Macron'un Sorbonne konuşması: ABD güdümünde, NATO şemsiyesi altında ‘Güçlü Avrupa’ projesi

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 25 Nisan 2024 Perşembe günü Paris’in ünlü üniversitesi La Sorbonne’nın amfitiyatrosunda 500 konuğa yaptığı uzun konuşmanın yankıları sürüyor. Konuşmanın içeriğine ayrıntılı olarak değineceğiz.
Macron’un Napolyon edasıyla yaptığı çıkışlara artık alıştık. Son yedi yıldır yaptığı açıklamalar ve pratiği göz önünde bulundurulduğunda artık inandırıcı gelmiyor. Le Figaro gazetesinin yaptırdığı ankete göre, bir saat 45 dakika süren ve televizyonlardan canlı yayınlanan konuşmasının bütününü izleyen Fransızların oranı yüzde 3. İzlemeye başlayıp bırakanların oranı yüzde 11. Konuşmasını duydum ve yorumları okudum diyenlerin oranı yüzde 18. Geriye kalan yüzde 67 konuşmayı duymadım ve izlemedim demiş. Başka anketler de var “güven vermediği” yönünde oranlar yüksek. Konuşma boyunca üniversitenin önünde öğrenciler Fransa’nın Filistinlileri katleden İsrail’i desteklemesini protesto etti.
Macron cumhurbaşkanı seçildiği yıl 26 Eylül 2017’de yine Sorbonne Üniversitesinde, Fransa’nın ve Avrupa Birliği’nin (AB) geleceği üzerine aynı uzunlukta bir konuşma yapmıştı. O zaman da aşağı yukarı aynı konuları ve “çözüm önerilerini” gündeme getirmişti. 7 yıl sonra aynı şeyleri tekrarladı. Bir farkla 2017’den sonra Sarı Yelekliler Halk Hareketi, Emeklilerin kitlesel eylemleri, Kovid-19 salgını, Ukrayna savaşı ve yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimleri. Bugün konuşmayı yorumlayan uzmanlar, 7 yıl önce söylediklerinin neredeyse hiçbirini yerine getirmediği konusunda hemfikir.
2017 Sorbonne konuşmasında “Avrupa projesi çökmüştür; çok zayıf, çok yavaş ve çok etkisiz”. Gelin “yeniden yapılandıralım”, ABD ve Çin’e karşı “Stratejik özerkliğimizi” oluşturalım, bir “Avrupa ordusu kuralım”, “Avrupa özellikle savunma alanında egemen olmalıdır”, “ABD ile işbirliğine evet ama onların aldığı kararların bize dayatılmasına hayır… NATO üyeleri içinde var olan ‘ABD ordusu bizi korur’ anlayışını doğru bulmuyoruz. Her ülke kendi halkını koruyacak tedbirler almalıdır… Rusya ile ilişkilerin ve diyaloğun sürdürülmesi Avrupa’nın güvenliği açısından önemlidir” demişti. O zaman, Avrupa’yı Atlantik Cephesinde tutma görevini yerine getiren “düşünce kuruluşu” Atlantik Konseyi, Macron’a “Güçlü ve egemen bir Avrupa için motor rolü oynayan bir lider” güzellemesi yapmıştı. Aradan 7 yıl geçti üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri tekrarladı. Sözleri buhar oldu uçtu. ABD’nin Ukrayna projesiyle NATO’yu doğuya doğru genişletme ve Rusya’yı kuşatma planının Avrupa’daki en önemli parçası oldu. Rusya düşmanlığının Avrupa’daki koç başı oldu. Ve geçen hafta yaptığı konuşmasının temelinde yine Rusya düşmanlığı, ne kadar perdelemeye çalışsa da ABD ve NATO dostluğu vardı.

‘AVRUPA KUŞATILMIŞ’

Macron, 2017’de konuşmasını “Egemen Avrupa” çerçevesinde yapmıştı. Bu defa sloganı “Güçlü Avrupa”ydı. Ukrayna savaşı nedeniyle “varoluşsal risk” yaşadıklarını belirten Macron eğer uyanmazsak “Avrupa ölebilir” dedi. Ona göre “Avrupa kuşatılmıştı”.
Macron, “Artık yeteneklerini sergileyen sınır tanımayan bölgesel güçler var. Rusya ve İran bunlardan sadece ikisi. Avrupa, bu güçlerin birçoğu tarafından sınırlarında ve bazen de kendi içinde kuşatılmış durumda… Karşı karşıya olduğumuz riskle başa çıkabilecek donanıma sahip değiliz. Hız ve model açısından çok önemli bir zorlukla karşı karşıyayız” Ama “Uyanmaya başladık. Fransa savunma bütçesini iki katına çıkardı” dedi. 26 Şubat'ta Paris'te Ukrayna’ya asker gönderme açıklamasına gönderme yaparak “Bir Avrupa ülkesine saldırmış ve artık bize sınırlarının ne olduğunu söylemek istemeyen bir güçle karşı karşıyayız… Eğer Ukrayna'nın güvenliğimiz için bir önkoşul olduğunu söylüyorsak, o zaman Ukrayna'da söz konusu olan sadece bu kilit ülkenin egemenliği ve toprak bütünlüğü değil, aynı zamanda Avrupalıların güvenliğidir… Dolayısıyla inandırıcı olmalıyız, caydırıcı olmalıyız, mevcut olmalıyız ve çabalarımızı sürdürmeliyiz”.

‘GÜÇLÜ AVRUPA’

Macron, Güçlü Avrupa’yı şöyle tarif etti: “basitçe, saygı gören ve kendi güvenliğini sağlayan, sınırlarını koruyan, kaldığı riskleri gören ve bunlara karşı hazırlıklı olan bir Avrupa”. Fakat diyor “dünyamızda stratejik olan her şeyi bir şekilde devrettik: enerjimizi Rusya'ya, güvenliğimizi bazı ortaklarımıza: Fransa'ya değil ama ABD'deki birkaç ortağımıza ve Çin için de aynı derecede kritik beklentilere”. Köklü değişiklikler yapmaya başladıklarını belirten Macron “Evet, Avrupa'nın enerjisini ve gübresini Rusya'dan aldığı, üretimini Çin'de yaptığı ve güvenliğini ABD'ye devrettiği dönem sona erdi… Bu nedenle savunma alanında yeni paradigma olarak ortaya koymamız gereken şey, Avrupa kıtasının inandırıcı bir şekilde savunulmasıdır”. Peki bu nasıl olacak? Şöyle diyor: “Açıkçası, NATO içerisinde inşa etmekte olduğumuz ve son yıllarda tüm ortaklarımızı yararları konusunda ikna ettiğimiz Avrupa ayağı çok önemlidir… Ancak, nükleer silahlara sahip ve kabiliyetlerini arttıran bir komşumuz olduğunda, kendimiz için güvenilir bir Avrupa savunması için bu stratejik konsepti oluşturmamız gerektiği açıktır”. Hangi stratejik konsept: “İnşa sürecinde oldukları NATO’nun Avrupa ayağı”. ABD güdümünde, NATO şemsiyesi altında “Güçlü Avrupa” projesi.
Avrupa’nın güvenliğine yönelik tehdidin Ukrayna savaşı olduğunu söyleyen Macron “Güvenliğimiz için olmazsa olmaz koşul Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü saldırı savaşını kazanmamasıdır. Bu çok önemlidir. İşte bu nedenle en başından beri Rusya'ya yaptırım uygulamakta, Ukraynalılara yardım etmekte ve bunu sürdürmekte, bu konuda Amerikalıları yanımızda görecek kadar şanslı olmakta ve yardım ve desteğimizi sürekli arttırmakta haklıydık”.

‘HÜMANİST AVRUPA’

Macron “Biz diğerleri gibi değiliz” diyor. “Avrupalı olmak sadece Baltık'tan Akdeniz'e ya da Atlantik'ten Karadeniz'e kadar uzanan bir coğrafyada yaşamak demek değildir. Bu, özgür, rasyonel ve aydınlanmış bireyi her şeyin üstünde tutan belirli bir insan fikrini savunmak anlamına gelir… Genel anlamda insanı her zaman her şeyin üstünde tutmayı seçtik. Rönesans'tan Aydınlanma'ya ve totalitarizmin sona ermesine kadar Avrupa işte budur… İşte bu nedenle hukukun üstünlüğünü oluşturan kuvvetler ayrılığı, muhalefet ve azınlık hakları, bağımsız yargı, özgür basın, özerk üniversiteler ve akademik özgürlük gibi unsurları savunmaya devam etmeliyiz”. İnsanın gözleri yaşarıyor değil mi? “İnsancıl Avrupa!”. Bu çok geride kaldı. 150 yıldır sömürgeci ve emperyalist Avrupa’nın Afrika ve ezilen dünyada döktükleri kan; katlettikleri milyonlarca masum insanın hesabını kim verecek?
O kadar tarihin derinliklerine gitmeye gerek yok. Bugün 40 bine yaklaşan Filistinliyi katleden, soykırımcı İsrail’i destekleyen ve suçlarına ortak olan Avrupa “insancıl” öyle mi?