Mavro Arap Ali Osman Efe

Geçen hafta İzmir’de bir aile ile buluştum. Güney Afrika’da iken büyük dedesi hakkında bir yazımdan beni görüp arayıp bulan Zehra hanım Bergama’daki evlerine davet etmişti. Ben de tatilden istifade memlekete gelmişken bu Kurtuluş Savaşı gazimizin ailesiyle tanışayım dedim. Son derece samimi bir aile bizi evlerinin bahçesinde karşıladılar. Zehra hanımın babası Ali Osman Bey dedesinin ismini almış, biz sordukça başladı anlatmaya. Büyük dedesine pek benzeyen Pınar hanım da çayları koydu…
Kimdi bu Afro-Türk kahramanımız Ali Osman Efe?

Toprağın sayısız savaşlara tanıklık ettiği Bergama'nın engebeli dağlarında, adı saygı ile anılan bir adam Bergamalı Arap Ali Osman Efe sadece Kuvayi Milliye'nin bir kahramanı değil; o memleketinin ruhuna kazınmış bir tarihi şahsiyetti.

Ali Osman Efe, nesilden nesile aktarılan hikayeler kadar toprağın da bereketli olduğu Alibeyli köyünde doğmuştu. Aslen Manisa Somalı mıydı yoksa bazı akrabaları oraya mı göçmüştü orası şimdilik bir muamma...

Küçük yaşlardan itibaren sadece Afrika kökenli geçmişi nedeniyle değil, aynı zamanda kalbinde yanan vatan ateşiyle de farklıydı. Aslında vakti gelene kadar pek az şey biliyorlardı onun hakkında, zira Ali Osman'ın en büyük hikâyesi henüz anlatılmamıştı.

EFELERİN RUHUNU HAFİFE ALDILAR

O büyüdükçe bölgedeki huzursuzluklar da büyüdü. Yunan işgalciler, ağır çizmeleriyle kendilerine ait olmayanı almaya çalıştılar. Ama işgal etmeye çalıştıkları halkın, özellikle de Ali Osman Efe'nin, Efelerin ruhunu hafife aldılar. On iki kişilik küçük ama amansız bir çete oluşturan Ali Osman Efe, Yunan askerlerinin başına bela oldu. Grubunun arasında güvendiği başka bir siyahi kızanı vardı ve birlikte efsane oldular. Adlarını saygıyla telaffuz edemeyen Yunanlılar, onlara "Mavros" adını verdiler; bu, küçümseyici bir tabirdi. Ancak Ali Osman ve adamları, bu ismi bir şeref madalyası gibi taşıyıp, güçlerinin sembolü olarak onu geri aldılar.

YUNANLARIN KABUSU

Ali Osman'ın baskınları Yunan askerlerinin kabusu olmuştu. Beklenmedik yer ve zamanlarda onları çarparken varlığı yakalanamayan bir gölge gibi anılmaya başlandı. Kimse onun nerede ve ne zaman ortaya çıkacağını bilmiyordu. Yunan komutanlığı tarafından belirlenen 300 bin drahmilik yüklü bir ödül, kellesini getirene verilecekti. Ancak Ali Osman sadece bir savaşçı değildi; kendi anlatısının ustasıydı gibi ileride anlatılacak olan kendi tarihini şekillendiriyordu.

Bir lider olarak daha büyük bir davanın çağrısı kısa sürede ona ulaşmıştı. Ulusal direniş hareketi Kuvayi Milliye onun cesaretini arıyordu. Çağrıya yanıt veren Ali Osman Efe, Soma'daki karargâhla güçlerini birleştirerek Cinge cephesinin komutasını devraldı.

PUSUYA DÜŞÜRÜLDÜ

Bir gün Yunan askerlerinin konuşlandığı Bölcek Köyü'ne baskın planlarken pusuya düştü. Yerel halkın Sarı Yüzbaşı olarak tanıdığı Yunan komutan ona ölümcül bir tuzak kurmuştu. Çatışma şiddetliydi ve o kaosta Ali Osman'ın yanında savaşan iki kızanı öldürüldü. Efe’nin kendisi de ağır yaralıydı ama kolay mağlup edilecek bir adam değildi. Kanayan yarasıyla bitkin bir halde buğday tarlalarına çekildi.

Sarı Yüzbaşı ve üç askeri tarlalarda kan izlerini takip ederken göz göze geldiler.

O henüz bitti dememişti. Belki ölecekti fakat onu takip edenleri de yanında götürecekti. O anda mavzeriyle düşmanı yere sermişti.

Fakat kendi kanı da buğdaya karışarak toprağa bulaşmış, sürünerek geçtiği buğdaylar kırmızıya dönmüş, sanki cesaretinin izleri sonsuza dek o topraklara damga vurmuştu.

‘KORKU NEDİR BİLMEZDİ’

Ali Osman Efe, iyileşince 200 kişilik bir kuvvet toplayarak Balıkesir'de Yüzbaşı Kemal Bey'in komutasında müfreze komutanı oldu. Kurtuluş Savaşı’ndaki katkıları paha biçilemezdi. Hizmetlerinden dolayı kendisine gazi madalyası verildi. Ancak Ali Osman Efe'nin asıl ödülü halkının gönlünde yaşayacak hikayeler oldu.
1951 yılında, hayat mücadelesinden yorgun düşen bedeniyle torunlarını ziyaret etiğimiz Bergamada’ki evde vefat etti. Mezar taşında şu sözler yazar:

Korku nedir bilmezdi,
Vatan için dağlarda gezdi,
Birçok düşman başı ezdi.
Burada yatan Alibeylili Osman Efe…