Mali oligarşinin Türkiye’ye saldırısında silahı: CDS
Uluslararası mali oligarşi sermayenin serbest dolaşımı sayesinde sıcak para ihtiyacı olan ülkeleri kolaylıkla tehdit eder. Ekonomistler sıcak para hareketlerini sadece uluslararası ekonominin gündemine bağlamakla yetinirler. Ancak bu sığ bir yaklaşımdır. Genel olarak para akışında gelişmiş ülkelerin faizleri ve para arzı politikaları etkili olur; bu doğru. Ancak ‘kara liste’de bulunan ülkelerde bu mekanizma biraz daha farklı çalışır. ‘Kara liste’den kastedilen şey Atlantik ittifakının dışına çıkmak, bağımsız bir ekonomi politik çizgi izlemek veya buna ‘yeltenmek’tir. Bu ülkelerde sıcak para operasyonları sık sık siyasi operasyonlarla eşgüdümlü bir seyir izler. Kimi zaman ‘Rahip Brunson’ kimi zaman ‘TCMB Başkanı değişikliği’ bahane edilerek operasyonlar yürütülür. Sıcak para operasyonlarının seyrini izlemek için CDS (credit default swap) primlerinin değişimini izlemek yeterlidir. CDS prim tabloları adeta bir hedef tahtası işlevi görür. Bunun nedenini anlamak için CDS ‘lere daha yakından bakalım.
CDS NEDİR?
CDS’ler elinde tahvil ve benzeri menkul kıymet bulunduran kişi veya kurumların vade sonunda alacağının ödenmeme riskini ortadan kaldıran türev enstrümanlardır. Portföyünde tahvil bulunduran yatırımcılar tahvillerin batma riskine karşı CDS primi ödeyerek sigorta yaparlar. Bu primlerin yükselmesi riskin artması, düşmesi ise riskin azalması anlamına gelir. Bizim ekonomi haberlerinde sıklıkla duyduğumuz ‘CDS primleri’ ülke tahvilleri için yani Türk devletine ait hazine tahvilleri için geçerli olan primlerdir.
CDS primleri ülkelerin döviz borçlanmasında kilit rol oynarlar. Uluslararası borçlanma göstergesi olarak kullanılan Libor (London Interbank Offered Rate) faiz oranına risk primi yani CDS primi eklenir. Eğer bu prim yüksekse borçlanma maliyetleri yükselir, düşükse aksine borçlanma maliyetleri düşer. Örneğin bu yazı yazılırken Türkiye’nin CDS’i 369,54’tür. Bu primden dolayı Türk devlet ve özel sektör borçlanmasında (istisnalar hariç) borçlanma faizinin Libor + 3.7’den yüksek olması beklenir. Yani normal borçlanma faizinin üstüne yaklaşık 4 puan daha eklenir.
CDS’NİN YÜKSEK OLMASI İFLASI MI GÖSTERİR?
Bu göstergenin ismi “default” yani ‘yükümlülüğünü yerine getirmeme’ bir anlamda ‘batık’ anlamına geldiği için primlerin yükselişi batıyor algısı yaratır. Oysa mesele batmak değil mesele primin ve borçlanma maliyetlerinin yükselmesinden ibarettir. Türkiye’nin ek olarak yüzde 4 daha fazla faiz ödemesi elbette ekonomiye uzun vadede zarar verir ancak bu zararı batış ile ‘karıştırma’ maharetini de ancak Atlantikçi ekonomistler becerir. CDS primlerinin fiyat değişimleri de çok dalgalı ve değişkendir. Bu prim değişimlerine bakarak heyecana kapılıp abartılı yorumlar yapan Atlantikçi ekonomistlere sermaye piyasası profesyonellerinin bıyık altından güldüklerini de belirtelim.
CDS PRİMİ NASIL BELİRLENİR?
CDS priminin nasıl belirlendiğine bakalım şimdi. Bu ürünler bir ABD bankasının müşterilerine sunduğu özel bir hizmet olarak piyasada işlem görmeye başladı. Birkaç yıl içinde ise çok sayıda büyük bankanın bu ürünü dünya ölçeğinde yaygınlaştı. Böylece CDS’ler kısa sürede bir nevi gösterge niteliği kazandı. Bu ürünler devlet tarafından belirlenen kanunlar ve kurallar çerçevesinde düzenlenmemiştir. Burada kuralları büyük bankalar koyar ve fiyatlamalar onların inisiyatifi ile belirlenir. Her ne kadar primleri ilan edilse de bu piyasada şeffaflık yoktur. Ve bu şeffaf olmayan piyasa ülkelerin borçlanma maliyetlerinde çok önemli bir rol oynar! Yani ülkelerin borçlanma maliyetlerinin belirlenmesi tamamen mali oligarşinin keyfine kalmıştır!
SİGORTA BİLE DEĞİL!
CDS’lerin bir nevi sigorta ürünü olduğu düşünülürdü. 2008 krizi sonrası bunun doğru olmadığı görüldü. Çok sayıda CDS pozisyonu taşıyan dünyanın en büyük sigorta şirketlerinden birisi CDS taahhütleri yüzünden iflas etti. Taahhütleri yerine getirilemeyen çok sayıda kurumsal ve bireysel yatırımcı da bu sigorta şirketi ile birlikte battı. 2010 yılında ABD’de bu piyasaya bazı esnek düzenlemeler getirildi. Ancak bu düzenlemeler 2012’de dev bir ABD bankasının milyarlarca dolar zarar etmesine ayrıca aynı yıl gerçekleşen Yunanistan krizinde yapılan CDS manipülasyonuna engel olamadı. CDS piyasası halen oldukça aktif ve portföylerinde bulunan tahvilleri sigortalamak isteyen yatırımcılar hala bu piyasayı kullanıyor!
CDS piyasasının manipülatif amaçlarla kullanılıp şişirildiği IMF’nin ekonomistleri olan Robertson ve Roubini’ye ait 2009 tarihli yayında anlatılmış. Bu manipülatif işlemlerin sadece para kazanma amaçlı değil tahvil ihraççılarını sıkıştırma amacıyla yapıldığı ifade edilmiş. Bu bağlamda bugün CDS primlerinin listesine bir göz attığımız zaman resim netleşiyor.
BREZİLYA, RUSYA VE TÜRKİYE’NİN CDS PRİMİ HEP YÜKSEK
G20 içinde bulunan ülkelerin listesine bakalım. CDS primi en yüksek ülke Türkiye (Arjantin’in özel durumundan dolayı hariç tutuyorum). Atlantik paktına karşı koyan diğer bir ülke olan Rusya her zamanki gibi en üst sıralarda. Güney Amerika’da Çin’in en önemli ticari ortağı olan Brezilya istikrarlı olarak ilk sıralarda yer alıyor. Çin ve Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmeye başlayan diğer ülkeler olan Meksika, Endonezya ve İtalya ilk onda. Görüldüğü gibi bu listede yer almanın ortak kriterinin Avrasya ile iyi ilişkiler geliştirmek olduğu çok açık.
CDS primleri esasen çok değişkendir. Örneğin İrlanda’nın primi 2010’da 609, 2017’de 27 olmuş. Ancak Türkiye ile birlikte yukarıda saydığım Rusya ve Brezilya’nın CDS’leri ‘nedense’ bir türlü düşmez. Dalgalanır ama belirli bir seviyenin altında düşmez.
2012’DE DE YÜKSEKTİ 2014’TEN SONRA FIRLADI
Moody’s ve Fitch 2012’de Türkiye’nin kredi notunu ‘yatırım yapılabilir’e yükseltmiş olmasına rağmen CDS’ler 100 civarında kaldı. 2013’ten itibaren ise 100’ün altına hiç inmedi. 2018’in ikinci yarısından itibaren CDS’ler 238’in altına hiç inmedi. 2012-2018 yılları arasında batma aşamasına gelmiş ülkelerin bile CDS’leri 50’nin altına düştü. Aynı zaman dilimi içinde hiçbir ülkenin primi Türkiye, Rusya ve Brezilya hariç bu kadar yukarıda kalmamış. Bu durumu akılla ve mantıkla izah etmek mümkün değil. CDS primlerinin seyri bize Türkiye’ye dönük olarak sistemli manipülatif bir saldırı olduğunu açık olarak gösteriyor.
OBJEKTİF KISTAS DEĞİL
‘Şeffaf’lığın bayraktarı olan neoliberaller ekonomistlerin şeffaf olmayan CDS piyasası ve primleri üzerinden Türkiye’yi vurmaya çalışmaları büyük bir çelişkidir. CDS primlerinin belirlenmesinde büyük oyuncuların yani mali oligarşinin keyfi ve subjektif tutumları açık ve nettir. Bu piyasada objektif bilimsel veriler değil paranın gücü konuşur.
KREDİ NOTU VE CDS TERÖRÜ
Atlantik ekonomistlerinin sistemi sorgulamak ve üretime dönük gerçek bir alternatif koyma derdi yoktur. Dolayısıyla bunların kredi notu terörü, çağdışı kalmış net rezerv hesaplamaları veya CDS üzerinden hükümeti vurma çabaları trajikomik bir hal almıştır. Ne yazık ki akademik dünyanın sessizliği ve Atlantikçi kesimin sesinin gür çıkması bu konuda dezenformasyonun yaygınlaşmasında etkili oluyor.
Kaynakça: http://www.worldgovernmentbonds.com/sovereign-cds/