Medya özgür olursa?-(TAMAMI)

Son yaşamakta olduğumuz ULUSAL KANAL ve AYDINLIK baskınları bir kez daha kanıtlamıştır ki: “Basının yeni adıyla medyanın özgür olmadığı ülkelerde demokrasinin ileriliğinden de, çağdaşlığından da söz edilemez.”


Türkiye’de basın özgürlüğü ne zaman tartışılmaya başlansa, geçmişi yaşayan ve genç yaşımda "Ankara Hilton" namıyla anılan cezaevini bir çok kez ziyaret etmiş, Menderes Bulvarı adını alan o 400 metrelik koridoru Tanrı'nın her günü tam 40 kez yürümüş hapishane deyimiyle “Volta atmış” sayılarını unuttuğum nice kader mahkumuyla dertleşmiş bir olarak söyleyeyim ki; Hapishane yaşamı düşünen adam için bir azap yuvasından başka bir anlam taşımaz. Askerlikte tezkere beklentiniz vardır, hastalıkta birgün sağlığınıza kavuşup yuvanıza dönmeniz olanağı olabilir ama, nedenini kendinizin bile anlamakta güçlük çektiğiniz bir tutukluluk süresinin ne zaman biteceğini bilmemeniz azapların en büyüğüdür. Çin işkencesinden beter bir ruh halinin iç dünyanızda meydana getireceği bu insafsız bu hukuk tanımaz işkence, yapanların yanına kar kalmaz ama, insanı isyana sevk eder. Hele bir de meslektaşlarınız arkanızda değilse, onlar yatlarında ağızlarında puro, önlerinde viski şişeleri vatanı kurtaracak nutuklar atıyorlarsa!
Bereket 1960 öncesi iktidar bu denli insafsız değildi. Bereket güvenilen TSK bir sabah kapıya dayandı ve bizleri özgürlüğümüze kavuşturdu. O gün; artık bir daha böyle özgürlüksüz günler olmayacak zannetmiştim. Yanılmışım.


Talleyran demiş ti ki: “Bir cinayet affedilir ama, bir hata asla”


İşte şu günlerde 1960'dan tam 51 yıl sonra bir kez daha anlıyorum ki, siyasetçiler için gözden uzak tutulmaması gerek bir Talleyran’ın yıllarca önce söylediği ve söz gerçeğin ta kendisidir. Ben Ankara Hilton’a atıldığımda 23 yaşındaydım. 27 Mayıs ‘ta beni kurtaran TSK’ya ömür boyu şükran borcum vardır.
Yasalar işlemiyor, yargı siyasallaşmışsa, TSK ezik ve 274'den fazla yüksek rütbeli subayı da aynı Çin işkencesine maruzsa onların ruh hali kim bilir ne halde ve onları koruyacak bir kurum da artık yok.


Yaşamının yok olan 11 yılı

Haberi Bodrum'da öğrendiğimde Doğu Perinçek'in bir bilim adamı olan oğlu Mehmet Perinçek tutuklanmıştı. Yanında bir siyasi partinin genel başkanvekili, 2 genel başkan yardımcısı, Ulusal Kanal'ın Genel Yayın Müdürü Turan Özlü ve tümü 10 kişiyi bulan Aydınlık ve Ulusal Kanal muhabirleri de vardı. Hemen yaşamının 11 yılını hapishanelerde geçirmiş Doğu Perinçek’in eşi Şule Perinçek’i aradım ve inanın ne diyeceğimi şaşırdım. Bereket deneyimli Şule Perinçek çok metin şöyle diyordu:


“-5yıl sonra ilk kez torunlarımı alıp bir deniz kıyısına gitmiştim!” İçimin acıdığını gençlik günlerimi anımsadım. Koşullar farklı umutlar farklı, tutukluluk yargısız infaz değildi.


Bir adam, bir siyasi parti lideri nasıl olur da tam 4 yıldır tutuklu yapılır. Bu ülkede bir maddelik bir yasayı çıkartacak ana muhalefet ve onun ipe sapa gelmez uygulamalar peşinde olsa da bu işi ciddiye alacak genel başkanı yok mu?


İki milletvekilini Meclis'e sokmak için önce tükürük atar gibi yapan, yemin boykotuna giren sonra tükürüğünü yalayan o adam ne iş yapar? Peki hadi ondan vazgeçtik. Açlık grevine başlayan koca bir partinin durumu onu hiç mi ilgilendirmez. Eğer o zat-ı muhterem isteseydi, kollarını 12 Eylül’den önce sadece iki kişiye değil, tüm hapishanedeki gazetecilere fikir adamlarına açardı.


"O bir rastlantı sonu geldi" diyelim. Peki onun gelişine destek olanlar, neden gerekeni yapmazlar. Hiç değilse toplu halde Silivri ve Hasdal’ı ziyaretten korkarlar?


Biz 1960'dan önce- Ülkü Arman ve Beyhan Cekçi- Ankara Hiltondayken, İsmet Paşa da Ecevit de rahmetli Suphi Baykam, ziyarete gelmişlerdi. Tüm basın başta Çetin Altan ve İlhami Soysal ve tüm gazeteler sütunlarını boş bırakmışlardı. Nerede o Milliyet, Nerede o Akşam, nerede o Hürriyet, nerede o eski gazeteciler? Hiç biri olayı önemsemiyor.


Şimdi tutuklananlar neyi bekleyecekler? İlle terörün başının affını mı bekleyecekler? Bu arada Can Dündar’a bu sütundan teşekkür ediyorum. Bizim yaşımızdaki Cumhuriyetin 2. kuşak bu olayları içine sindiremiyor. Üzülüyoruz ama yazmaktan başka ne topumuz ne tüfeğimiz var ki mücadele edelim.
Ey! Uzun yıllardır “Yargı çözer” diyenler, ey bu ülkenin sağlam güçleri neden susuyorsunuz?Tek sesli medya ile demokrasi yaşar mı?


Demirel’in böyle anlarda söylediği bir sözü vardı. Şimdi onun da sesi soluğu çıkmıyor ama:”Siyaset boşluk kaldırmaz. O boşluğu birileri doldurur” Onun bana söylediği bir sözü daha vardı:


“Cumhuriyet tehlikeye düştüğünde sahip çıkanlar olacaktır” derdi.


Sayın Cumhurbaşkanım hala tehlike yok mu?


Kim Cumhuriyete sahip çıkacak? Kendi arkadaşlarına bile sahip çıkmayanlar mı?