Medeniyet Doğu'ya kayarken bazı beklentiler: Var mısınız yepyeni bir Doğu Rönesansı’na?

Hani vardır ya ‘Biz adam olmayız!’ kafası. Her iyi şeyin Avrupa ya da Amerika kaynaklı olması gerektiğini, o denli kafalarımıza yazmışız ki, tersini düşünmek bile inanılmaz bir şey hâline gelmiş.

İki bin yirmi iki yıllık zaman diliminde, sadece iki rönesans yeter mi?Yani İsa’nın doğumunu sıfır senesi sayıp, günümüze kadar şöyle bir bakarsak, insanoğlu için tarihi olarak, sadece “iki rönesans” yapması kabul edilebilir bir başarı mıdır? Cevap çok kolay: elbette kabul edilemez! Tarihten biraz anlayanlar, herkesin bildiği Avrupa rönesansını zaten hatırlıyorlar. Hatta, insanlık tarihinin tek rönesansı olarak da sadece onu biliyorlar. Yani şimdi soruyorsunuzdur bize: “Leonardo ve Michaelangelo gibilerinin yaratıldığı rönesanstan başka hangi rönesans vardı da iki rönesanstan bahsediyorsun” diye. Evet, oryantalist ve Batı merkezli tarihçiler Doğu’da olan bitene hiç değer vermezler ve her insan ilerlemesinin Batı’dan olacağını iddia ederler ya, ondan dolayı, onlara göre biz Doğu insanları, öyle rönesans veya reformasyon gibi aydınlanmacı ilerlemeleri yapacak kapasitede değiliz!

İNSANLIĞIN İLK RÖNESANSI: BİZİM TOPRAKLAR

O zaman hatırlatalım onlara da, kendimize de. Çünkü, Batı’nın işine gelmediği için Doğu’nun ilerleme çabalarına gözlerini kapatıp inkar etmeleri çok doğal. Ama, bizim kendi insanlarımız da, özellikle de aydınlarımız, kapkara bir tarihi olan milletler olduğumuza inandırılmışız bir kere. Hani vardır ya “biz adam olmayız!” kafası. Her iyi şeyin Avrupa ya da Amerika kaynaklı olması gerektiğini, o denli kafalarımıza yazmışız ki, tersini düşünmek bile inanılmaz bir şey hâline gelmiş.
İsa’nın doğumundan, İslam’ın ortaya çıkıp birdenbire Hindistan’dan Atlantik kıyılarına yayılması arasında yaklaşık yediyüz sene var. Roma İmparatorluğunun iki ileri bir geri sallanıp durduğu ve nihayet karanlıklar içine gömüldüğü bu yüzyılların sonunda, kimsenin aklına bile gelmeyen bir Rönesans yaşandı Doğu topraklarında da.
İnsanlığın bu ilk Rönesansında, Bağdat’tan Endülüs’e kadar yaklaşık üçyüz sene insanlığın aydınlık meşalesini Doğu halkları yaktı ve yaydı. Bunun sonunda, hem bilim ve teknolojide, hem de sanat ve sosyal bilimlerde insanlık sınıf atladı.

AVRUPA TOPRAKLARINDAKİ İKİNCİ RÖNESANS

Sonra, medeniyetin merkezi bu temele dayanarak Batıya kaydı. 15-16. Yüzyıllarda Doğu’dan alınan ilham ve bilgi birikimi ile Avrupa Rönesansı yaratıldı. Batı, bir yandan insanlığın gelişmesinin motoru haline gelirken, bir yandan da içeriden çürümenin temellerini atıyordu, her medeniyette olduğu gibi. Nitekim Avrupa ve Amerika’nın medeniyeti, gelişmesinin emperyalizm aşamasında sınıfta kaldı. Bunu son COVİD salgınında ve Ukrayna operasyonu sırasında çok açık şekilde sergilediler.
Dolayısı ile Batı medeniyetinin hızlı yokoluş sürecinde, Doğu’nun daha da hızlı bir yükselişine şâhit olmaktayız. Önümüzdeki çok kısa dönemde bu değişimin etkilerini hepimiz daha da berrak olarak gözlemleyeceğiz.

Bir kere, Amerikan ve Avrupa kontrolü azaldığında, Doğu ve özellikle de İslam ülkelerinde aynen bin sene önce yaşanan bir Rönesans dönemine gireceğiz. Bunun ilk izlerini, Türkiye’nin son yüz yıllık tarihinde zaten bulmaktayız. Ama geçen zaman içinde, bizimkine benzeyen bir devrimci gelişmeyi Pakistan, İran, Endonezya, Malezya ve birçok müslüman Afrika ülkesinde de gördük. Şimdilerde ise İslami tutuculuğun kalesi olan Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri ve Afganistan gibi yerlerde bile, çok kökten değişikliklerin habercilerini hergün görmekteyiz. Batı emperyalistlerinin etkisinden kaçan her ülke, demokratlaşıp, ileri atılmaktadır. “Emperyalizm en gerici güçtür” tahlili, bu konuda en geçerli yaklaşımdır. El Kaida, İŞİD, ilk Taliban, Feto örgütlenmesi, Furkan vakfı, ya da diğer müslüman topraklarındaki en gerici örgütlenmeler, hep emperyalistlerin parası ve yardımları ile var olabildiler. Hangi ülke elini Batı’dan çekti ise, kendi halkına bu gerici tarikatlar ve benzeri örgütlenmelerden kurtulma şansını da yaratmış oldu.

EMPERYALİST TASALLUT ALTINDA BESLENEN GERİCİLİK VE TUTUCULUK

İnsanlık, politik konularda oldukça tecrübeli bir duruma geldi, bu geçen ikibin senede. Dolayısı ile Avrasya merkezli medeniyet, başarılı bir şekilde, tüm insanlığın önderliği haline gelirse, ve eğer emperyalizmin buradaki parmakları kırılırsa, İslam dünyası kolaylıkla içindeki aşırı ve ortaçağa ait unsurları temizleyip yeni bir Rönesans dönemine girecektir. Daha şimdiden, bunun işaretleri her ülkede görülmektedir.
Türkiye, Pakistan, Hindistan, Malezya, Endonezya, Orta Asya’daki Türk devletleri ve Rusya’daki Müslüman topluluklar, her alanda mucizeler yaratmaktadır. Microsoft’un, Amazon’un, Tesla’nın, Nasa’nın, Meta’nın, Mercedes’in ve başka binlerce şirketin en aşağıdaki programcılarından en üst düzeydeki yöneticilerine kadar bu ülkelerden gelen binlerce genç insan, Batı medeniyetinin teknoloji liderliğini oluşturdular. Buna, daha ilk günlerinde, Silikon vadisinde beş senesini harcamış ve bu süreci başından beri yaşamış olan biri olarak, şahsen de şahit olmuş durumdayız.

UKRAYNA’DA OLUP BİTENLER AVRASYA ÇAĞININ BAŞLANGIÇ IŞIĞIDIR

İslam’ın kültürel ve teolojik alandaki Rönesansı da, zaten bir yüzyıldır kendisini hissetirecek derecede ortalardadır. En büyük sorunu, emperyalist ve oryantalist saldırı altında, İslam aydınlarının bağımsızlıklarını koruyamamalarıdır. Düşünün ki, İslam ülkelerinin büyük çoğunluğunda, emperyalist Batı’nın manipüle ettiği ve gericiliklerini destekledikleri iktidarlar mevcuttur. Bir kez bu Batı tasallutundan kurtulursa, bu toplumlara bir taze hava gelecek ve daha toleranslı politikalar altında İslamın hemen her alanında, çağdaş ve ileriye yönelik atılımlar yapılabilecektir. Zaten bu da, İslamın daha doğuş yıllarından tüm insanlığa kalan bir mirasıdır. Ve bunun gelecekteki çok başarılı ürünlerini, çok kısa zamanda görmek mümkün olacaktır. O zaman şunu kolaylıkla söyleyebiliriz: Bugün, gerek Ukrayna operasyonu ile, gerekse tüm dünyada şahit olduğumuz krizler, aslında tüm Avrasya insanı için, önümüzdeki aydınlık ve heyecanlı günlerin bir şafak vaktidir ve bir doğum sancısıdır. Hatta bu, Batı dünyasının “medeniyet cenderesinde” tıkanıp kalmış Avrupalı ve Amerikalı insanlık için de, çağdaş dünyanın sunabileceği tek(!) çözüm olacaktır. Elbette önümüzdeki yüzyıllarda, medeniyet Avrasya’daki zamanını doldurup dünyanın başka köşelerine göç etmeye karar verebilir. Ama bugünün dünyasının bize sağladığı veriler ve her yerde olup-biten her şey, bize Avrasya’nın, hem de çok yakında Batı’nın yerini alıp, onun birikimi üzerine ekledikleri ile dünyaya kendi rengini vereceğini müjdelemektedir.