Macron’un derdi NATO değil Türkiye

NATO üyesi ülkelerinin devlet başkanları 70. yıldönümünde Londra’da bir araya gelecekler. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un İngiliz Economist dergisine verdiği röportaj, pimi çekilmiş bir bomba etkisi yaptı.

NATO’NUN BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞTİ
Macron ünlü İngiliz dergisine “Şu anda yaşadığımız NATO’nun beyin ölümüdür” değerlendirmesinde bulundu.
Macron’un açıklamalarını şöyle özetleyebiliriz: ABD kendi kafasına göre hareket ediyor. ABD ile NATO üyesi ülkeler arasında bir koordinasyon yok. Suriye’de ortak çıkarlarımız var ama NATO üyesi Türkiye bizimle koordinasyon içinde olmadan saldırgan eylemlerde bulunuyor. ABD Suriye’deki Kürt müttefiklerini terk ederek NATO’ya zarar verdi. Erdoğan tarafından yürütülen bu saldırı NATO’ya büyük bir zarar vermiştir.
Macron, “ABD Başkanı Trump’ın NATO’yu kendilerine hizmet eden bir ticari örgüt gibi görmektedir. Fransa NATO’ya bunun için girmedi” diyor. Durumu dramatize etmek istemediğini söyleyen Macron “Eğer Avrupa Birliği askeri olarak egemen olmaz, kendisini stratejik bir güç olarak düşünmez ve Rusya ile stratejik diyalog yollarını açmazsa jeopolitik olarak yok olur” diyor
Röportaj uzun ama ne demek istediğini anlamak için bu kadarı yeterli. Karşımızda birliğini yitiren bir Batı var. AB ülkeleri dünyadaki gelişmeler ve yeni olgular karşısında darmadağın bir durumda. Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü, nükleer anlaşmalar, iklim anlaşması... Liste uzun, NATO da bunlardan biri. Artık hiçbiri yürümüyor ve kendi ihtiyaçlarına cevap vermiyor.

MACRON NATO DAĞILSIN DEMİYOR Kİ!
Macron’un NATO ile ilgi bu “radikal” açıklamalarına Almanya Başbakanı Merkel sert bir yanıt verdi. Bu konuda Macron ile aynı düşünmediklerini ve Transatlantik ortaklığın kendileri için vazgeçilmez olduğunu ifade etti.
Macron, açıklamalarında NATO dağıtılsın demiyor, NATO’yu ABD’den koruyalım diyor. Yani bir taraftan Avrupa bağımsız askeri gücünü oluştursun diyor, diğer taraftan Macron da aslında Merkel gibi NATO’nun kendileri için gerekli olduğunu düşünüyor.

TEPKİNİN ANA KAYNAĞI TÜRKİYE
Daha 20 gün önce, Macron’u Elysee Sarayı’na taşıyan akıl hocası ki aynı zamanda eski Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın danışmanlarından Jacques Attali de “NATO öldü” demişti. Neden? Çünkü NATO üyesi olan Türkiye, Rusya’dan S-400’leri almış ve bağımsız bir şekilde Suriye’de Barış Pınarı Harekatını gerçekleştirmişti. Attali, “Türkiye NATO’dan izin almadan bu harekata girişmiştir” öyleyse “NATO ölmüştür” demişti.
Görüldüğü gibi Macron, akıl hocası gibi düşünmektedir. Bugün NATO’nun ana stratejisi nedir? Var mıdır? Diye sormakta. NATO ülkelerinden birine yapılan silahlı bir saldırının hepsine yapılmış sayılacağı ve saldırıya uğrayan ülkeye yardım edileceğini içeren 5. Maddeye atıfta bulunan Macron, “5. Maddenin yarın anlamı nedir? Eğer Beşar Esat Türkiye’ye saldırmaya kalkarsa biz harekete geçecek miyiz? Cevabı verilmesi gereken soru budur! Diyor.
Şimdi bizim için de NATO’nun bir anlamı kalmamıştır. Bunu biliyoruz. Fakat Macron’un 5. Madde ile ilgili bu kadar iki yüzlü bir tavır almasına ne demeli? Yıllardır ama özellikle son yıllarda bizzat kendileri, yani NATO ülkeleri tarafından beslenen, silahlandırılan PKK/YPG terör örgütlerinin sınırlarımızda ülkemize yönelik silahlı saldırıları ortadayken Macron’un böyle bir soruyu ortaya atmasına ne demeli?

İNADINA YENİ DÜNYA
Evet Fransa’nın bir ayağı Asya’da diğer ayağı Atlantik cephesindedir. Macron’un kaygan zemindeki dansı sürmektedir. Daha dün Çin’de geldi. Rusya’yı ağzından düşürmüyor.
Macron hangi amaçla söylemiş olursa olsun bizim için var olan gerçeğin pekişmesine hizmet etmiştir; Atlantik NATO’suyla diğer kurumlarıyla dağılmaktadır. AB, Atlantik cephesinde kalmakta direnirse o da dağılacaktır. Macron tam da bunu söylemektedir.
Diğer taraftan ayakta kalmak için gözlerini Asya’ya dikmişlerdir. Çünkü Asya’da yeni bir dünya doğmaktadır. Üretim oradadır, ekonomik gelişme oradadır, paylaşma oradadır. Fransa’sı Almanya’sı Çin’e, Rusya’ya, Hindistan’a ve hatta hızla Atlantik’ten kopan ve Asya’daki onurlu yerini alan, bölgemizde komşularıyla birleşerek barışı getirecek ve zorunlu olarak üretim ekonomisine geçecek olan Türkiye’ye de muhtaç olacaklardır.