Manavgat’ta
Memleketim Kaman ceviz ve bozlak diyarıdır, bu yıl bir söyleşi için Ceviz Festivali’ne katılacaktım, ekim ayını heyecanla bekliyordum; aralarından bir yazar çıktığının farkında olan, doğduğum topraklarda yazara değer veren yöneticiler görmek beni mutlu etmişti. Sayın Başkan Erhan Talu, danışmanı Sayın Tekin Var ilgi gösterdiler. Yaşar Kemal’i, Orhan Kemal’i herkesle konuşursunuz da, Kemal Bilbaşar’ı konuşacağınız insan sayısı azdır, başkan danışmanı Tekin Var’ın Kemal Bilbaşar’ın iyi bir okuru olduğunu anlayınca kendileriyle iş yapabileceğime inandım. Tekin Bey, beni geç tanıdığı için üzüldüğünü, bundan bir eksiklik duyduğunu saklamadı da. Üzülmemesini söyledim, hata bende de olabilir. Hemşerilerim Kemal Bilbaşar’ı, Yaşar Kemal’i, Orhan Kemal’i okusunlar yeter benim için, Kemal Ateş’e de sıra gelecektir. Köyümden (Savcılı Ebeyit) küçük yaşta ayrıldım, yıllar geçtikçe göçler, ölümler yüzünden yakın akrabalarım azaldı.Ankara’da romanlarımda anlattığım Mamak/Akdere’ye uğradığımda memleketime gitmiş gibi oluyorum. Doğduğum köye az gitmemin bir nedeni de budur. Katılacağım etkinlik köyüme uğramam için de bir vesile olacaktı; ama olmadı, terör olayları yüzünden yurdun her tarafında bu tür etkinlikler yapılmadı. Ancak eylülde tatil için gittiğim Manavgat’ta bir başka festivalin içinde buldum kendimi. Son zamanlarda yeni romanım Neşter ve Madalya nedeniyle spor programlarından da davetler alıyorum. Terör olayları güreşleri durduramadı, epeydir yağlı güreş izlememiştim. Sahanın içinden, o dualı çayırın bir köşesinden bir yerel televizyonun, VTV’nin yayın masasından yorumlara katılarak izledim. Er Meydanı programının sunucusu Gazanfer Özdemir, bana Celal Atiklerden, Yaşar Doğulardan söz etme fırsatı verdi. Atatürk’ün sağlığında 9 Mart’ın “Güreş Bayramı” kabul edildiğini, bayram bolluğu içinde unutulduğunu, bizde ilk kombine biletlerin futbolda değil, güreşte satıldığını, bir zamanlar yurtdışından dönen şampiyonları büyük kalabalıkların tren pencerelerinden omuzlara aldıklarını anlattım. Güreş, spor tarihimizde en büyük gururumuz olmuştur. Divanu Lügâti’t Türk’te “küreşmek” sözcüğü “savaşmak” anlamında da kullanılır. Savaşların durduramayacağı bir spordur güreş. Manavgat 20 Eylül’de ikinci bir Kırkpınar gibiydi. Yağlı güreşin günümüzdeki önemli pehlivanları er meydanındaydı. Oğuz Tansel bir şiirinde “Göğün aynası Manavgat çayı/ İnciler saçan alımlı çavlan” der. Manavgat Şelalesi bu gün pek inciler saçmasa da, er meydanlarında yiğitler hâlâ ateş gibi ter parçaları saçıyor. Çizgi çizgi, nakış gibi işlenmiş vücutların yağlanıp kapışmaları bana göre dünyanın en ilginç sporu. Anadolu’ya özgü, bize özgü hoş bir renk. Yalnız spor değil, bir kültürel zenginlik. Maniler söylenirken, koygun koygun çalan davullar eşliğinde peşrev çeken o gençleri yaratan halk zavallı olamaz, tam tersine dünyaya meydan okuyabilir. Halkın güreş sevgisinin eksilmediğini, buralarda güreşin hâlâ çok sevildiğini gördüm. Tribünlerde kadınlı erkekli kalabalıklar, saatlerce zevkle, ilgiyle güreş izlediler. Çevre halkı güreş konusunda bilgili de... Örneğin bir seyirci, tellerden yayın masasına doğru uzanarak, “başpehlivan” sözünü yanlış kullanmayın diye uyarıyor yayıncıları. Halkın bu ilgisi Belediye Başkanı Şükrü Sözen’i sanırım güreş için ayrı bir stat yapmaya zorlayacak. CHP’li başkan iki dönemdir iş başında, kime sorsanız “güzel insan” diyorlar. Palavrayı sevmeyen, yalın, içten, genç, dinamik bir yönetici izlenimi bıraktı bende. Epeydir tatilimi Manavgat’ta, taşı toprağı tarih hazinesi olan Side’ye yakın bir yerde, kendimi evimde gibi duyumsadığım Ankara Üniversitesinin kamp yeri ÖRSEM’de geçiriyorum. Bundan sonra bu güreşlerin sadık bir izleyicisi olacağım. Hangi alanda başka dillere sözcük vermişseniz, o alanda önemli bir üstünlüğünüz, ayrıcalığınız var demektir. Güreş, başka dillere sözcükler verdiğimiz tek spor dalı, Türkçe açısından böyle bir ayrıcalığı var. Danabağı, bohçalama gibi güreş oyunları başka dillerde de bu adlarla bilinir. Ne var ki yabancıların kullandığı bu güzelim güreş oyunlarının çoğunu kendi sözlüklerimizde bulamazsınız. Yılandolaması, keçidikmesi gibi oyun adlarını sözlüklerde boşuna aramayın. Aydınımızın hem öz diline, hem ata sporuna bir yabancılaşmasıdır bu, halkın beğendiğini beğenmeyerek seçkin olacağını sanma kibridir.