Kutsal rekabet kutsal çatışma

Bu hafta F.Bahçe-G.Saray derbisi var. Bu iki takım arasındaki rekabet ulusal savaş yıllarında başlamış, kutsal rekabet haline gelmiş ve de gitgide büyüyerek hatta şekil değiştirerek bu günlere kadar ulaşmıştır. Ancak o zamanlardaki rekabet şimdikinden çok farklı idi. Böyle bir rekabetin içinde 11 sene aktif olarak bulunduğum için çok mutluyum. Çok da anım vardır bu konuda.

Fenerbahçe’de futbolculuk yaptığım senelerde, Galatasaray ile rekabetin temelinde gerek futbolcular ve de gerekse yöneticiler arasında dostluk vardı, centilmenlik vardı. Benzer centilmenlik, iki kulübün taraftarı arasında da vardı. Maç öncesi iki takım oyuncuları birlikte olurdu. Gittiğimiz, vakit geçirdiğimiz yerler ortaktı. Genellikle Kamplarımız da aynı otellerde olurdu. Maçlara birlikte giderdik kafile halinde. Şimdiki gibi farklı özel otobüslerle değil. Ama hakem düdüğü çalıp da maç başladığı zaman, müthiş bir hırs ve kıyasıya rekabet başlardı. Ta ki hakem maçın bitiş düdüğünü çalana kadar. Daha sonra stattan birlikte çıkardık. Ama yenen taraf, şaka yollu da olsa yenileni çok kızdırırdı. Birbirimizle şakalaşarak evlerimize dağılırdık. Her iki kulübün yöneticileri de birbirlerine karşı çok nazik ve saygılı davranırlardı. Kutsal bir rekabetti onlarınki. Bu kutsal rekabet 1975’ lere kadar devam etti. Ne yazık ki zamanla hem rekabetin şekli değişti hem de kulüp yöneticilerinin birbirlerine olan saygılı davranışları. Bunda, kulüplerin başına gelen sermaye guruplarının etkisi çok fazlaydı. Maalesef onlar hem kendi içlerinde savaştılar hem de rakipleri ile. Kutsal rekabet şimdilerde özellikle taraftarlar arasında kutsal çatışmaya dönüştü. Bu konunun hem psikolojik hem sosyal boyutu açısından söylenecek çok şey var ama şimdilik bu kadar ile yetinelim.

“Sonuç ne olur?” diye soranlar olacaktır. Fenerbahçe- Galatasaray maçlarında teknik ya da fiziksel üstünlük çok önemli bir faktör değildir. Çünkü bu iki takım arasında bu anlamda farklılık pek yoktur. Olduğunu da pek hatırlamıyorum. Farklılık olsa olsa puan durumundaki farklılık olur. Önemli olan takımların kolektif oyun oynamaları ve moral ve motivasyon açısından kuvvetli olmalarıdır.

Bu hafta Türkiye bu maça kilitlenmiş durumda. Yorumların ardı arkası kesilmiyor. Herkesin kendine göre bir yorumu var. Bazıları da “böyle büyük maçlarda zayıf olan kuvvetliyi yener” gibi bir yorum yapıyorlar. Nasıl bir yorumsa? Doğaya bile aykırı bir düşünce olan bu görüş bence yanlış. Bana göre; bu maçta, beyni ile ayakları uyumlu çalışan ve moral motivasyonu yüksek olan takım kazanmaya daha yakındır. Bu da maç öncesi bilinemez. Ama bu tür yorumları yapanlara soracak olursanız verilecek cevap; “futbolu siz oynadınız ama bizler de 50 yıldır Patriğin eşeğini kovaladık” şeklinde. 60 Yıl daha kovalayabilirler. Bence bir sakıncası yok.