Mahmud Derviş, Vatan,Filistin

“Benim vatanım bir bavuldur

ve bir bavuldur vatanım benim

Ama bir kaldırımım yok benim

bir duvarım yok

ölmeyi isteyecek kadar

toprak yok ayağımın altında

ve bir göğüm yok etrafımda

ki aralayıp onu peygamberlerin çadırına gireyim”

Yukarıdaki göçmen şiirinin sahibi Mahmûd Derviş peygamberlerin çadır kurduğu coğrafyadan uzanıp “Burada Homeros’un yankısı hiçbir şeydir” der. Bir serzeniştir bu. Mazlumlar dünyasının çığlıklarına duyarsız dünyanın iki yüzlü sessizliğini bozmak içindir.

Sözün eyleme geçtiği bir coğrafyadan başka nedir Batı Asya? Ya da nedir Batı Asya’nın şiiri? Bir yanıyla Kafkasya’dan Akdeniz’e uzanan imge cephesidir. Bizim Yunus da kendileyin buradadır, İzmirli hemşehrimiz Homeros da.

VATAN BİR BAVULA SIĞAR MI?

Mahmûd Derviş, sözün eyleme geçtiği coğrafyamızda yaşamış. Şairliğiyle birlikte bir imge savaşçısı olmuş. İsrail’in işgali yüzünden vatanından ikinci vatanı Beyrut’a göç etmiş.

Filistin’i, Kudüs’ü,vatanını bir bavula sığdırmış. Dahası emperyalistlerin Simurg’u zapt etmesine izin vermemiş. Çünkü o da tıpkı Nizar Kabbani gibi “sorumluydu arzın dönmesinden ve istikbalinden milletlerin” ve bunun için geceleri önüne serdiği, ölülerini içine gömdüğü o bavulun içine saklar, vatanın içine saklar Simurg imgesini.

Neden yapar bunu? Çünkü o yalnız Yaser Arafat’ın değil, bütün Batı Asya halklarının yoldaşıdır. Bakmayın hüzünlü ve göçmen sesine, o ses “intifada”nın işaretidir.

Çünkü vatan sığmaz, Derviş’in sevdiklerinin derisinden yaptığı bavula.

Şimdi o bavula, Filistin’in üzerine uçurduğumuz şahinler göz kulak oluyor.

Kurtarılan geyikli gecede, Mâhmûd Derviş’in Simurg’u umutlu kanatlarını çırpıyor.

“Dumanlar ve şarkılar arasına çadır kurmuş bir halk

bir halk, mermiler ve yağmurlar arasında

bir yurt arıyor kendine”

NERON’U ANIMSATANLAR

Mahmûd Derviş, kelebeklerin izini süren bir duyarlılığı taşıyor yüreğinde. Çünkü o sorumludur dönüşünden bu evrenin ve ışığın seferinden, değişiminden renklerin…

Öyle olunca da Beyrut’u yakan, Irak’a, Filistin’e zulüm üzerine zulüm uygulayanlara duyarsız kalanlara katlanamıyor Derviş. “Kelebeklerin İzi”nde ABD ve İsrail’in yaptıklarının Neron’u anımsattığını söylüyor:

“Neron’u anımsatarak neden dolaşıyor, o Filistin’in yangınını izlerken? Kimselerin olmadığı bir günde peygamberlerin peygamber diye kalktığı adı merdiven basamaklarım soluksuz kalarak… Ben Tanrının kelamıyım dedikten sonra; Peygamberin Tanrı adına yok ettiği hayatları tashih etmiştir onları semavi kitaplarda kuşatmadan!

Neron’u anımsatarak neden her coğrafyada dolaşıyor, o insanların yaşamındaki yangını izleyerek? “Ben kıyametin sahibiyim” der, sonra kameramandan kaydedilen görüntüyü ister; Amerikan yapımı bu uzun metrajlı filmin sonunda parmakların ucuyla başlattığı birçok yangını hiç kimsenin görmesini istemediği gibi!”

DEF OLUN!

Filistin’de bir günü “Ayın otuzunda bulutlar güze, Gazze’nin kuzeyine şehit düşer,

kadınlarımızın arasında ortak kullanılır bir vazonun içindeki

umut, kadınlardan su ister. Gök yüksek. Deniz mavi ve dingin.

Kuzey rüzgârı. Görüş net ve duru.” diye anlatıyor Şair ve sonra haykırıyor kan emici “Tüfek Tüccarları”nın ve emperyalist-siyonist ittifakın yüzüne:

“Burada mazi bizim def olun!

Burada varoluşun sesi bizim

Ve hayatın sesi bizim

Şimdi ve gelecek bizim

Dünyamız ve ahiretimiz burada bizim!

Defolun karamızdan, denizimizden, havamızdan

Buğdayımızdan, tuzumuzdan, yaramızdan

Her şeyden

Defolun!”

İsrail’in Mescid-i Aksa saldırısına karşı “büyük insanlık”, “medeni dünya” susarken, mazlum milletler dünyanın her yerinden böyle seslendi terörist İsrail’e: “Def olun!”

KUDÜS’Ü YILDIZLARDAN BAŞKA TANIYAN VAR!

Mahmûd Derviş soyadı gibi Derviş soyundandı. Yunus’tan farkı ete kemiğe bürünüp, Mahmûd diye görünmüş olmasıydı. Bir de 20.yüzyılda yaşaması elbette.

Ama yine de “burada var oluşun sesi bizim” dedi ve bilerek ya da bilmeyerek Yunus’un, “Yanan kömür, kızan demir, örse çekiç salan benim” deyişini getirdi günümüze.

Çünkü Peygamberler Kudüs’te kurmuştu çadırlarını. Mitler, efsaneleri, dünyanın ilk şairi yine bu coğrafyadan çıkmadı mı?

Yehova’yı, Simurg’u, Zaloğlu Rüstem’i, Turan ülkesinin Alp Er Tunga’sını, Kenan Çobanları’nın masallarını,Mısır piramitlerini yapan kölelerin acılarını, Akdeniz'in esir forsalarını kim bilebilir bizden daha iyi?

Adonis’in sorusu çoktan yanıtlandı: Yıldızlardan daha çok tanıyoruz Kudüs’ü, çünkü girdik peygamberlerin çadırına!

KANLA YAZILAN ŞİİRİMİZ

Bizim hikâyemiz bir uzun şiirdir aslında. İşlemesiz sade bir yatağandır bazen, bazen bir Arap kılıcıdır. Fakat her zaman zulme karşı çıkar kınından.

Sözün eyleme geçtiği coğrafyada Mahmûd Derviş’in dediği gibi kandır, gözyaşıdır,tırnaklarla, gözlerle, bıçaklarla ve şimdi namlularla yazılır.

Namlular… Mehmetçik’in namlularıdır o namlular. Rusya’nın, Suriye’nin namlularıdır, Lübnan’ın İran’ın, Irak’ın, can Azerbaycan’ın namlularıdır. Ve kızarmıştır da zaten çoktan.

“Def olun” bu yüzden bir söz, bir çığlık değildir yalnız. Bir gücün, kuvvetin işaretidir.

Emperyalizmi kalbinden vuran kurşunların sesidir.

“Benli kadının kalbindeki delikte ölen ağıta selam olsun

Ne bombaya ne mermiye

Burada yaşamı yaşamla zenginleştirene selam olsun

Buğday saçakları üzerinde”