Liberal dünya düzeni çöküyor mu?

Teori dergisi Marx’ın doğumunun 200. yılına özel hazırladığı Mayıs sayısında, Rus Stratejist Dugin’in yardımcısı, RUDN Üniversitesi (Moskova) öğretim üyesi Leonid Savin’in bir makalesini yayımladı. Jeopolitik ve Avrasya çalışmalarında uzman olan Savin’in makalesi “Liberal Dünya Düzeninin Çöküşü” başlığını taşıyor.

Savin’in makalesini ilginç kılan atıf yaptığı kaynaklar. Batı’da, Amerikan Sisteminin çöküşü ya da geri çekilişi konusunda oldukça yaygın bir tartışma yürütüldüğünü makaleden anlıyoruz. Üstelik bu tartışmaları yürütenler Amerikan Sisteminin karşıtları değil, taraftarları. Yani sistemin ideologları, sistemlerinin tıkandığını/çöktüğünü/geri çekildiğini ilan ediyor ve alternatif arıyorlar.

“Liberal dünya düzeni huzur içinde yatsın”, bir makale başlığı. Savin, makalesinin ismini buraya atıfla koymuş olmalı. Liberal dünya düzeninin ölümünü ilan eden makale ABD Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haas’a ait. Hass, ABD’nin küresel bir güç olma girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığı vurgusunu yapıyor.

Liberal dünya düzenine tehdidin kaynağı konusunda, Hass, ABD’yi suçlamaktadır. Yani tehdit, Amerikan Sistemi dışında gelişme yolunu takip eden rejimlerden değil, bizzat sistemin mimarı olan ABD’den kaynaklanmaktadır. Çünkü ABD, 20 yıldan uzun süredir oynadığı rolü terk etme kararı almıştır ve liberal dünya düzeni kendi başına yaşayamaz.

Haas’ın liberal dünya düzeni dediği sistem Amerikan merkezli bir emperyalist hegemonya sistemiydi. Samir Amin buna, “dünyanın Amerikanlaştırılması” demiştir. Bu tanım önemli ve olguyu bütün gerçekliğiyle saptıyor. Çünkü Amerikanlaşma, emperyalizm kavramıyla doğrudan ilişkili. ABD’nin uzun süredir dünyayı yönetme/yönlendirme/sömürme üzerine kurulu rolü, Haas’ın ifade ettiği 20 yıldan uzun bir süre ile sınırlı değil, fakat 20 yıldan uzun süre işkembeden atılmış bir zaman aralığı gibi de görünmüyor. ABD’nin doğrudan gerileyişi 20 yıldan uzun bir süredir Batı’da tartışılıyor.

Burada önemli olan soru şudur: Amerikan Sisteminin çöküşü/gerileyişi sadece sistemin yapısal sorunlarından mı kaynaklanıyor? Haas’ın bu soruya verdiği yanıt çöküşün Amerika’dan kaynaklandığıdır. Savin de esas olarak böyle düşünüyor olmalı. Çünkü Trump’ı “Amerikan Gorbaçov’u” olarak tanımlıyor.

Savin’in Amerikan sisteminin çöküşünde yapısal sorunlara yaptığı şu gönderme önemli:

“Trump, ulusal düzeni korumaya çalışıyor, ancak sorunlar o kadar ciddi ki radikal önlemler almadan çözüme ulaşılamaz. Bu durum, transatlantik katılımı nedeniyle mevcut jeopolitik türbülanslara karşı savunmasız olan Avrupa’nın bir parçası için de geçerlidir. Bu arada, birçok yönden, neoliberalizm yüzünden böyledir.”

Savin, neoliberalizmden kurtuluşun, neoliberal program içine sıkışan reformlarla değil, radikal önlemlerle mümkün olduğunu söylüyor. Bu yargısını sadece Amerika için değil, Batı Avrupa için de ileri sürüyor. Batı Avrupa ve ABD’nin panik içinde olduğunu vurgulayan Savin, Batı’da jeopolitik sarsıntının başladığını özellikle belirtiyor. Yani Savin’e göre Amerika ve Batı Avrupa, yüz yüze geldikleri ciddi sorunları aşmak istiyorlarsa, neoliberal programa alternatif ve onun tam tersi radikal bir programa yönelmeliler. Aksi halde, “liberalizmin mevcut krizinin tek kutuplu Batı hegemonya sistemini kesin olarak çökertme olasılığı oldukça yüksektir”.

Yukarıda sorduğumuz soruya tekrar geliyoruz: Bir Amerikan ideolojisi olarak liberalizmin krizi, Amerikan Sisteminin çöküşünde yeterli bir neden midir? Yeterli olmadığı açık. Çünkü Liberalizm, ABD merkezli emperyalist hegemonyanın nedeni değil. ABD merkezli emperyalist hegemonya liberalizme hizmet ediyor, onu besliyor. Tabii, ikisi arasındaki uyumu reddetmek mümkün değil. Fakat Çin merkezli yeni dünyanın liberal dünya düzeninin çöküşündeki rolü gözden kaçmamalı ve tartışılmalı.

Özetle, Savin’in makalesi, tek kutuplu dünyanın çöküşünün neoliberal entelektüellere, Amerikan Sisteminin ideologlarına yansımasını, oldukça nesnel yansıtıyor. Makalenin tamamı meraklılarını Mayıs ayı bitmeden Teori sayfalarında bekliyor.

Teori Dergisi Mayıs sayısı