Marx ve 21. yüzyılın ekonomi politiği
21. yüzyıl dijital teknolojilerin ekonomi politiğini doğru okuyan, kapitalizm sonrası yeni toplumu gören, Doğal Zekâ Çağından Yapay Zekâ Çağına geçişi analiz eden ve sınıflı toplumdaki üretim biçiminin çözüleceğini öngören ‘MARX’IN MAKİNELERİ’ adlı yeni eser, Kaynak Yayınları’ndan çıktı. Eserin yazarı sayın Kuntay Gücüm’ün kalemini, birikimini, bilincini ve öngörü kuvvetini taktir ediyoruz. Düşünce dünyamıza büyük katkı sağlayacağını şimdiden söyleyebiliriz.
‘Marx’ın Makineleri’ incelendikten sonra, ufuk açıcı etki yaratacağına ve yeni çalışmaların önünü açacağına inanıyorum. Kitaptan ilham alarak bazı düşüncelerimi içeriğiyle birlikte paylaşmak istiyorum.
Marx’ın tarihe damgasını vuran sözleri ‘filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır, oysa asıl mesele dünyayı değiştirmektir’ 18. yüzyılın sonuna doğru ifade edilmiş olsa da, çağlar boyu güncelliğini koruyor. Çünkü evrende ve doğada her şey değişmektedir.
Bugün faydalı olan insan zekâsına dayalı icatlar, sistemler ve düzenler, yarın zararlı hale geldiğinde insan tarafından değiştirilebilir. Madde temelli üretimde bir gün ‘aşılabilir’.
Tabiatta gölge hariç, fiziksel olan her şey üç boyutludur. Üç boyutlu madde içerisindeki en küçük çekirdek olan atom, doğal haliyle ‘bölünmezdir’. Kendisinden büyük olan bölünebilir.
Atom içerisindeki hareket olmazsa, maddenin yoğunluğu ortadan kalkar ve madde bütünlüğünü yitirir.
Maddeden söz etmişken, bilime şöyle bir anlam yükleyebiliriz; bilim parçadan yola çıkarak bütünlüğü hedeflemektir. En küçük parça üzerinde ‘bilimsel analiz’ yapılabilir veya parçanın bütünlük içerisinde önemli fonksiyonu olabilir, ama bilim bütünlüğü faydalı hale getiren sonuçtur.
Bilimsel Sosyalizmi tüm felsefelerden ayıran gerçekliği, tarihsel-toplumsal ve teknolojik süreçleri parçadan - bütüne doğru tahlil etmesidir. Bilimsel Sosyalizm kuramından önce ücretli işgücü ‘bireydi’ ancak sosyalizmi bilimle birleştirmenin hayattaki karşılığı, örgütsüz işçileri ortak sınıfta birleştirerek sınıf bütünlüğüne kavuşturmaktır. Sınıfa önderlik edecek öncü parti de, tek tek üyelerden meydana gelir ve ortak akılda ideolojik bütünlüğü sağlar.
Yukarıda Marx’tan yola çıkarak diyalektik maddeciliği, bilimi ve bilimsel sosyalizmi özetlemeye çalıştık.
MARX’IN YAŞADIĞI ÇAĞA ODAKLANDIĞIMIZDA, HANGİ DÖNÜM NOKTASINA RASTLIYORUZ?
Marx’ın döneminde 1.Sanayi Devrimi, sürecini tamamlamıştı. Yaşadığı yüzyılda makinelerin özünde, daha önce hiç olmayan yeni üretim biçimini gördü. Sosyolojiyi değiştirecek teknolojik icatlar çağını da, canlı canlı yaşadı. Bunlardan tren, çelik üretimi, telgraf, ampul, telefon, daktilo, dikiş makinesi, dinamo, pil, fotoğraf çekimi ve bisiklet gibi icatlar, Marxı’ın teknolojik açıdan geleceğe projeksiyon yapmasının önünü açtı. Yani madde düşünceyi üretti. Marx 1858’de Grundrisse’de “küresel bilgi ağından” söz ediyor ve bu ağ sayesinde “her birey herkesin neler yaptığından haberdar olacak ilişki ve bağlantı kuracak” tarifini yapıyor. Sanki bugünkü ‘interneti’ anlatıyor gibi.
Marx tarihi sınıflar savaşına göre tahlil ediyor. Hangi sınıf suyun başını tutuyor ve üretim araçlarına sahipse, kaynakların nasıl dağıtılacağına da o karar veriyor.
Feodal toplumun tarıma dayalı ekonomisi, manifaktürün gelişmesiyle birlikte çözülmeye başlar. Usta ve zanaatkârlar alet sandığıyla diyar diyar dolaşarak, ürettiğini satmaya başladılar. Nihayet burjuva sınıfı bu ilişkilerin çözülmesini hızlandırdı.
Burjuvazi manifaktürleri birleştirdi, ustalar ve zanaatkârların yolculuklarına son verdi ve hepsini fabrikalarda ‘ücretli iş gücüne’ dönüştürerek, yerleşik üretimde bir araya topladı. Kapitalist toplumun üretim araçları fabrikalar oldu.
Kapitalizm teknolojik devrimlerle birlikte sürekli kendisini yenileyerek, 300 yıldır varlığını koruyabildi. Makineleşme, elektrifikasyon, üretim bandı ve bilgisayarların atılımıyla, durmaksızın üretim fazlasıyla piyasayı denetledi.
KAPİTALİZM 21. YÜZYILI ÇIKARABİLİR Mİ?
Marx kapitalizmin serbest rekabetten ‘tasfiyeci rekabete’ evirileceğini, bir kapitalist kalana kadar tekelleşmenin süreceğini ve nihayet tek oligopol ile karşı karşıya kalabileceğimizi saptıyor.
Günümüzde parmak sayısını geçmeyen dijital tekeller ve başındaki ‘evrensel dijital kompleksin’, ‘tek dünya düzeni’ hedefliyor olması bir gerçektir ve Marx’ın öngörüsüne yakındır.
Dijitalleşme ve yapay zekâ ekonomi politiğin merkezinde yer alırsa, kapitalizmi ilerletir mi yoksa geriletir mi?
Marx ‘toplumsal kolektif aklın’ tamamen makinelere geçtiğinde ful otomasyonla; zorunlu çalışmanın, meta ekonomisinin, artı değerin, sermayenin ve piyasanın sonu olacağını saptıyor.
Çağımıza uyarladığımızda şunu söyleyebiliriz; yapay zekânın (sabit sermaye) üretim süreçlerinde işçinin yerini alması, değişken sermayeyi (canlı emek) ortadan kaldıracak ve malları ‘kullanım değerine’ göre üretecek.
Kullanım değeri, değişim değeri ve artı değer özelliklerini içeren meta, artık meta olmaktan çıkacak.
KİLİT SORU; İNSANSIZ FABRİKA, İŞÇİ ÇALIŞTIRAN FABRİKA GİBİ KÂR VE SERMAYE ELDE EDEBİLİR Mİ?
İnsansız fabrikada robot ve yapay zekâ üretim aracıdır ve sabit sermayenin parçasıdır, dolaysıyla yer değiştirip satılmadığı için, bunlardan kâr ve sermaye biriktirilemez.
İşçi yani canlı emek ise değişken sermayedir ve işgücü kapitalistler arası piyasada satılabilir. İşçinin sabit aylık maaşı önceden biliniyor ancak biriken artı değer sabit maaştan kat be kat fazla olmalı. Sermaye nihayet birikmiş ve sömürülmüş canlı emektir ve zorunlu çalışmaya dayanıyor.
Yapay zekâ ve robotlara sahip olan ‘dijital yatırımcı’ ise en kısa sürede, en hızlı niceliğe ve en çok üretime erişeceği için, en ucuz ürünleriyle en büyük tekele evirilebilir. Ama üretim süreci canlı emeğe dayanmadığı için ortada ‘sömürülecek’ bir şey kalmıyor. Çünkü yapay zekâ ve robotlar üretim aracıdır ve bunlar işçi gibi sömürülemez ve insan gibi zorunlu çalışma kapsamında değerlendirilemez. O halde ‘dijital yatırımcı’ ne kazanıyor? Dijital tekeller spekülasyon yatırımlarıyla (borsa hisseleri) ve sosyal dijital kamoyu tarafından ücretsiz veri birikimiyle, sermaye elde ediyorlar.
Sonuç itibariyle geleneksel kapitalist üretim biçiminin çözüleceği ve yeni bir üretim tarzına geçileceği ufukta gözüküyor.
Örneğin dijital ortamda tek emek sürecinden meydana getirilen bir sanal ürün, herkese ihtiyacına göre ‘sonsuzca’ ve ücrete tabi tutulmadan paylaşılabilir. İnternetteki bedava çoğaltma ve paylaşma kültürü sanal ortamda ‘kapitalizmi’ aşmıştır.
YENİ ÜRETİM TARZINDA CANLI EMEĞE İHTİYAÇ OLACAK MI?
Dijitalleşme ve yapay zekâ insana yeni işler ve yeni meslekler ‘vaat’ etse de, sonunda insandan kurtulmak isteyecektir. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde 9 milyara doğru çoğalan dünya nüfusunda, günlük üretime katılanların sayısı ortalama 3 milyar civarında.
Yani dünyanın temel ihtiyaçlarını ve ekonominin tüm yelpazesini dünya toplumunun %30’u ayakta tutuyor. Bu oranlar ülkeler ölçeğinde de aşağı yukarı aynıdır.
%30’un yaptığı işlerin önemli kısmını yapay zekâ devraldığında, canlı emeğin azalacağı zorunlu çalışmanın ortadan kalkabileceği realite olabilir.
YENİ TOPLUM NASIL TANIMLANABİLİR?
İnsanlık tarihini iki evreye ayırabiliriz; tarım toplumu ve sanayi toplumu. İlki feodalizmle birlikte noktalandı, ikincisi kapitalizmle sona eriyor. Yaşadığımız zaman diliminde ‘Bilgi Toplum’una girmiş bulunuyoruz. Bilgi toplumunun muazzam mal birikimi ‘veridir’.
Veri, fiziki ortam ve para-meta-para dolaşımının dışında, kullanım değerine sahip ve piyasayı atlayarak alıcıya aktarılabiliyor.
Kullanım değerine sahip veri, kapitalizmin pazarını bypass edebilir, çünkü veri kapitalistin özel mülkiyeti olmayan üretim aracıyla meydana geliyor.
Mevcut sistemde toplumun ‘rutin’ alışkanlıklarında, üretim biçiminde ve mülkiyet ilişkilerinde çözülmeler başlamışsa ve gidişat ‘belirsizlikse’ nihayet zifiri karanlığa geçtiğimiz söylenebilir.
Zifiri karanlık şafağın habercisidir.