Macron’dan kamuculuğa vurgu

80’li yıllardan bu yana küreselleşmenin yıkıcı etkisi sadece bizim gibi emperyalizme bağımlı ve gelişmekte olan ülkeler de değil kapitalist, emperyalist ülkelerde de büyük olmuştur.

Başını Reagan’ın çektiği bu akım, Avrupa’da Thacher ve Kohl ile yankı bulmuş, 1981’de kamulaştırma programı ile iktidara gelen Sosyal Demokrat François Mitterrand’ı da içine alarak Avrupa’nın klasik ulus devlet yapısını siyasi, kültürel ve ekonomik açıdan yerle bir etmiştir.

ABD’nin bu küreselleşme politikası girdabına giren ülkeler, İkinci Dünya Savaşı’ından sonra Avrupa’da, Keynesçi politikalar (devletin ekonomiye müdahalesi, gelir dağılımını düzeltmeye yönelik sosyal düzenlemeler vb) ile oluşan “sosyal refah devletleri”, “korumacı devletler” sosyal programlarını tasfiye ederek, işçilere ve çalışan kesimlere yüklenerek, ulusal devletlere önemli bir politik ve ekonomik manevra olanağı sağlayan kamu teşekküllerini özelleştirerek ve ekonomi politikalarını sermayenin istekleri yönünde düzenleyerek sosyal devlet yapılarını dinamitlemişlerdi.

NEOLİBERALİZM ÇÖKTÜ

2000’li yıllarda Neoliberalizm inişe geçti. Dünya değişmeye başladı. Sadece gelişmekte olan ülkeleri değil, kapitalist Batı’yı da ekonomik, siyasi ve askeri alanda darmaduman eden küreselleşmenin artık sonu geldi. Ekonomileri küçülüyor, bütçeleri açık veriyor, kamu borçları Gayri Safi Yurtiçi Hâsılaya eşitleniyor hatta geçiyor, işsizlik ve yoksulluk artıyor, üretim ve yatırım düşüyor, klasik siyasi partilere güven azalıyor, Afrika ve Batı Asya’da askeri olarak kaybediyorlar. Batı ülkelerinin halkları ülkelerini sarsan eylemlerle yeni arayışlar içine giriyorlar.

Fransa’da bu hafta yeniden sahneye çıkan Sarı Yelekliler hareketi küreselleşmeci neoliberal sistemi sallıyor ve dünyayı kasıp kavuran Kovid-19 salgını da tuzu biberi olarak kral çıplak diyor.

YENİDEN KAMUCULUĞUN KEŞFİ

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron belki de kamuoyuna yönelik en çok konuşan, açıklama yapan ve sık sık ulusa seslenen lider. Geçen hafta, Kovid-19’a karşı mücadele ve ekonomik sorunlar üzerine konuştu ve geleceğe yönelik açıklamalarda bulundu.

Konuşmasında dikkat çeken birkaç noktayı değerlendirelim:

“Derin bir devrim yaşıyoruz. Pandemi ile kırılganlığımızı gördük. Bu virüs tüm dünyayı durdurdu. Maske, parasetamol ve diğerleri gibi temel ihtiyaçlar da dâhil olmak üzere yabancılara olan bağımlılığımızı yeniden keşfettik (…) Dolayısıyla, eşi benzeri görülmemiş bir şekilde, aynı anda vermemiz gereken çok fazla karar, yapmamız gereken çok sayıda tarihi yatırım var. Tüm bu zorlukların üstesinden gelmek, kaderimizi kontrol etmek için pazar tek başına yeterli değildir. Birkaç kilit alanda önemli yatırımlar ile güçlü bir kamu müdahalesi üstlenmeliyiz(…)inanıyorum ki her birimizi korumak ve bir millet olarak kendimizi korumak içinher aşamada kolektif seçimler yapmak zorunludur.”

Sağlık bütçesini kısan, hastaneleri kapatan, hastanelerde doktor ve hemşire sayısını azaltan Fransa, salgına hazırlıksız yakalanmış 7,3 milyon insanı salgına yakalanmış ve 119 bini yaşamını yitirmişti.

Bu konuşmasında sağlık sektörüyle ilgili şu vaatlerde bulunuyor: “500 hastane, binlerce huzurevi restore edilecek,ülke çapında benzeri görülmemiş 19 milyarlık bir yatırım ile yenilenecek. Doktorlar için sayısal kuralın sona ermesi veya hemşirelik pozisyonlarının sayısındaki artış gibi diğer birçok önlemler alınacak.”

Ve itiraf ediyor: “Onlarca yıllık ihmal ve yetersiz yatırımdan sonra bunu yapmak zorunda kaldık, ama yine de hala yapacak çok şey var.”

TEK BAŞINA OLMAZ AB İLE BİRLİKTE

Uzun bir konuşma. “Arabalarımızın depolarını daha pahalı dolduruyoruz, gaz ve elektrik faturalarımız daha da yüksek” diyor. Bunun için “on yıllardır ilk kez, ülkemizde nükleer reaktörler inşaatın yeniden başlatılmayave yenilenebilir enerjiler geliştirmeye devam ediyoruz.” diyor. Sanayinin karbondan arındırılması, elektrikli araçlar, sıfır karbonlu uçaklar ve kültür, sağlık, uzay veya denizcilik gibi gelecek için çok umut verici olarak değerlendirdiği 10 sektörde yapılacak 2030 yatırım planını açıklıyor. Kısaca iş, yatırım, endüstriyel, teknolojik ve ekonomik bağımsızlık diyor.

Peki, bu plan nasıl gerçekleştirecek? “Fransa tek başına güçlü olamaz. Gözümüzün önünde gelişen kıtasal güçlerin çatışmasında, riskler o kadar büyüktür ki, Amerika, Çin ve Rus güçlerinin şoku ve dünyanın birçok yerinde istikrarın bozulması bağlamında ancak Avrupa ülkelerinin gönüllü birlikteliği ve dayanışmasıyla bir güce sahip olabiliriz”.

Macron’un bu rüyası bindiği Atlantik treninde Rusya ve Çin düşmanlığı yaparak değil, ancak Asya’da doğan yeni dünyanın bir parçası olarak gerçekleşebilir.