Macron’un zikzakları, Netanyahu’nun barbarlığı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron İsrail politikasında zikzaklara devam ediyor. Macron, 24 Ekim Perşembe günü Paris'te düzenlenen Lübnan halkını ve egemenliğini destekleyen uluslararası konferansta, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya beklenmedik ve sert bir cevap verdi.

“Son günlerde ‘savunulması gereken uygarlık savaşı’ hakkında çok fazla konuşma yapıldı. Kendi kendinize barbarlık tohumları ekerek bir uygarlığı savunabileceğinizden emin değilim. Emin olduğum tek bir şey var, o da Lübnan'da uygarlık ihtimalinin tehlikede olduğudur.” diyerek İsrail Başbakanı'na yüklendi.

NETANYAHU: ‘MACRON BİZİ DESTEKLEMEKTEN VAZGEÇTİ’

Ağır sözlerdi! Macron’a göre Netanyahu Gazze’de ve Lübnan’da “barbarlık” yapıyordu. Bu sözler İsrail’de Atlantikçi kampta adeta bir şok etkisi yaptı. Macron’un bu sözleri Netanyahu'nun 23 Ekim Çarşamba günü CNEWS televizyonunda yaptığı açıklamalara bir tepkiydi. Netanyahu Fransa'nın İsrail politikasından rahatsız olmuştu.

Yaptığı açıklamada, “Emmanuel Macron ile konuştum ve son derece hayal kırıklığına uğradım. Savaşın başında bizi destekledi ama yavaş yavaş pozisyonunu değiştirdiğini ve ortak çıkarlarımıza aykırı pozisyonlar aldığını gördüm. İsrail'e ambargo uygularken, İran Hizbullah'a ya da HAMAS'a ambargo uygulamadı.” ifadelerini kullandı.

Fransa Avrupa’da Yahudi toplumunun en yoğun ve örgütlü olduğu ülke. Macron’un Netanyahu’nun “Barbarlık tohumu ektiği” açıklamasına, Fransa'daki Yahudi Kurumları Temsil Konseyi (CRIF) sert bir tepki gösterdi. Yayımlanan bildiride, “HAMAS ve Hizbullah'ın gerçek barbarlarını (...) saldırı altındaki bir demokrasinin tepkisiyle sembolik olarak sırt sırta vermekle” suçladı.

İSRAİL DOSTU MACRON NETANYAHU’YA KARŞI

Macron İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırıma bugüne kadar sessiz kaldı. Yaklaşık 43 bin Filistinliyi (aralarında 176 yeni doğan ve 12 aylıktan küçük 710 bebeğin de bulunduğu yaklaşık 17.000 çocuk, yani her gün ortalama 47 çocuk öldürülüyor) doğrudan katleden bu terörist devlete silah sağlayarak soykırımın suç ortağı oldu.

Hatta Fransız “hayırsever” Yahudi derneklerinin İsrail askeri teçhizatını finanse etmesine göz yummuş ve “HAMAS teröristlerine karşı büyük bir uluslararası askeri ittifak kurmak istediğini” söylemişti.

Fransa’nın eski himayesi ve 23 bin Fransız ve Fransız kökenlinin yaşadığı Lübnan’a saldırısıyla birlikte Macron İsrail’e karşı sesini yükselmeye başladı. “Lübnan halkı feda edilemez ve Lübnan yeni bir Gazze olamaz.” açıklamasında bulundu.

7 Ekim anma törenlerinden iki gün önce Paris'te düzenlenen Fransızca Konuşan Ülkeler Zirvesinin kapanışında İsrail'e silah sevkiyatının durdurulmasını istedi. Özellikle de “önceliğin” “siyasi bir çözüm” olduğunu söyledi.

Yine, Lübnan'daki BM Barış Gücü askerleri İsrail ordusunun ateşine hedef olurken, 15 Ekim salı günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında, “Sayın Netanyahu ülkesinin BM kararıyla kurulduğunu unutmamalı.” dedi.

Macron’un açıklaması Netanyahu'nun sert tepkisine yol açtı: “İsrail Devleti'ni kuran BM kararı değil, bağımsızlık savaşında birçoğu Holokost'tan kurtulan, özellikle de Fransa'daki Vichy rejiminden kurtulan kahraman savaşçıların kanıyla kazanılan zaferdir.” diye cevap verdi.

Netanyahu'nun çıkışından sonra, Fransa Cumhurbaşkanlığı ofisi gerginliği yumuşatmaya çalışarak Fransa'nın İsrail'in sarsılmaz dostu olduğunu yineledi ve Fransa'nın İran'ın füze saldırılarına karşı askeri yardım sağladığını belirtti.

Macron’a kendi partisinin milletvekillerinden de tepki geldi. İktidar milletvekillerinden Caroline Yadan, “7 Ekim'den bu yana İsraillilerin maruz kaldığı şey barbarlıktır” diyerek Emmanuel Macron'u “demokratik bir devleti terörist bir orduyla bir tutmakla” eleştirdi.

Yeni hükümetin Çalışma Bakanı Astrid Panosyan-Bouvet, Filistin'deki soykırımı reddeden ve İsrail'e koşulsuz destekleyen açıklamalarda bulundu. Macron’un bakanı, İsrail’in desteğinde Fransa’daki Yahudiler tarafından kurulan “Diaspora Savunma Gücü”nün (DDF) aktif bir üyesi olarak İsrail’e bağlılığıyla biliniyor.

DOĞU İLE BATI AVRASYA İLE ATLANTİK ARASINA SIKIŞAN FRANSA

Burada, Fransa’nın tepesindeki “Derin Devlet”in içinde, Fransız milliyetçileriyle yani Avrasya ile ilişkileri savunanlarla ABD yanlısı NATO’cu Atlantikçiler arasında bir çatışma olduğunu her zaman vurguladım. Bu sadece Fransa’da değil Avrupa ülkelerinin genelinde böyledir.

Eski bir Fransız diplomat, “Başkan'ın danışmanlarından bazıları İsrail yanlısıyken, diğerleri Filistin yanlısı” diyerek devletin tepesindeki çelişmelere dikkat çekiyor.

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Fransız tekelci burjuvazisi ve onu temsil eden iktidarlar Doğu ile Batı, Avrasya ile Atlantik arasına sıkışmış ve hep zikzaklar çizmiştir. Savaştan sonra Sosyal Demokratlar Fransa’yı NATO’ya sokmuş hatta kurucuları arasında olmuş ve Gladyo'nun örgütlenmesine önayak olarak Atlantikçi bir çizgi izlemişlerdir.

Bu süreç 1958’de iktidara gelen General Charles de Gaulle tarafından durdurulmuş NATO’dan çıkılmış ve bağımsız bir politika izlerken aynı zamanda Sovyetler Birliği, Çin ve Arap ülkeleriyle olumlu ilişkiler içinde olunmuştur. Bu süreç ABD’nin Irak işgaline karşı çıkan ve İsrail’e mesafeli duran Chirac dönemine kadar sürmüştür.

2007’de Nicolas Sarkozy’nin iktidara gelmesiyle De Gaulle’cü çizgiden kopulmuş, yeniden NATO’ya girilmiş, ABD’nin dümen suyunda Afrika ülkelerinde, Libya ve Suriye’de işgal ve saldırılarına ortak olunmuştur. 2012’de Sosyal Demokrat François Hollande’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle Amerikancılık ayyuka çıkmıştır.

2017’de Emmanuel Macron bir ABD projesi olarak Fransa’nın başına getirilmiştir. Macron’un Amerikancılığı son 7 yıllık iktidarı döneminde tescillenmiştir. Tek başına Ukrayna politikası bile bunu kanıtlamaya yeterlidir. Macron İsrail dostudur. Bunu her fırsatta açıklamıştır. Siyonizm’i savunmaktadır.

Ona göre Siyonizm’e karşı çıkmak “ırkçılıktır” ve “antisemitizme eşittir”. Dünyanın soykırımcı ilan ettiği Netanyahu’ya karşı tavır alması bu gerçeği değiştirmez.

Diğer taraftan ABD-İsrail cephesiyle Avrupa arasında çelişkilerin giderek artacağı bir döneme girilmiştir. Macron’un bu çıkışı bu gelişmenin sonucu mudur? Tek başına yeterli değildir. Bu bir zikzaktır. Dünyada saflar artık nettir.

İsrail dostu olmak ve Ukrayna’da saldırganlığa devam etmek sizi Atlantik cenderesinden kurtaramayacaktır. Avrasya’da son dönemde özellikle BRICS’in başarıları Avrupa’nın da bu cendereden kurtulmasının önünü açacak süreci başlatacaktır.