Mafyokrasi, Falyalı ve şer amaçlayanlar

“Hep sistem diyoruz ya! Sistem bu işte. Kapitalizmin olmazsa olmazları Mafyokrasi. Genç kardeşlerim bunu anlamalı.” diyor kıymetlimiz Banu Avar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) öldürülen Halil Falyalı üzerine hazırladığı kısa ve öz videosunda. Doğu Perinçek, yıllar önce “Mafyokrasi” ismiyle bu sistemin kitabını yazdı, ciğerini anlattı. Kitabı yayımlayan Kaynak yayınlarının tanıtım bölümünde önemli bir tespit var: Bu kitap, emperyalist-kapitalist sistemin mafyalaşması üzerine on yıllık bir araştırma ve çabanın ürünü. Doğu Perinçek, "Hangi çağdayız? İnsanlık kapitalizmin ya da 'Modernizmin' ötesine mi geçti? Söylendiği gibi, gerçekten 'Bilgi çağı' diye bir zamana mı geldik? Yoksa emperyalizm çağının son demlerini mi yaşıyoruz?" temel sorularına net yanıtlar veriyor: " Mafyalaşma, kapitalizmin son aşaması olan emperyalizm döneminin son aşamasıdır. Yani: son aşamasının son aşaması!"

Bir okurun kitap hakkındaki yorumu aydınlatıcı niteliktedir; Doğu Perinçek'in bu kitabı 21. yüzyılda bize ulus devletin nasıl parçalandığı konusunda gerçekten kapsamlı çalışmalar sunmaktadır. Özellikle Türkiye yerelinde almış olduğu örnekler ve saptamaları yerli yerindedir. Bilim ve Ütopya dergisinde yayınlanmış olan “Anarşizm” sayısındaki yazısını daha iyi sistemleştirip ve örnekleri çoğaltarak bize sunmaktadır. Bu kitabı okumak isteyenler sayın Perinçek'in “Eşcinsellik ve Yabancılaşma” kitabıyla beraber okumalarının daha faydalı olacağı görüşündeyim. Eğer Bilim ve Ütopya'nın Anarşizm sayısını da bulabilirlerse Anarşizm konusunda yeterli bilgi sahibi olacakları kanaatindeyim. Genel hatlarıyla kaynak kitap olarak kullanılabilecek kapasitedir.

ÖNCE ŞANSI YAVER GİTTİ

Mütevazı bir maaşla bir kumarhanenin güvenlik görevlisi iken yüzlerce milyon dolarlık bir servete ve siyasi güce sahip olmak için yasadışı işler kaçınılmazdır. Sistem de kumar, içki, sigara, uyuşturucu, fuhuş, para aklama ve her türlü yasadışı faaliyetler egemendir. Halil Falyalı mevcut sistemin karanlık ve bulanık sularında avlandı. Şansı önce yaver gitti. Oltasına büyük balıklar takıldı. Çok yedi ve çok yedirdi. Şaşalı bir hayatın içinde oldu. KKTC ve yurtdışında güçlü dostlar edindi. Bürokraside, siyasette, yargıda, emniyette kendisine itibar edenler oldu. Ama ve lakin her seçimin bir bedeli ve yaşanacak bir neticesi vardır. Büyüdükçe göze batarsınız, dikkat çekersiniz. Asalaklar, rakipler, menfaat çevreleri çoğalır. Tamah, hırs, ihanet, yalan, dolan, talan yaşamınızın vazgeçilmezleri olur. Yargı, polis, muhalefet, siyaset, yabancı istihbarat, banka müfettişleri, uluslararası kuruluşlar takipte ve tetikte beklemektedir.

BUNLARDAN ANCAK KEBAPÇI OLUR DEDİLER VE VERMEDİLER

Konumunuza ehemmiyet ve legal bir statü kazandırmak için oteller, kumarhaneler, gazinolar dışında yatırımlara yönelirsiniz. Futbol kulüpleri en korunaklı liman ve gözde olanıdır. Halil ve kardeşi Hüsnü Falyalı 100 milyon İngiliz sterlini önererek Londra merkezli Fulham Futbol Kulübünü satın almak istedikleri haber olur. Görüşmelerin kulübün eski ortaklarından aslen Mısırlı olan milyarder Muhammed El-Fayed ile yapıldığı iddia edilir. Muhammed El-Fayed, 31 Ağustos 1997’de eski İngiltere Prensesi Diana ile birlikte şüpheli bir trafik kazasında ölen Dodi El-Fayed’in babasıdır. El-Fayed, görüşmeye şahsen katılmadığını, danışmanlarını gönderdiğini ve danışmanlarının kendisine, “Hüsnü ve Halil Falyalı’dan kulüp başkanları olmaz. Bunlardan ancak kebapçı olur.” demeleri üzerine Muhammed El-Fayed satış işinin askıya alındığını iddia etmişti. Fulham Futbol Kulübünü daha sonra 8,2 milyar dolar serveti ile maruf Pakistanlı Shahid Khan (Şahit Han) tarafından satın alındı. Şahit Han ayrıca, ABD'nin Florida eyaletinde kurulu bir Amerikan futbolu takımı olan Jacksonville Jaguars kulübünün de sahibidir.

Mütevazi bir maaşla spor muhabirliğinden yüzlerce milyon dolar servetin sahibi olan Acun Ilıcalı da İngiltere’nin Hull City futbol takımını 41 milyon dolara satın aldı. Bu kulübün eski sahibi Mısırlı milyarder Assem Allam (Asım Allem). Oğlu İhab Allam halen kulübün CEO’su konumunda ve Acun Ilıcalı ile yakın dostlar. Rusya, İsrail ve Portekiz vatandaşı 13 milyar dolar serveti ile İsrail’in ikinci en zengini Roman Abromovich Rusya’da Yeltsin döneminde hakim olan mafyokrasi sayesinde Rusya’nın elmas, yakut ve altın zenginliklerini, askeri teçhizatını, petrolünü, doğalgazını ve nükleer başlıkları satarak kısa bir zaman içinde milyarlarca dolar servetlerin sahibi oldular. İlk yaptığı iş İngiltere Chelsea takımını 585 milyon dolara satın almıştı. Yaptığı üç evlilik için eski eşlerine boşanma, çocuklara nafaka ve mahkeme masrafları için 5-6 milyar dolar ödediği iddia edilir. Başta futbol kulüpleri para aklamak için en uygun yatırım sahasıdır. Elde ettikleri serveti ağırlıklı olarak neden kendi ülkelerinde değil de İngiltere, İsrail, Batı Avrupa ülkeleri ve ABD’de saklamakta ve kullanmaktadırlar? 

MAFYA HESAPLAŞMASI OLARAK GÖSTERDİLER

Öldürülen Halil Falyalı KKTC vatandaşıydı. Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, “Falyalı” başlığı altında bir yazı kaleme almış. Aynı gazetenin yazarları Uğur Dündar, Halil Falyalı’yı yine bir cinayete kurban giden kumarhane ve uyuşturucu baronu Ömer Lütfi Topal ile kıyaslamış. Topal’ın adını ölüm listesinden sildirmek için 1 milyar dolar rüşvet teklif ettiğini iddia etmiş. Bu ölüm listesini kimler hazırlamış? Nasıl bir organizasyonsa 1 milyar dolar rüşvet bile yetmemiş? Bu hususlar yazıda muğlak kalmış. Necati Doğru, “Kıbrıs’ta lağım patladı, Ankara altında kaldı” başlığıyla bir yazı yayınladı. Başlıktan kimlerin töhmet altında bırakıldığını anlayabiliriz. Saygı Öztürk, Falyalı olayını mafya arası hesaplaşma olarak sundu. İşin içinde eski emniyetçilerin olduğunu iddia etti. FETÖ iltisaklı olmaları sebebiyle emniyetten atılmış olmaları ihtimali yüksek.

Doğu bölgelerinde görev yaparken uyuşturucu, silah ve diğer illegal faaliyetler içinde olan aşiretlerden rüşvet alan polisler de olabilir. Zira İstanbul’da işlenen birçok cinayette eski veya görevi başında olan polisler tutuklandı. Bildiklerini anlatmaması için “susturuldu” ifadesini kullandı. Ayşenur Arslan Halk TV’deki provokasyonlarına devam etmiş. Halil Falyalı’nın kendisini bir Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) mensubu olduğunu iddia ettiğini söylemiş. TMT’yi illegal ve suikastçı bir yapılanma olarak sunmuş. Tüm bu yazılar, açıklamalar ve Falyalı üzerinden KKTC ve Ankara’nın hedefe oturtulması gayretleri için Hz. Ali’nin meşhur bir hak sözü vardır; “Söylenen doğrudur ama bununla amaçlanan şerdir’.

ÖZDİL, GÜNEY KIBRIS’I BİLSEYDİ KÜÇÜK DİLİNİ YUTARDI

Yılmaz Özdil, Güney Kıbrıs Rum kesiminin son 10 yıl içinde hasıl ettiği başarıları anlatmış yazısının girişinde. Rum kesimi İsrail, ABD, İtalya, Fransa, İngiltere-Hollanda ve Katar ile imzaladığı petrol ve doğal gaz anlaşmalarından bahsetmiş. Buna mukabil KKTC ne yapmış diye sormuş? Cevaben de “Casino ülkesi yaptık. Kokain üssü yaptık. Karapara üssü yaptık. Yasadışı bahis üssü yaptık.” demiş. Önce bir konuyu tashih edelim; Yılmaz Bey zahmet buyurup araştırsaydı Güney Kıbrıs Rum kesimi ile ilgili Avrupa Merkez Bankası, FED, Avrupa Karapara ile Mücadele Meclisi (Moneyval) raporlarını, Güney Kıbrıs Rum kesimi merkez bankası ve mahkemelerinde süren uyuşturucu, kara para aklama, kumar, fuhuş, kaçakçılık haberlerini tarasaydı Güney Kıbrıs Rum kesiminin özellikle Ukrayna, İsrail, İngiltere, İtalya, Fransa, İspanya bağlantılı illegal trafiğin boyutunun KKTC ile kıyaslanmayacak büyüklükte olduğunu görür küçük dilini yutardı. 

Ayrıca KKTC’nin Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadığını, uluslararası bir ambargo ve ablukaya maruz kaldığını, kumar, gazino, içki, uyuşturucu, fuhuş ve illegal faaliyetlerin bu koşulları tetiklediğini ve teşvik ettiğini bilirdi. Bu tür faaliyetlerin sebep-sonuç ilişkileri içinde değerlendirilmesi gerektiğini idrak ederdi. Hiçbir koşul illegal faaliyetleri haklı çıkarmaz. Ama ve lakin uluslararası haksız ve zalim bir tecrit yüzünden boğulan bir toplumun yılanlara sarılması anlaşılabilir bir husustur. Buradan bir tek çıkış yolu var; Yoksulluk ve tecrit ile etkili mücadele. Hukukun ve liyakatin üstünlüğü. Vatandaşın refahı, zenginliği, güvenliği, huzuru ve geleceğe umutla bakmasını sağlayacak politikaların Devletin asli görevleri arasında olmasıdır.