Mecd el-Şems: Saldırı için bahane

Suriye-Türkiye akademik ilişkilerin geliştirilmesi ve ülkemizdeki özel üniversiteleri yerinde incelemek amacıyla Türkiye'ye akademik bir ziyaret yapmıştık. Ziyaretimize refakat eden bir de "Derzi, Dürzi" (Terzi) mezhebinden bir dekan arkadaşımız vardı. "Hocam Türkiye'de Dürziler var mı?" diye sordu. "Türkiye’de sayıları az değil, ama senin ait olduğun mezhebi kast ediyorsan ondan hiç yok" dedim. Şaşırmış ve cevabımı anlamamıştı; ‘’Nasıl yani?’’ diye sormuştu. Hangi manada kullandığımızı açıklayınca haklı olarak çok kızmıştı. Öfkesini dindirmek için tarihi sebebini izah etmiştim.

Ülkemde normalde sıkça kullandığımız birçok tabirin gerçek muhtevasını bilmiyoruz. Dürzi tabiri de bunlardan sadece birisidir. Bu nedenle Dürziler üzerine, 23 Kasım 2013’te ‘Dürziler-Derziler’, 2 Eylül 2023’te ‘Kemal Sunal’ın Suriye Dürzileri’ ve 31 Mayıs 2018’de ‘Kürtler’ ile Suudi işbirliği taktiksel mi?’ başlığıyla üç yazı kaleme aldım. Konu hakkında daha detaylı açıklamaları bu yazılarda okuyabilirsiniz.

İŞGAL ALTINDAKİ GOLAN BÖLGESİ

Suriye toprağı Golan bölgesi (tepe veya tepeler değil ve Colan diye telaffuz edilir), İsrail tarafından 4 Haziran 1967’de işgal edildi. Wikipedia, yabancı ajanslar ile bunları kaynak kabul eden medyamız ve her konuda uzman ekran güzellerinin papağan gibi tekrarladığı açıklamalardan bir demet sunalım: ‘Golan Tepeleri, Batı Asya'nın Levant bölgesinde yer alan ve 1967'deki Altı Gün Savaşı'nda İsrail tarafından Suriye'den ele geçirilen kayalık bir platodur. Batı Asya’nın Levant bölgesinde yer alırmış.

Genelde Batılılar özelde Fransızlar diğer bütün yanıltıcı kavramları gibi Batı Asya, Küçük Asya, Ari, Sami, Hint-Avrupalı isimlendirme de olduğu gibi Levant tabirini de Suriye veya Şam coğrafyasını hasıraltı etmek için devreye soktu. Zira 100 sene önce bölgemizdeki işgal ve taksim projelerinin mimarı olan Fransa ve İngiltere tabii Suriye coğrafyası olan Lübnan ve Filistin’i ana bünyeden kopardıkları gibi şimdi de işgal altında olan Golan’ı da Suriye’den ele geçirilmiş bir kayalık tepe olarak algılara işlemektedir.

Bazı gazetelerimiz de (başta Milliyet), sadece bu bilgileri kopyala yapıştır çalışmasıyla sadece bu habis oyuna alet olmamakta, daha kötüsünü yapmaktadır: Golan Bölgesi ve Mecd El-Şems kasabasını ‘İsrail’in kuzeyinde yer alan’ olarak sunmaktadır. Yuh size! BM resmi kayıtlarına binaen İsrail işgali öncesinde Golan bölgesinin Suriye Arap Cumhuriyeti'ne bağlı 163 köyü ve onlarca mezrası (az nüfuslu çiftlikleri) vardı. Bölgenin büyüklüğü Düzce ve Bartın gibi illerimiz kadardır. Golan bölgesinin merkez kenti Kunaytra.

Suriye, Lübnan ve Filistin topraklarında yer alan Şeyh Dağı (Cebel El-Şeyh veya Hermon) 2814 metre yüksekliği ile Suriye’nin en yüksek noktasıdır. Üstünde eksik olmayan yoğun kar sayesinde bölgenin en zengin su kaynağıdır. Dağın beslediği göletler, göller ve nehirler bölgenin en bereketli topraklarına sahip olmasını sağladı. Elması, kirazı, üzümü, vişnesi, her türlü sebzesi, süt ve peynir çeşitliliği ile bölgenin en verimli tarım ve hayvancılık yapılan bölgesidir. İsrail’in ihtiyaç duyduğu suyun en az yüzde 20'si bu bölgeden gelmektedir.

DEMOGRAFİK SOYKIRIM

BM ve resmi kayıtlara binaen işgalden önce bölgenin nüfusu 514 bindi. Golan bölgesinde Arabi (Sünni, Alevi, Şii, Dürzi, Mesihi, az sayıda Musevi-Yahudi), Türkmen (Alevi-Sünni), Kafkas (Abaza, Çerkez) gibi Suriye vatandaşları yaşardı. Kafkasya’dan gelenlerin tarihi 150-160 yıl öncesine dayanır. Suriye vatandaşı Kafkasyalıların halen Kafkasya’da geride bıraktıkları akrabaları vardır. Türkistan’dan gelen Türkmenlerin kurduğu Farab köyü bile vardı.

Tarihte ilk ‘Batıni’ Alevi devleti olarak bilinen önce Mardin ardından Halep başkentli Hamdani Devleti tarafından korunan, desteklenen ve Batıni İslam felsefesinin üstadı olarak kabul edilen Seyyid Hamdan El-Hasibi’nin manevi oğlu ve öğrencisi olan, Arapça, Süryanice, kadim Türkçe ve onlarca dilin uzmanı, astronom, hekim, matematikçi, fen bilimcisi, filozof, yazar ve müzisyen, Aristo’nun tüm eserlerini Arapçaya tercüme etmiş, Birinci Muallim Aristo’dan sonra Ibn Haldun tarafından İkinci Muallim lakabına uygun görülmüş, Avrupa’da ‘Elpharabius’ olarak bilinen büyük Alim Farabi (Ebû Nasr Muhammed bin Muhammed bin Tarhan bin Uzluğ el-Fârâbî el-Türkî) de Türkistan-Farab’lıdır.

Farab köyü dahil İsrail büyük bir demografik soykırım yaptı ve 163 köyün 158’ini haritadan sildi. 1967’de 500 bin Suriyeli bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Bunların geri dönüşüne izin verilmedi. Aralarından sadece Mecd El-Şems kasabasının da olduğu beş köyün kalmasına izin verdi. Bu köyler takriben 20.000 Suriyeli Arap, Dürzi itikadında olan topluluktu.

Dürzi köylere sığınan az sayıda yaşlı Alevi, Türkmen ve Kafkasyalı halen orada yaşamaktadır. Dürzilerin büyük sayıda orada kalmasına izin verilmesinin en önemli sebebi, Suriye vatandaşı Golan Dürzilerinin de 1948’de Filistin’de kalan Dürziler gibi İsrail işgalini onaylayacaklarına, vatandaşlığını kabul edeceklerine ve İsrail ordusunda görev alacaklarına ve Suriye, Filistin ile Lübnan’a karşı casusluk faaliyetlerinde bulunmayı kabul edeceklerine inandılar veya inandırıldılar.

ARDINDA YIKIM BIRAKTI

Filistin’in İsrail işgali öncesinde orada yaşayan Dürziler, işgalden sonra İsrail vatandaşı oldu. İsrail ordusunda görev yapmayı kabul ettiler. İsrail askeri istihbaratı Şabak, şebeke manasındadır (Şin Bet), AMAN ve Mossad’da vazife üstlendiler. Arapça bilmeleri, Filistinlilere benzemeleri ve benzeri özelliklerden dolayı mahalli operasyonlarda en çok kullanılan ‘Golan Birliği’ olarak bilinen yapının askerleri oldular. Bunu kabul etmeyen Dürziler o tarihte halen Suriye kontrolünde olan Golan bölgesine akrabaları ve soydaşlarına sığındı.

1967’de İsrail tarafından işgal edilen Golan bölgesinin kent merkezi Kunaytra olmak üzere birçok bölge 6 Ekim 1973’te Suriye ordusu tarafından kurtarıldı. Kunaytra şehri ve köylerinden kaçan İsrail askerleri çekilme esnasında önce tüm şehri, camileri, kiliseleri, hastane, okul, resmi binalar ve mezarlıkları buldozerlerle yıktı. Yıkamadığı güçlü binaların kolonlarını kırarak çökmesini sağladı. İşgal esnasında İsrail ordusu tüm hastaneleri, okulları, kütüphaneleri, askeri kışla ve askeri eğitim mekanları olarak kullanmıştı.

Bölgeyi onlarca kez ziyaret ettik. Bölge kurtarıldıktan sonra ve yakın zamanda ziyaret eden Türkiye, BM ve Avrupa heyetleri İsrail’in arkada bıraktığı feci tahribatı yerinde inceleme fırsatı buldu.

Şimdi, İsrail vatandaşlığını kabul etmeyen, ordusu ve polisi ile sürekli çatışan, tüm baskılara, ambargolara, ablukalara rağmen Suriye bayrağını evlerine asan, Suriye vatandaşlığı dışında kimlik kabul etmeyen, onlarca şehidi olan, onlarca evladı İsrail hapishanelerinde tutulan, cumartesi günü öldürülen 12 çocuğun cenazesini habis amaçları için suiistimal etmeye gelen İsrail ordusu subayları, bakanları, İsrail meclisi (Knesset) üyelerini protesto eden, alana sokmayan, 2006’da İsrail-Lübnan Savaşı esnasında Hizbullah için asker gönderen Mecd El-Şems Dürzilerini Lübnan Hizbullah’ı vurdu diyorlar.

Ve İsrail 57 senedir zulüm ettiği Mecd El-Şems Dürzilerinin intikamını alacakmış. Paris Olimpiyatlarındaki garabet ve rezil görüntülerinden daha alçakça ve daha rezilce bir davranış olamaz. Ne diyelim herhalde bu mahluklardan iblis bile ben bunlardan beriyim diyordur.

HİÇBİR ÇABA ONLARI KURTAMAYA YETMEYECEK

İsrail ne yaparsa yapsın, füzeler ister İsrail Demir Kubbesi tarafından vurulmuş veya engellenmiş Lübnan füzeleri olsun, ister İsrail Demir Kubbesi'nin ateşlediği füzeler olsun, ister bir İsrail istihbarat operasyonu olsun hiçbir söylem ve eylem Golan Dürzileri, Lübnan Dürzileri veya Suriye Dürzilerini kendi ülkelerine karşı kullanmalarına yetmeyecektir. İsrail bunu fırsata çevirip bir müddet Gazze’deki katliamlarını kamuoyu Golan ve Lübnan ile meşgul iken sürdürebilir.

İsrail bu olayı bahane ederek Lübnan içinde ses getirecek füze saldırıları yapabilir. Bunun dışında Netanyahu ve Savaş Kabinesi fosfor, atom veya nükleer de kullanabilir. İran’ı savaşa sokmak böylece savaşa ABD’yi dahil etmek için birçok senaryo gündeminde olabilir. Ancak tüm senaryolar soykırımcı olarak yargılanan ve mahkum edilen Netanyahu ve Savaş Kabinesinin ömrünü uzatmaya yetmeyecektir. Başta Museviler-Yahudiler olmak üzere alemin barış ve huzuru ancak bunların tarih sahnesinden silinmesiyle mümkün olacaktır.