Mehmetçik Türkü Söylüyor

Çıkmış yücesine türkü söylüyor,

Korkmayın, sakınmayın, verin kendinizi.

Kimdir böyle ciğerinden söyleyen?

Etek sarı sen etekten sarısan, vay!

Işık arkları tarıyor dağın çiçekli yüzünü.

Akşam olur karanlığa kalırsan,

Asya büyüktür, cömerttir, verir özünü.

Mehmetçik türkü söylüyor,

Üç kağıtçı müsteşar karışıyor karanlığa:

Kimdir böyle imandan türkü yakan?

Devrilip gidiyor karanlığa Amerikan yandaşı.

Pancar kotası, pirinç kotası, aşk kotası,

Devrilip gidiyor uçuruma vatan kotası...

Mehmetçik türkü söylüyor:

Keklik gibi kanadımı süzmedim, gönül ey!

Karışıp gidiyor karanlığa komisyonlar,

Yıkılıyor bataklığa demokrasi terörü.

Karanlığa devriliyor stratejik refik, müttefik.

Mehmetçik türkü söylüyor durmadan,

Gömülüyor karanlığa NATO, Beyaz Saray,

Seçim kurulları, darphane, oy sandıkları.

Mehmetçik türkü söylüyor:

Saçım uzun bağlasınlar kolumu, aman!

Mehmetçik türkü söylüyor:

Allı turnam bizim ele varırsan, şeker söyle.

Karanlığa yıkılıyor küresel sermaye,

Radar üsleri, füze bataryaları, büyük elçiler.

Azrail'e can vermezdim, ah ulan!

İstihbarat merkezleri, örtülü ödenekler,

Koyu karanlığa devriliyorlar art arta:

Kim varsa mübarek vatanın önüne çıkan,

Fetullahlar, danışmanlar, sözde generaller!

Fırtına davulları gök gürlemesiyle gürlüyor:

Yüce dağ başında bir garip mezar!

Kültürsüz bakanlığı tepe taklak ve millisiz eğitim,

Karışıyor karanlığa sahte barış komiteleri,

Makam arabaları, makam odaları tepe taklak.

Mehmetçik türkü söylüyor,

Ölüm ile ölümsüzlüğün türküsünü söylüyor.

Dağları duman aldı, bülbülü figan aldı...

Dayamış omzunu Amanoslar’a,

Seyrediyor oradan devrim coğrafyasını.

Mehmetçik türkü söylüyor:

Gafil gezme şaşkın, leyli leyli, leyli leyli!

Mehmetçik türkü söylüyor.

Dağ taş sussun, bozkır nefesini tutsun,

Mehmetçik türkü söylüyor, duyuyor musun?

Bir yar sevdim sütten ak, aydan parlak.

Patlıyor karanlığın derininden en büyük şafak.

Mehmetçik gözyaşını siliyor, usul usul:

Ya ben ağlamayım kimler ağlasın!

MEHMETÇİĞE MEKTUP

Canımdan aziz kardeşim Mehmetçik,

Sana bu mektubu yazıyorum sizin köyden,

Söğütlerin altındaki o küçük çeşmenin başında.

Senin sesinle şırıldayıp akıyor olukta su...

Konuşuyoruz destanlar içindeki ömrünü:

Sen varsın diye kalmıyor insanda ölüm korkusu,

Bizler dünkü çocuk, sense en az bin yaşında.

Yazıyorum bu mektubu sana, sizin evden,

Anam, babam, kardeşim Mehmetçik!

Oturmuşuz senin sevdiğin kahvaltı masasına.

Çayları doldurmuşuz, aramızdasın gene,

Çay kaşığının çın çın sesi geliyor mu kulağına?

Ne hoş gelir insana, bebeğin baba demesi.

Ekmeğimiz sıcak, başımız dik, kalbimiz demli,

Mehmetçik gözümün nuru, dizlerimin feri,

Yazıyorum bu mektubu beşikte yatan kuzunla,

Malazgirt'in bir ücra mecrasından…

Sen varsın diye, çayırda börtü böcek gönençli,

Seninle varlıklıyız o cihanda, bu cihanda.

Kalfam, ustabaşım, kutbum Mehmetçik,

Sizin atölyeden yazıyorum sana bu mektubu.

Toplandık bir araya, öğlen yemeğindeyiz,

Bölüştürdük ekmeğimizi, kara zeytinimizi,

Kurtuluş bekleyen esir tezgâhımızın üstünde,

Sen işin başındasın diye, çıraklar umutlu.

Baba oğlu, yeğenim, akam Mehmetçik,

Sana bu mektubu yazıyorum hasat zamanı,

Makinelerin feryadıyla, toprağın hasretiyle,

Duyuyor musun buğday başağının türküsünü?

Yazıyorum, şeker pancarının acı çığlığıyla:

Düşmüşüm elden ayaktan, kaldır beni!

Yerdeşim, toprağım, gülüm Mehmetçik,

Sana bu mektubu yazıyorum sizin kasabadan.

Halk pazarının içindeki çardak altındayız,

Az önce şiddetli, yeşil bir yağmur bastırdı da.

Yazıyorum bu mektubu portakal kasasında,

Yorgunluk kalmıyor insanda söz senden açılınca.

Silah arkadaşım, devrem, şehidim Mehmetçik!

Kocatepe’nin yamacına kurulu çadırda,

Yazıyorum bu mektubu şahadet naraları arasında.

Mustafa Kemal ile komutanlar gidip geliyor…

Büyük taarruzun planlandığı tahta masadayız,

Saatlerin tam şafak atma zamanında.

Yaz, diyor Ata, benden selam yaz Mehmetçiğe.

De ki dağ ölür, taş ölür, yaşayan baş ölür,

Demir çürür, dağlar erir, nehir kurur tükenir,

Bir Mehmet tükenmez, Mehmetçik ölümsüzdür!