Merkez sağ
Türkiye’de merkez sağ, 1950-1980 arasında üç sütun üzerinde yükseldi: hür teşebbüs (serbest piyasa ekonomisi), ABD-NATO’ya tam bağlılık (şiddetli anti-komünizm) ve popülizm (halk dalkavukluğu).
Sonuncusu, “halkın muhafazakâr değerleri”ne hitap ederek seçimlerde oy kazanmayı sağlıyordu ve askerlerin arada bir gösterdikleri sopayla Anayasa’daki “laisizm ilkesi”nin sınırları içinde tutulabiliyordu. Merkez sağın inişi, MNP-MSP-RP çizgisinin merkez sağdan sıyrılarak muhafazakâr oy deposuna sahip çıkmasıyla başladı.
12 Eylül’den sonra kurulan merkez sağ partilerin de başına aynı şey geldi. Harekete geçirdikleri, ittifak yaptıkları tarikatlar, cemaatler bu partilerin felaketi oldu, çökmelerine yol açtı.
Çok dramatik olayların yaşandığı uzun bir tarihi dönemden söz ediyoruz. DP’nin Türkçe ezan uygulamasını kaldırıp Ankara Radyosu’nda Kuran okutmasıyla başladı; 12 Mart darbesinden sonra General Muhsin Batur’un Cenevre’de Erbakan’la buluşup onu siyasi parti kurmaya (komünizme ve AP’ye karşı) davet etmesiyle sürdü; 12 Eylül’den sonra cuntanın memleketin bütün entelektüel/seküler birikiminin kökünü kazıyarak geliştirdiği Türk-İslam Sentezi’yle hız kazandı; yakın zamanda CHP’nin çarşafa altı oklu rozet takmasıyla çığırından çıktı vs.
ABD’nin Ortadoğu’ya saldırması, emperyalizmin “ılımlı İslam” arayışı, 28 Şubat’ın başarısızlığı, ekonomik kriz; bütün bunlar birleşerek merkez sağ ile merkez solun aynı anda çöküşüne ve AKP’nin yükselişine yol açtı.
TOPARLANMA ÇABASI
Özetle, merkez sağın üç sütunu yıkıldı, kalıntıları AKP’ye geçti. AKP, en marjinal İslamcı fikirleri merkez sağın geleneksel alanına taşıyarak seçimleri kazandı. Bugüne baktığımızda, 12 Eylül’ün Türk-İslam sentezinin Kürt-İslam sentezine dönüşmek üzere olduğunu, iktidar ve ana muhalefet partilerinin bu senteze göre siyasi vaziyet aldıklarını görüyoruz.
Merkez sağ şu son on iki yıl içinde pek çok kez toparlanmaya çalıştı. Partiler kuruldu, tarihi kökler arandı bulundu, fakat olmadı. Partilerden bazılarının genel başkanları kapıyı kilitleyip ikbal ve istikbal gördükleri AKP’ye iltihak ettiler. Fakat merkez sağcılar mücadeleyi sürdürdüler. İsmet Sezgin’in, bence de değerli biri olan Mehmet Ali Bayar’ı tanıtıp partisini ona devrettiği sırada başlatılan hareketi, Hüsamettin Cindoruk’un merkez sağı birleştirme gayretlerini, sonunda merkez sağcıların Tansu Çiller’in yalısının önünde “başımıza geç” diye topluca ağlaşmalarını ve daha pek çok girişimi hatırlayalım.
Her siyasi hareketin toplumda maddi/sınıfsal bir karşılığı vardır. Böyle bir karşılığı olmayan siyasi hareket sona erer ya da bir tür düşünce kulübüne dönüşerek zaman içinde sönümlenir. Marksizm bize bunu öğretmiştir.
ARİTMETİK DEĞİL İDEOLOJİK
Merkez sağın topluma yeniden sesini duyurması İşçi Partisi’nin öncülüğünde kurulan Milli Merkez’le gerçekleşti. Merkez sağcılar orada görüşlerini açıkladılar, Ulusal Kanal ve Aydınlık’ta AKP’ye yönelik eleştirilerini dile getirdiler. Sosyalist bir partinin merkez sağın toparlanmasına katkıda bulunması, onun sesini halka duyurması ilginç bir araştırma konusu olarak önümüzde duruyor.
Türkiye’de hem muhafazakâr, hem anti-emperyalist; söz gelimi özelleştirmeye karşı kamulaştırmayı savunan, aynı zamanda laisist, dolayısıyla AKP’ye kesinlikle karşı potansiyel merkez sağ kadrolar var mı? Herhalde var ki yeni bir merkez sağ parti kurmak istiyorlar. Seçim aritmetiğinden pek anlamadığım için bilemem. Belki de gerçekten partisini arayan muazzam bir görünmez merkez sağ seçmen kitlesi vardır
Önümüzdeki seçimlerde iktidar ve ana muhalefet partilerinin, Kürtlerin, Alevilerin ve muhafazakâr kitlenin oylarını almak için rekabet edecekleri görülüyor. Aynı tabana hitap edecekler. Seçimlerden sonra belki koalisyon hükümeti kurarlar. Bu rekabet Türkiye’yi Laik Cumhuriyet ve ulus-devlet anlayışından iyice uzaklaştıracaktır. Koalisyon kurarlarsa anayasayı değiştirecek meclis çoğunluğuna rahatlıkla ulaşırlar. “AKP tek başına yapamazsa, yanına CHP’yi veririz” girişimi çok belli oluyor. Bu iki parti arasında, konuşulan dil ve kullanılan terminoloji dışında hiçbir ideolojik fark kalmadı. Bu yüzden, laisizmi savunan herkesin, solcusuyla sağcısıyla tek bir cephede birleşmesi en azından bir denge sağlar.
Yaklaşan seçimlerde sorun, “aritmetik” değil, saf anlamda ideolojiktir.