikle sera gazları salınımlarının kontrol edilmesi ile fayda/masraf oranının 5/1 oranında olacağı öngörülmektedir.
Ekonomik değerlendirmeler de yer alan ilginç bir saptama da, iklim değişimi konusunda alınacak önlemlerle, ekonomik büyümenin gerileyeceği iddialarının doğru olmadığı şeklindedir. Yapılan bir değerlendirmeye göre (http://eciu.net-UK), düşük karbonlu teknolojilere ayrılan kaynakları GDP’nin en az yüzde 1’i düzeyine çıkarmak, aynı zamanda büyüme için yeni bir ivme yaratabilir. Daha temiz şehirler kurulmasının 2030 yılına kadar 3 trilyon doların üzerinde tasarruf sağlayabileceği tahminleri vardır. Fosil yakıtlara verilen yaklaşık 600 milyar doların azaltılması veya kesilmesiyle de tasarruf öngörülmektedir. Yüksek fosil yakıt kullanımına sahip 15 ülkede bu nedenle yapılan sağlık harcamalarının GDP’lerinin yüzde 4’ünden fazla olduğu, alınacak önlemlerle bu alanda da önemli bir tasarruf olanağından söz edilmektedir. Dünya üzerinde 2030’a kadar niteliğini yitiren arazilerin yeniden üretime hazır hale getirilmesinin, ilave 200 milyon insana gıda sağlayacağı, bu yolla ayrıca bir milyon ton karbonun da depolanacağı ileri sürülmektedir.
Sonuçta çözüm belirli olup, saptanan önlemleri ciddiyetle uygulamak gerektiğinin altı çizilmelidir.