Maceracı dış politika-(TAMAMI)

Maceracı dış politika


Bir ülke için en tehlikeli durum, tarih, dış politika, strateji ve genel kültür eksikliği olan bir şahsın partisinde tek adam olup iktidarda bulunmasıdır.


Bu şahıslar sırtları biraz sıvazlanıp pohpohlandıkları anda kendisini yönlendirenlerin her istediğini, getirirsini, götürürsünü düşünmeden yaparlar.


İşte Türkiye bugün böyle bir Başbakan tarafından yönetilmektedir.


ABD, kendi iradesi dışında gelişen, baştan beri iyi okuyup doğru tahlil edemediği Arap Bahar’nın bir devamı olan Suriye’deki olaylardan istifade ederek, Suriye Halkı’nın mutluluğu için değil, bölgede İran’ı yalnızlaştırmak ve izole edebilmek için şimdiki rejimi yıkıp kendine yakın bir rejim yaratmak çabası içindedir.
Bu çabası da Suriyeli direnişçilerden destek bulmamaktadır.


ABD’nin dümen suyunda bir dış politika yürüten Türkiye, geleneksel dış politika düsturu olan “Yurtta sulh cihanda sulh”, “Yabancı devletlerin iç işlerine karışmama” ilkelerinden ayrılarak, ne hukuki ve ne de siyasi bir dayanağı olmayan “Suriye bizim iç işimizdir”, “Artık sabrımız tükeniyor” demek gafletine düşmüştür.
Başbakan’a bunları söyleten, Cumhuriyet’in dış siyasetinin temel ilkelerinden olan “Yurtta sulh cihanda sulh” söylemini sünepelik olarak niteleyen “stratejik derinlik” adlı kitabın derinliği olmayan yazarı Ahmet Davutoğludur.


2004'den bugüne hem Abdullah Gül’e ve hem de Tayyip Erdoğan’a dış politika danışmanlığı yapan Davutoğlu, Tayyip Erdoğan’ı,Türk Dış politikasını proaktif hale getirerek Türkiye’yi, dolayısıyla da Tayyip Erdoğan’ı uçurabileceğine (!) ikna ettiği anlaşılıyor.


Yukarıda belirttiğimiz Başbakan’ın sözleri de bu proaktif dış politikanın sonucudur.


Bütün dış politikasını ABD’nin dümen suyuna bırakmış, onun sözcülüğüne soyunan, 400 milyar dış borcu olan bir ülke proaktif bir dış politika değil teslimiyetçi, birilerinin tetikçiliğini yapan bir dış politika yürütür.
Kurtuluş savaşından bu yana Türkiye’nin top yekun ilk ve tek sınır ötesi askeri harekatı Kıbrıs Barış Harekatıdır. Bu harekâtın gerekçesi şimdi Başbakan’ın söylediği gibi, Kıbrıs bizim iç meselemizdir, gibi bir gerekçeye de dayandırılmamıştır.


Kıbrıs Barış Harekatı, Türkiye Cumhuriyeti’ne Londra ve Zürih Anlaşmalarının verdiği yetki ile ve ayrıcsabu anlaşmaların yürürlükte olduğuna dair BM Kararlarına dayanılarak yapılmıştır.


Türkiye gibi ciddi bir devlet geleneği bulunan bir devlet ancak böyle davranabilir.


Suriye bizim hangi gerekçeyle iç işimiz oluyor anlamak mümkün değildir. Suriye rejimi insan hakları ihlallerin son olaylar sırasında mı yaptı, ondan evvel hiç hak ihlali olmuyor muydu?


Ülkeler dış politika da bazı adımlar atarken çok dikkatli olmak zorundadırlar. Zira; bugün attığınız hesap kitapsız bir adım yarın size karşı da kullanılabilinir.


Güneydoğu Anadolu da birileri iç harbin koşulları oluşuyor diye meydan okurken, sen Suriye’nin içişlerine müdahale ederek uluslararası gücün silahlı mücadelesinin sözcülüğünü yaparsan birileri de ileride Güney Doğu Anadolu da olayların yaygınlaşması halinde - zaten içerdekilerin ve dışarıdakilerin beklediği de bu- insan hakları ihlalleri var diyerek seninde toprak bütünlüğüne müdahale edilebilirler.


Türkiyenin, başkalarının değil kendi ulusal çıkarlarını korurken, bölge ve dünya barışına katkıda bulunmayı hedeflemesi doğal ve gereklidir. Ancak bu katkının ulusal bağımsızlığımızla ve çıkarlarımızla bağdaşması gereklidir.


Bulunduğu coğrafya nedeni ile gerek komşuları ve gerekse de ekonomik zaafları nedeniyle büyük bir etkiye sahip olması şuan için mümkün değildir.


Türk dış politikasının ulusal siyasi, ekonomik ve güvenlik çıkarlarını korumaya, bağımsızlığını ve egemenliğini, bölünmez bütünlüğünü sürdürmeye yönelik olması gerekir.


Böyle yapıcı, kişilikli, kararlı bir dış politika ancak güçlü, örselenmemiş, moral gücü yerinde bir orduya sahip olmakla yürütülebilinir.