Mahalle kültürü yok mu oluyor?

Kentsel dönüşümle belki de yüz yılda bir benzerine rastlanacak bir olayı yaşıyoruz. Kimi sokakların, caddelerin ve de semtlerin profili tümüyle değişim - dönüşüme uğrayarak, hangi mimari geleneğimize uygun olduğu bilinmeyen, tekdüze, neredeyse duvarsız ama depreme dayanıklı olduğu iddia edilen gösterişli, transparan konutlara sahip oluyoruz. Eskilerin yerine yapılan yeni binaları ne Karadenizli müteahhitlerin yaptıklarıyla ne de ondan öncekilerle kıyaslayabiliriz. Estetik ama bundan sonraki dönemlere damgasını vuracak mimari öğelere sahip değiller...

BALKONSUZ EVLER ÇAĞI

Kentsel dönüşümün tekdüze yeni konutlarının kimi ortak özellikleri yok değil. Örneğin bu binalarda balkon tümüyle ortadan kalkmış gibi görünüyor. Balkonun yerini, bir tarafı yerden tavana cam olan odalar almış gibi görünüyor. Dışa doğru çıkıntıları ise hiç yok. Eskisine oranla küçülen dairelerin oda ile balkonu bir açıdan tanımlanamayan bir mimari öge ile bitiştirilmiş gibi bir şey.
Tüm bunlar elbette ki mimarların günümüze uygun olan yaratıları. Elbette ki böylesine bir tarzın -eğer bunlara bir tarz denecekse- kendine özgü yapılış nedenleri vardır. Sanıyorum bu tür konutların olabilecek sakıncaları ancak içlerinde bir süre oturulduktan sonra görülecektir.
Kentsel dönüşümün yeni yapılarıyla ortaya çıkan bir olgu var ki, bunun ne mimarlarla ne de kentsel dönüşümün getirdikleriyle pek ilgisi yok. Değişen yalnızca yapılar, sokaklar, caddeler ya da semtler olmuyor; onun da ötesinde, yeni binalarla bir yaşam biçimi de değişim - dönüşüme uğrayarak mahalle kültürünü tümüyle ortadan kaldırıyor.

KÜÇÜK ESNAF KAYBOLUYOR

Yeni yapıların altlarındaki dükkânlar, artık kendi halinde bir bakkalın, kasabın, manavın, berber, terzi ya da ne bileyim onlar gibi mahalle kültürünün vazgeçilmezi olan küçük esnafın yaşayabileceği yerler olmaktan uzaklaşıyor. Onların yerini sokak arasında marketler, butikler, şık mağazalar, gösterişli restoranlar vs alıyor. Çünkü o yeni yapılan dükkânların kirası, hiçbir küçük esnafın verebileceği boyutlarda olmuyor. Binanın şıklığı ve de kirasının yüksekliğiyle bu tür yerler de dükkânlardan mağazalara doğru değişim - dönüm içine giriyor ve de bir alışıldık mahalle kültürünü tarihe karıştırıyor...
Artık bu tür yerlerde yalnızca küçük esnaf değil, aynı zamanda semt pazarları da tarihe karışmak üzere. Yüz yıla yakındır var olan geleneksel pazarlar, yükselen şık binaların beraberinde getireceği yükle kendilerine haftada bir de olsa yer bulmakta güçlük çekiyor ve sonunda onlar da tarih sahnesinden birer birer silinerek yok olup gidiyor.
Cumhurbaşkanlarımızdan biri -ismi lazım değil- Kiev’e gittiğinde, “ormanın içine kent kurmuşsunuz” demiş. Bir yetkili de, “Hayır, biz kentin içine orman yaptık” yanıtını vermiş.
Biz ise ne kentin içine orman, ne de ormanın içine kent kuramadığımız gibi, tek tük kalmış mahalle kültürünün geleneksel öğelerini bile yaşatmıyor, onları birer birer yaşamımızdan kaldırıp yok ediyor, ardından özür diliyoruz... Shakespeare boşuna dememiş, “Geç kalan özür, idamdan sonraki affa benzer” diye...
Galiba millî ve de yerli dedikleri şey bu tavır olsa gerek...