Memleket sevdası ya da Yılmaz Özdil’in tanıklığı

Dante’nin İlahi Komedya’sının ardından Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarını okursanız bir ideaya ulaşabilirsiniz. Gene de kendinizle huzur bulmaz, yaşadığınız yere/zamana döner-siniz. Oralarda gezinirken tanrılar katında olup bitenlerle kahramanların öykülerine gıpta ettiğiniz de olur. 

Gören, duyan, uyaran, öfkelenen, yan tutan, kışkırtan tanrılar... Zaman zaman kendini kaderiyle baş başa bırakanlara suspus boyun eğen insanoğlunun yüzyıllardan beri süren yolculuğunda; yalan, desise, dolap çevirme, öç alma, hırsızlık, yıkım, savaş, elde etme, iktidar, güç gösterisi... Hep süregelmiş... Biri diğerine üst gelebilmek için çırpınıp durmuş... Belki de ele geçirmek insanın en temel güdüsü... Varlığını bununla kanıtlamak, eğrilerinin, yanlışlarının, aksaklıklarının bununla düzeltilebileceğini sanmak... 

Alkibiades, bir gün okul ziyaretine gider. Öğretmene, Homeros’un bir kitabını getirmesini ister. Ondan, “Yok” yanıtını alınca, dönüp yüzüne bir yumruk patlatır, şunu der: 

“Homerossuz bir okul olur mu?” 

Bu, bana, Montaigne’le ilgili bir anekdotu da hatırlatır: Ünlü denemecimiz demiş ki; Latince bilmeyene, iyi Fransızca konuşmayana ayıracak zamanım yok! 

Her iki deneyimi buluşturduğumuzda ister istemez “Biz neredeyiz peki” diye bir soru gelir insanın aklına. Yurt ve okuma sevgimiz nasıldır, neyle ölçebiliriz bunu...Ya vicdan duygumuz nerededir? 

Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda kitabını okuyordum Yılmaz Özdil’in. O, vicdan duygusuyla yazan biridir. Gören, duyan, hisseden biri olmanın “güç” olduğu bir zamanda yazmak zordur... Gülerek, gülümseterek, iç burkarak okutan biri olmak ise daha da zor. Ama bunu alt eden birkaç kalemden biridir Özdil. 

Acı acı gülümseyerek şunu söylüyordum kendime: Memleket sevdasının ardındaki bir dolu insanın yalan-talan öyküsünü ne güzel de sıralamış, kayda geçmiş Özdil... Derken... Tam da yarılamışken kitabını, yayınevinden bir ileti düştü ekranıma: 

“Gazeteci-yazar Yılmaz Özdil’in kaleme aldığı ve ülkemiz okurlarına yayınevimizce ulaştırılan Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda adlı kitap, eski Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım tarafından dava konusu edildi. Yıldırım, kitapta kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle yazarımız Yılmaz Özdil ve yayınevimiz aleyhinde 20 bin liralık manevi tazminat davası açtı.” 

Bu ülkenin bir vatandaşı, bir okur olarak bu yaşananların/anlatılanların tanığı olmadığımı söyleyemem! Gördüm, duydum, konuştum...Üstelik yazarak da anlattım nasıl bir çürüme, yozlaşma içinde olduğumuzu. Ülkenin yıllardır ne tür yalanlarla yaşadığını... 

Bu ülkenin vicdanı kalemler/yazarlar gece gündüz durmadan yazıyorlar. Ötesi, geleceğe birer belge bırakıyorlar. 

Dante, belki alegori yapıyordu! Ama değildi, çağ öylesine kararmıştı ki; siyasal yozlaşma, kilisenin egemenliği, dinin siyaseti burgacına alması, yolsuzluklar, hırsızlıklar Floransa ve Roma arasındaki çatışma... Canı burnuna gelen Dante, alegoriye sığınarak önce Cehennemi yazdı, sonra Araf’ı ve Cennet’i de en sona bıraktı... 

Homeros ne yaptı peki? 

Akhalar, ilk haçlı ordusuydu kanımca! Zengin Troya’yı düşürmek, altınlarını ele geçirmek için bin bir desise yaratarak, tanrıları (dini deyin siz) yanlarına alarak düşürdüler kenti. İnsanın ilk düşüşü olmasa da; yalanla, desise ve kumpasla bir kentin düşüşüne, insan onurunun aşağılanmasına tanık oluruz destanında Homeros’un. 

Yılmaz Özdil belki bir “destan” yazmıyor. Ama çağına vicdan duygusuyla tanıklık ediyor. Memleket sevdası diyerek halkı aldatanlara, yalanlarıyla yaşayarak “politika” yapanlara ne çok çağrısı var onun.  

Buyurun, tanık mı istiyorsunuz sayın memleket sevdasından yorgun argın düşenler; Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda yaptığınız tüm kirli işlerin belgesi olarak ortada... Bu hem tarihe düşülmüş bir kayıttır, hem de memleket sevdasının ne yaman bir şey olduğunu anlatan ibret belgesidir.