Kürt kızımın derdine çare arıyorum


Kadıköy kız Ortamektebi

Terörün göz açtırmadığı bir ilçemizden genç bir kızımızla uzun uzun dertleştik. 29 Ekim kutlamaları için Ankara’ya gelmişti. Büyük bir aile. Babaanne 92 yaşında ama ailenin reisi. Anlattıkça tanımayı çok istedim. Babayı erken kaybetmişler. Anne Türkçe bile bilmiyor ama baştan sona hepsi millîci. Hatta şöyle söyleyeyim amcalar kaçak çay bile içmezlermiş... Kızımız ve abisi Vatan Partisi’nin yanında.
Babaannesini AKP’li diye eleştiriyormuş az kalsın evden kovuluyormuş, “HDP’liyim sandı” diyor.


Atatürk ve kız çocukları

Ortaokulu ve liseyi ilçesinde, üniversiteyi başka bir Doğu ilinde okumuş.
Hendek savaşlarının en şiddetlisi onların ilçesinde oldu.
“Nasıl şimdi durum” diye soruyorum.
Geçmişe gidiyor. Babası dersaneye yazdırmış. Parasını ödemişler. Ancak iki ay boyunca bir kez bile gidememiş.
Hemen gülümsüyor.
* Geçenlerde konser oldu ilk kez ilçemizde. Gece değil ama. Hava kararmadan. Görecektiniz nasıl kalabalıktı.
Terörün ilçelerinde nasıl terör estirdiğini anlatıyor.
*Aylarca dükkanların açılmasına izin vermedikleri olurdu. İlçemizin gelişmesine hep karşılardı. Taş döşenirdi kavşağa, toprak kaymasın diye. Hemen gidip sökerlerdi. Şimdi en kenar mahallelerde bile park yeri işaretlemişler. Işıklar bile öyle güven veriyor ki insana.
ATM’nin yanına yaklaşamazdım. Yakarlar diye. Para çekmeye kaç kilometre yol giderdim başka ilçeye.
Elbise almaya bile şehire giderdik. Kahve içeceğimiz tek bir yer vardı. Öyle değişti ki... Tanımazsınız, hangisini seçsek diyoruz. Tek bir marketimiz vardı. İki de şubesi. Bir gün gittim yeşil tabelası simsiyah olmuş. Ne oldu diye, bir baktım ki her şeyi yakmışlar. Hendek’ten sonra çarşılar açıldı. Bir sürü yer açıldı... Normale dönüyor.
Eskiden sokaklarda dolaşırlardı. Şimdi artık inemiyorlar. Para istemek için bile kendileri gelemiyor. Aracıları gönderiyorlar.
Ben araya girip soruyorum. Hâlâ destekleyenler var mı? Neden? İlçelerini eskiden biliyorum.
*Artık ancak yüzde onu oları destekliyor.
Kim onlar?
* Göçerler... dağdayken de iç içe yaşayanlar... en yoksullar... evlerinde yiyecek ekmeği bile olmayanlar... kaç kez cezaevine girmiş çıkmış, öyle yoksullar ki... karısının ağzında üç diş var... ama karısına ekmek yaptırıyor, götürüyor...
Eskisi gibi değil, ama bir tedirginlik var.
Amcasından para istemişler. Vermeyince işyerinin önündeki köprüde bomba patlatmışlar. Jandarma sormuş, tehdit eden var mı diye... Ne desin, “yok” demiş. Başka amcası iki oğlunun düğününü başka bir ilçede yapmış, ama yine de gelmiş haraçlarını almışlar. Oğul başına, düğünbaşına şu kadar lira.
“HDP’ye insanlar oy veriyor ama siyasi bir seçim değil” diyor genç kızımız, “Kürt diye veriyorlar”
*Kendilerini çok farklı, dışlanmış görüyorlar. Ben Kürdüm diye böyle yapıyorlar, diyorlar. Kişiye, vaade oy vermiyor. ‘Neden başımıza getirdiler’ diyor ama yine de veriyor. Oysa belediye başkanı tek başına gitti eylem yaptı, kimse desteklemedi.
*Kim belediye başkanınız...?
* Adını bile bilmiyorum. Apo’nun bir şeyi diye galiba getirdiler. Googledan bakıp söylerim. Doğu Bey başka partiye gitse söylediklerini orda yapar diye belki biz de oraya gideriz. Ama bu kadın diye oy vermiyor ki kimse.
*Hizmet?
*Bizim mahalleye çöp konteyneri istemek için kaç kez aradım belediyeyi. Kimse çıkmadı. Gittim sokağın başına oraya bıraktım. Herkes başladı. Yığın oldu. Hiçbir şey yapmadılar. Ama doğrusu Nevroz’u çok iyi örgütlerler.
Şimdi tersine dönüşmüş. Çok işçi alınmış kayyumlu belediyeye, bir bölümü işsiz hatta... çocuğun biri çöp atsa hemen arkasından koşup yerden alınıyormuş. Hastane filan yapılmış...
Halk “polisle, askerle yeniden barışıyor” diyor kızımız, hemen duygulanarak tanık olduğu bir fotoğrafı aktarıyor:
*Arabaya binmişlerdi. Çocuk camdan askere el salladı. Hemen gidip çantasını karıştırdı. Şeker gibi bir şey buldu, koşup getirdi. Çocuğa verdi. Yani.. yalnızca el salladı diye...
İlçelerine hastane de yapılmış.
Birçok kentimiz böyle. Şantiye gibi diyorlar. Örneğin Şırnak’a yeni bir kent yapılıyor. 70 bin nüfusa yedi bin konut yapılıyor. TOKİ gibi küçük de değil. Oraya uygun, büyük evler.
İyi hoş...
Ama??
Ama gördünüz kızımız binbir zorlukla üniversiteye gitmiş. Bitirmiş.
Görüyorsunuz, okuyorsunuz sınavlarda birçok birinci çıkıyor bu bölgeden. Başka bir çocuğumuz vardı. Yine başka bir ilçeden. Aracı olduk. Lisede yatılı, burslu okuyor. Nasıl başarılı. Dünya çapında hekim olacak. Öyle istiyor.
İçim eziliyor.
Kızımız, işte evde oturuyor. İşsiz. Binlerce hayvanları varmış eskiden. Artık değil onlarınki, bütün ilçedeki avlulardan bile tek tük hayvan sesi geliyor. Hayvancılık ne olacak?
Tarım ne olacak? Elektriği, suyu, gübresi, tohumu, mazotu... Ektin; hayvanı besledin büyüttün; yetiştirdin, diyelim. Pazarı? Nasıl satacaksın? Taban fiyatı?
Ne zaman gitsem kırk tane belediye öyküsü dinliyorum. Eskiden nasıl iş için rüşvet verdiklerini anlatıyorlar. 75 bin liradan nasıl pazarlıkla 52’ye düşürdüğünü... Ama daha fazla verene gittiğini. İş dediğiniz de düz işçilik.
Can güvenliği, huzur ve de iş-aş...!
Ankara... Ankara...
Sesimizi duyacak Ankara lazım!
Emperyalizme karşı dizleri titremeyen,
sırtını sıvazlatmayan,
terör örgütlerini koluna takmayan,
her parçanın ayrı başa çektiği değil, uygun adım yürüyecek,
İradeli ve kararlı bir Ankara!
Cumhuriyetle, laiklikle sorunu olmayan bir Ankara!

MİLLİ HÜKÜMETİN AYAK SESLERİ

İşte böyle bir toplantı geçen hafta Ankara’da Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in çağrısı üzerine yapıldı. Basına kapalı. Ama masanın etrafında kimler vardı. En azından ipucu vereyim. İçiniz ilk adım olarak rahatlasın.
Masanın dört ayağı tamam.
Hemen her partiden,
partili partisiz,
her kökenden,
dindar dinsiz,
Doğu ve Güneydoğu’nun en sözü geçen kanaat önderlerinden,
en ülkücüsüne,
işadamından, akademisyenden, sendikacıdan, bürokrattan,
özel ve kamuda büyük şirketler yöneten ve yönetmiş genel müdürden
cebi delik, yüreği kocaman, kitleleri ayağa kaldıran en genç öğrenci liderine...
Nasıl heyecan verici!
İrade tamam! Eyleme geçmeli.
Şimdi daha sonraki adımlar nasıl olacak? Sıra ona gelmeli.
Ey Ankara! Duy sesimizi!
Gelen Milli Hükümetin ayak sesleri!
Olacak!
Tıpkı Atatürk’ün saltanatı kaldırırken yapılan oylama sırasında söylediği gibi, bu milletimizin emri vakisi. Bize yerine getirmek düşüyor. Ya olacak, ya olacak...

İŞGAL TEHDİDİ

Rubin “incelikleri” olan bir tehdit salladı:
“Yeni Zarrab iddianamesinde Erdoğan’ın ismi defalarca geçiyor. Böyle bir durum son olarak Manuel Noriega’nin başına gelmişti.”
Noriega Moreno. Eski “devrik” Panama devlet başkanı. 1983’te ABD eliyle başa getirildi. 89’da ülkesi ABD tarafından işgal edildi. Çeşitli suçlardan yargılandı. Tutuklandı.
Hatırlar mısınız bilmem, ABD’nin “Türkiye’yi şu kadar saatte işgal planları” vardı. Arada bir çekmeceden ucunu gösterirler.
Hiç işe yaramaz. İster Noriega’nın şahı gelsin. Türk milleti herkesi yola getirir.
ABD’yi bile.

VATAN İÇİN

“ABD silahıyla şehit edildiler”
“Yine kara haber: 8 şehit”
Aynı olaya iki bakış.
Emperyalizme karşı mücadele noktasından ya da emperyalizmin kolunun altından, bak dediği yerden bakmak.