'Memetçik Memet'
1978… “Nâzım Türküsü” plağında bir şarkı. Nâzım Hikmet’in “Mehmetçik Memet” şiirinden bestelenmiş. Zülfü Livaneli’yi meşhur eden “Nazım Türküsü” plağındaki 8 parçadan biri.
Güzel şarkı söyleyenler için birçok deyim var Türkçe’de, “içli söylemek”, “yanık söylemek veya yanık yanık okumak”, “yürekten söylemek”
Okumak da denir, özellikle Türk Sanat Müziği eserleri için söylenir. Bir de yanılmıyorsam uzun havalar için.
Livaneli “Memetçik Memeet” dedikçe düşünmeden edemiyorum, acaba ne kadar yürekten söylüyor?
İki yüz beliriyor karşıda yan yana.
Memet’in, Kartallı Kâzım’ın yüzü. “Kavgadan önce Kartal'da bahçıvan kavgadan sonra da Kartal'da bahçıvan olan Kâzım.
Bir diğer yüz, kenter, saçları pomadalı hatta ve “Konstantiyye Oteli”nde süit odada kalıyor. Ya da “Son Ada”da yalnız.
Cumhuriyet’le ve Türklükle hesaplaşma işini getiren Oğuz Atay’ın deyimiyle, “Disconnectus Erectus”….
Son röportajdan sonra bu iki yüz daha da belirginleşti.
Livaneli, Baykal’la ilgili tarihi birbirini tutmayan iddialar ortaya attıktan sonra, “Uzun lafın kısası, Ecevit, Baykal gibi insanlar sol filan değil, soldan hoşlanmayan, tipik Türk milliyetçileridir” diyor.
Livaneli devam ediyor “sol” tanımını yapmaya.
Röportajının başında söylediği “Artık çok az kişi olaya sınıfsal bakıyor. Kimlik, milliyet, inanç, etnisite, sınıf değerlerinin önüne geçti.” sözleri unutarak,
“Dolayısıyla bu tür kirli ilişkilere alet olmamak için geniş bir demokrasi ittifakı üzerinden yürümek, ilkeleri baz almak durumundayız. Türk ve Kürt solunun, kadın ve LGBTİ hareketlerinin, işçi sınıfının, ezilenlerin, yeşillerin asgari müşterekte bile olsa ortaklaşması” ifadelerini kullanıyor.
“BU PROJE HARİKA DOSTUM”
Livaneli’nin sınıftan anladığı, ABD’den fonlanan, EURO 2020’de stadyumlara dayatılan, büyükelçilik binalarına bayrakları asılan LGBTİ’nin işçi sınıfıyla buluşturulması herhalde.
Ya da şu meşhur küresel merkezlerden fonlanan Greenpeace’i Bel Karper işçileriyle, Adıyaman’da yol kapatan tütün üreticileriyle, traktörleriyle eylem yapan çiftçilerle buluşturmak. Anlaşılıyor ki Demokrasi Konferansı tam bir “Çılgın bir proje”
İşin bir de CHP tarihiyle yüzleşsin tarafı var elbette. Açılım süreçlerinde vatanseverlik diyene “Dersim”, “Cumhuriyet devrimi, aydınlanma” diyenlere “tek parti, tek tip” diye homurdananlar gibi Livaneli de İnönü, Ecevit, Baykal üzerinden böyle bir hesaplaşmaya girişiyor.
Neden çünkü, Ecevit de, Baykal da ABD projelerine ortak olmayı kabul etmedi de ondan. Biri “Casus belli”nin diğeri 1 Mart tezkeresinin bedelini ödedi. Her iki liderin eksiği, yanlışı tartışılır ancak, ABD merkezli tertiplerle karşılaştıkları kesindir.
Öte yandan CHP zaten “Dersim’le yüzleş”ti. Sayısız örneği var. Atatürk’ün partisi olmadıklarını her fırsatta dile getiriyorlar veya gösteriyorlar.
Peki Livaneli neden temcit pilavı gibi bu konuyu tekrar ısıtıp önümüze sürüyor?
Çünkü “Turkish Democracy Project”in kendisine bir alan açması lazım. Bu da ancak Atatürk devrimiyle ve milliyetçilikle, vatanseverlikle hesaplaşarak mümkün.
Bitirelim: Livaneli, Washington Elçileri’ne göz kırpıyor, “Neocon” sahnede büyük ya da küçük bir rolü hak ettiğini düşünüyor.
Şemsiyesi yeşil dolar(lar)...