Mersin kenti ve Yedinci Edebiyat Ödülü

1978 Ağustos ayıydı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, annesi (Efemiyanım Teyze), babası (Yorgo Amca), Ülker ve ben, İoanna'nın arabasıyla Yunanistan'a gitmiştik. Biz, Atina'ya gidip birkaç gün kalacak, sonra 30 Ağustos'ta, Yannis Ritsos ile, Sisam Adası'nın Karlovassi kasabasında buluşacaktık.

İoanna, önce Selanik'te Aristoteles Uluslararası Felsefe Toplantısı'na katılacak, sonra anna-babasını Atina'daki akrabalarının yanına götürecekti. Selanik'te ayrılacaktık.

İoanna, Selanik'teki toplantının açılış yemeğine bizi de davet ettirdi. Aristoteles, Halkidiki yarımadasında, Athos tepesi yakınlarındaki Stageira'da (Stagira) doğmuştu. Yemek yakınlardaki deniz kıyısında 5 yıldızlı lüks bir oteldeydi. Yemeği toplantının sponsoru olan Selanik Ticaret ve Sanayi Odası veriyordu. Yemekten önce Oda başkanı entelektüel bir hoş geldin konuşması yaptı. Dinlerken, 22 yıldır gitmediğim Mersin'i, bu toplantının orada yapıldığını düşünüyordum.

Mersin'e 1978'den 22 yıl sonra gittim, yani toplam 44 yıl sonra. Müzik Festivali işlerine karıştım. Gider-gelir oldum. 2006 yılında bir gece yarısı Ticaret ve Sanayi Odası'nın rahmetli başkanı Kadri Şaman ve Meclis Başkanı Faik Burakgazi ile oturuyorduk. "Abi Mersin'de bir Kent Edebiyat Ödülü kuralım mı?" dediler. İçim ve başım bir hoş oldu. Selanik'i düşündüm.

Ödül Ticaret ve Sanayi Odası'nın koruması altında kuruldu. İlk ödül 2007 yılında Nezihe Meriç'e, daha sonra da Tahsin Yücel, Osman Şahin, Latife Tekin, Leyla Erbil ve Ahmet Oktay'a verildi. 2013 yılı ödülü yarın Mersin'de Demir Özlü'ye verilecek. Geçen yıl Ahmet Oktay'a ödül verilirken Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şerafettin Aşut harika bir konuşma yapmıştı. Ulusal Burjuvazi'nin düşünsel duyarlılığını en yüksek düzeyde temsil eden bu entelektüel konuşmayı hep yayımlamayı düşündüm. Demek ki kısmet bugünmüş:

***

["Değerli konuklar,

Hepinizi şahsım ve Mersin Ticaret ve Sanayi Odası adına saygıyla selamlıyorum.

2007 yılında, bir kent adına konulan tek edebiyat ödülü olan MERSİN KENTİ EDEBİYAT ÖDÜLÜ'nün altıncısını gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz.

Mersin'i sanatla özdeştiren bu ödülle, yeni bir dünya yaratmaya çalışıyoruz. Bu yolculuğa başladığımız günden itibaren; bu vizyonu göremeyen, bu işin ruhunu anlayamayan, kendine yabancılaşmış bazı çevrelerce, bize hep şu söylendi: 'Sizler iş insanısınız, iş dünyasını temsil ediyorsunuz ama sürekli sizi eleştirenlere, sermayeyi kötüleyenlere, zenginleşmeyi olumsuz bir şey görenlere ve hatta sizleri kapitalist ve sömürücü olarak görenlere her yıl ödül veriyorsunuz.'

Değerli Dostlar,

Bu ifadelerin hiçbirine katılmadık ve inanmadık. Bizler iş dünyasının temsilcileri, bu toprakların çocukları olarak; Jakoben, tepeden inmeci veya seçkinci bir grup olmadık ki, böylesi yapay bir ayrıma inanalım... Bizler de bu coğrafyanın, bu iklimin çocuklarıyız.

Aynı kökten besleniyoruz. Biriz ve bütünüz. Bizler; padişahların, kralların, feodal elitlerin veya Avrupa kültüründeki burjuva sınıfların ailelerinden gelmedik.

Bu ülkenin topraklarını işleyen ırgatların, üretimini gerçekleştiren işçilerin, küçük esnafın, memurların çocuklarıyız. Bizler de, ödüller verdiğimiz değerli sanatçılarımızın karşı çıktığı ve başkaldırdığı; acımasızlıkların, adaletsizliklerin, sömürülerin, baskıların ve yoksulluğun içinden gelen insanlarız...

Yaşar Kemal'in, Fakir Baykurt'un, Orhan Kemal'in anlattığı acılar bizim de acılarımızdır...

Tahsin Yücel'in, Nezihe Meriç'in, Osman Şahin'in, Latife Tekin'in, Leyla Erbil'in yüzümüze vurduğu gerçekler, hepimizin gerçekleridir.

Ahmet Oktay'ın düşleri bizim de düşlerimiz ve gerçeklerimizdir. Bunun için biz, bir ve bütünüz. Bizi birbirimize bağlayan tutkal, aynı sosyal ve ahlaki değerler tutkalıdır.

Verdiğimiz ödüller işte bunların bir teşekkürüdür. Bu ödülleri, sanatçılarımız bizi övsün diye vermiyoruz. Yaptıklarımızı sadece takdir edenlere de vermiyoruz. Aksine, 'büyük yalanı' yüzümüze çarpanlara veriyoruz. Biz bu ödülleri sanatçılarımıza; yoldan çıktığımızda, bir tokat gibi uyarılarıyla, bizi tekrar doğru yola soktukları için veriyoruz. Biz bu ödülleri, adalet duygumuzu kaybettiğimizde, bizi sarsarak, tekrar kendimize getirdikleri için veriyoruz.

Bu büyük insanlara; düş kurmamıza ve düşten gerçeğe ulaşmamıza yardımcı oldukları için bu ödülleri veriyoruz. Çünkü; düş, gerçeğin ta kendisidir... Dışımızdaki dünyayı yaratan düşlerimizdir.... Ve biz neysek, dünya odur. Savaşlar, sömürüler, adaletsizlikler, belalar ve yoksulluk suçlu değildir.

Şikâyet ettiğimiz dünya, biz istediğimiz için böyledir.

Ve ancak, biz değişirsek değişecektir. Hiçbir güç dışımızdaki dünyayı değiştiremez.

Ancak, insan kendini düzeltirse, dünya da düzelecektir. Çünkü; en büyük devrim insanın kendisini değiştirmesidir.

İşte bugün Sayın Ahmet OKTAY'a; düş kurmamızı sağladığı ve içimizdeki devrimi yarattığı için bu ödülü veriyoruz. Sayın OKTAY'a; kendimizi değiştirmeden başka hiçbir şeyi düzeltemeyeceğimizi bize anlattığı için bu ödülü veriyoruz. Kendisine minnettarlığımızı sunuyoruz.

Değerli Konuklar,

Böylesi büyük sanatçıların ve söz ustalarının yanında bizim sözlerimiz ne derece değerli olabilir ki?.. Bunun için, izin verirseniz konuşmama, Sayın OKTAY'ın dizeleri ile değer katmak ve son vermek istiyorum...

KENDİ DÜŞLERİNİ ANLAT...

ÖTEKİNİN DÜŞLERİNİ DİNLE...

BAŞKA NASIL KURULUR YENİ BİR DÜNYA...

Sayın OKTAY! .... Var olun... Sizler var olun ki; Bizler de var olalım...

Saygılarımla."]

***

Benim, bundan 45 yıl önce Stagira'nın deniz kıyısındaki otelde hayal ettiğim konuşma işte bu türden bir konuşma idi. Mersin kentinin, Mersin toplumunun böylesine yüksek bir toplum ve sanat bilincine ulaştığını kanıtladığı için "Yeğenim" Şerafettin Aşut'a teşekkür ediyorum.