Maliyet artışları genele yayılıyor

Türkiye'de üretim için gerekli girdilerin maliyetlerinin son bir yıl içinde hızla arttığı gözlemlenmektedir. Bu maliyet artışlarının iz düşümleri çeşitli mal-hizmet piyasalarında ve halkın alışveriş yaptığı pazarlarda daha yüksek oranlarda ve net olarak izlenirken devletin resmi rakamlarında iyimser seviyelerde olduğu görülmektedir.

****

Ziraat Mühendisleri Odası’nın yaptığı araştırmanın sonucunda tarımsal girdi fiyatlarındaki artış yıllık yüzde 50 ile yüzde 120 arasında olduğu saptanmıştır. Ancak, tarımsal girdi fiyatlarının genel yıllık ortalama artışı üzerine söz etmekten kaçınan bu araştırma sonucuna göre olmazsa olmaz girdilerden hayvan yeminin yıllık ortalama yüzde 60 ve gübrenin de en az yüzde 90 oranında artmış olduğu vurgusu yapılmaktadır.

***

Öte yandan, resmi tarımsal girdi fiyat endeksi rakamlarında hayvan yeminin yıllık ortalama yüzde 30’a yakın ve gübrenin yıllık yüzde 50’nin üzerinde açıklandığı ve toplam tarımsal girdilerin yıllık ortalama yüzde 27 civarında arttığı belirtilmiştir.

****

İki hafta önce bu köşede sanayi sektörünün ısıtma-soğutma-iklimlendirme alt biriminin girdi fiyatlarının 18 ay içinde yüzde 140 civarında artmış olduğu hesaplanmıştı.

Diğer yandan, üretimi Türkiye’de yapılan ve yurt dışına satışa konu olan ürünlerin üretici fiyatlarındaki resmi rakamların yıllık ortalama yüzde 40’ı aştığı görülmektedir. Özellikle imalat sanayi incelendiğinde yıllık ortalama yüzde 41 oranıyla resmi rakamların oldukça iyimser olduğu düşünülmektedir.

***

Bunun yanında, inşaat maliyetlerinde resmi rakamların da yüzde 40’ın biraz üstünde olarak açıklandığı ve imalat sanayi üretici fiyatları ile milyonda bir olasılık dahilinde de olsa neredeyse aynı oranlarda artmış olduğu anlaşılmaktadır.

HHH

Resmi rakamlara göre konut ve imalat sanayindeki maliyet artışları yıllık ortalama yüzde 40 seviyelerindeyken tarımsal girdi fiyatlarındaki artış yüzde 30’lara dahi henüz ulaşmamıştır. Oysa, bazı bağımsız çalışmalara göre de bu sektörlerdeki girdi fiyatları artışlarının yıllık ortalama yüzde 100’lere aştığı saptanmaktadır. Görünen o ki resmi ve bağımsız kurumların maliyet artışları hesaplamalarında azımsanmayacak farklar bulunmaktadır.

Bu sonuçları, sanayicilere ve pazar alışverişindeki halka sormak gereklidir. Buralardan alınacak sonuçları da bağımsız ve tarafsız medya duyurmalıdır.

***

Finans dünyasının duayenlerinden Sayın Mehmet Nazmi Erten’in illetiği bilgilere göre 2017 yılında kamu bankaları, özel bankalara kıyasla daha az ve daha pahalı kredi vermekteymiş. 2021 yılı hesaplamalarına göre kamu bankaları, özel bankalara kıyasla 2017 yılına kıyasla neredeyse 5 kat daha fazla kredi hacmini artırmış ve daha ucuz kredi vermeye başlamıştır. Üstelik, mevduatı daha da pahalı toplayarak yıllık bilançolarında ciddi zararlara doğru dolu dizgin ilerledikleri görülmektedir. Bu tabloyu Türkiye ekonomisi 1980'ler, 1990’larda yaşamıştır. O dönemlerde kamu bankaları ciddi seviyelerde görev zararı yazarak Hazine’ye yük olmuşlar ve sonuçta da devlete ve halka o görev zararlarının bedeli ödetilmiştir.

***

Bu sonbahar dönemindeki kamu bankaları üzerinden kredi genişlemesinin ya tekrar düşünülmesi veya çok dikkatli hesaplamalarla yapılması tavsiye edilmektedir. Bunun yanında dünya ekonomi tarihi gösteriyor ki karşılıksız para basma süreçlerinin sonu olmadığını ve önünde sonunda karşılıksız para basan ekonomilerin enflasyonist baskı ve daha büyük ekonomik sorunlarla karşı karşıya geldikleri unutulmamalıdır.