Medrese yalanları üzerine (4) -(TAMAMI)

Yeni Şafak gazetesi (6,7,8 Mart 2013) derin âlim sandığı ya da öyle yutturmak istediği Meleleri takdim ederken (6 Mart) “Güneydoğu’da İslami ilimlerle eğitilerek her dönem şiddetten uzak tutmayı başaran medreseler, kapılarını Yeni Şafak’a açtı. Bölgenin sözü dinlenir âlimleri meleler suskunlukların son vermekte kararlı” diye yazıyor.

Bunu yazan kimse ya süzme cahil ya da kaşarlı bir yalancı. Osmanlı döneminde medrese öğrencileri (suhte, suhteler) ülkenin başına bela olmuş, çiftbozan leventlerle bir olup devlete isyan ederek Celali İsyanları çıkartmış bir güruhtur.

Daha önce, birkaç yüzyıl Osmanlı’nın başına bela ve geri kalıp yıkılmasına sebep olan medrese öğrencilerinden söz etmiş ve Prof.Dr. Mustafa Akdağ’ın kitaplarını tavsiye etmiştim.

“Mele”, “Molla”nın Kürtçesi. AKP Hükümeti’nin şimdilerde bokunda mavi boncuk aranıp imdada çağırdığı bu meleler, beyler, tarikat şeyhleri, âyan, eşraf ve benzerleriyle birlikte Kürt halkının sömürüye açık geri kalmışlığının en önemli katkı maddesidir. Meleler, din (aslında hurafeler) aracılığıyla Kürtleri yerel ve yöresel beylere ve bunlar aracılıyla Osmanlı’ya kul eden asalak ve sülüklerdir. Kürt halkının gelişmesi yönünde herhangi bir katkıda bulunmadıkları gibi, haydutluk ve soygunculuğu meslek haline getirmelerin en önemli etkenidirler.

Molla (Mele) sınıfı ile ilgili olarak okuyacağınız bilgiler, gerçekte mollaların yüzde 99’una kesinlikle uymaz.

***

[Molla, (Farsça) İslamî ilâhiyat ve dinî yasa (fıkıh) üzerine eğitim almış din bilginidir. Arapça’da efendi, sahip gibi anlamlara gelen mevla (Arapça) kelimesinden türetilmiştir. İslam dünyasının büyük bölümlerinde, İran, Bosna-Hersek, Afganistan, Orta Asya ve Hindistan’da, molla adı yerel İslamî Dinî liderlere ve cemaat liderlerine verilir. Molla terimi, İslam dünyasında öncelikle din âlimlerine ait bir saygı terimi olarak anlaşılır. Eğitimli bir molla (Demek ki eğitimli olmayanları da varmış. Ö.İ.) İslami Eğitimleri ve İslami kanun ilmini, yani fıkıh ilmini almalıdır. Dinî eğitim, mollalık mevkiinin temel prensibidir. Osmanlı Devleti’nde mollalar medreselerde eğitim almışlardı. Tasavvufî konular çevresinde toplanmış tarikatlarda mollalar yetiştirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra medreseler kapanmış, mollalık ünvanı kaldırılmıştır. İran’da ise mollalık Şiî Mezhebi üzerine verilen eğitimle sürdürülmektedir. Molla ünvanı almış bir çok insan, Osmanlı Devleti’nde önemli görevler almıştır. Bu görevlerin an başında Şeyhülislamlık gelir. Molla Gürâni, Molla Hüsrev, Molla Yegan, Molla Şemsettin Fenari gibi molla ünvanına sahip kişiler, Osmanlı Devleti’nde şeyhülislamlık görevini üstlenmişlerdir. Sait Molla ise Şûra-i Devlet üyesi, Adalet Bakanlığı Müsteşarı görevini almıştır. Mollalar, İslam Hukuku (fıkıh), kelam, tasavvuf, sünnet, hadis, şeriye gibi ilimler üzerine fetva verebilirler. Kadılık yapabilirler. Birçok tarikatın kurucusu ve liderleri mollalar olmuştur. Günümüzde mollalık, İran, Afganistan, Pakistan, Hindistan gibi ülkeler devam ettirilmektedir. Türkiye’de ise Lâkap ve Unvanların Kaldırılması Hakkındaki Kanun ile mollalık ünvanı kaldırılmıştır.] (Vikipedi)

***

Medreseler ve mezunlarının oluşturduğu ilmiye sınıfının şer ve fesat yuvası olduğunu, sadece Türkiye Cumhuriyeti görüp gerekli yasal önlemleri aldığı için, İslam dünyasında sadece Türk toplumu çağı bir ucundan yakalamak şansına kavuştu. Aydın din adamı yetiştirmek için imam-hatip okulları, yüksek İslam enstitüleri ve ilahiyat fakülteleri kurup açan Cumhuriyet’in bu alanda başarılı olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil. Demek ki İslam’ın yapısında ve örgütünde çağdaşlaşmayı engelleyici bir virüs var. Nedir bu virüs?

1. İslam’ın peygamberi son peygamberdir ve ondan sonra peygamber gelmeyecektir.

2. Kuran-ı Kerim son kutsal kitaptır, ondan sonra Kitap inmeyecektir.

3. Kuran’da geçmiş ve gelecek her türlü bilgi mevcuttur.

4. Bu nedenle, İslam dinlerin en mükemmelidir; Müslüman en gelişmiş insandır.

Müslüman toplumların ve Müslüman insanın gelişmemesine, geri kalmasına yol açan virüs budur işte. Bu dört gerekçe olduğuna göre, Müslüman’ın aklını kullanmasına, kuşku duymasına gerek ve neden yoktur; onun efendi olması ve öyle kalması için inançlı olması yeter.

***

Efendi ağalar! Matematik, fizik, kimya, geometri, biyoloji, felsefe okuyan Harbiye ve Bahriye kökenli askeriye ile bunları semtine uğratmayıp sadece “din” okuyan medresenin çelişkisinin gerçek nedenleri ilk üç yazıda anımsadık. Çağdaşlaşan askeriye ile ortaçağa demir atmış kalan ilmiyenin çelişmemesi elbette olanaksızdı. Zaten askeriyeye batılı çağdaş eğitimin girmesiyle Osmanlı toplumu ikiye bölündü. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ikiye bölünmüş bir toplum miras kaldı. İslamcıların, İkinci Cumhuriyetçilerin ve fantirifitton entellerin “köklerinden kopmak” dedikleri, işte dört ayak üzerinde yürürken iki ayağı üzerine kalkma eylemidir. Kanserli uru kesip atarlar. Cumhuriyet bunu yapmıştır, ancak kanserin metastas yapmasına engel olamamıştır. (Devam edecek)