Milada tanık olmak! -(TAMAMI)

2000 yılından bu yana, Kürt isyanları ve bağımsızlık hareketleri konusunda hemen hemen her şeyi yazmış olduğum için, Abdullah Öcalan’ın “Mazlumların Özgürlük Newrozu Kutlu Olsun” başlıklı mektubunun okunduğu Diyarbakır şenliği üzerine yazı yazmayı düşünmüyordum.

Dansör ve dansözlerin büyük bir çoğunluğu yeni bir milattan söz ediyorlar. Öcalan’ın kendisi de “Yeni bir dönemin miladı” diyor. Tam anlamıyla “Gökten üç elma düşmüş” durumu.

Benim gibi çok partili ilk genel seçime, (1946) CHP’nin tek parti yönetiminin sona erip Demokrat Parti’nin iktidara gelişine, 27 Mayıs 1960 İhtilali’ne, Emekli Albay Talat Aydemir’in 22 Şubat 1962 ve 20 Mayıs 1963 tarihlerinde yaptığı darbe girişimine, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerine, 28 Şubat 1997 “Balans Ayarı”na ve AKP Restorasyon Dönemi’ne tanıklık etmiş bir faninin, “Milat” olarak adlandırılan bir tarihsel dönüm noktası karşısında suskun kalmaması gerektiğini düşündüm. Ayıp olmasın diye yazıyorum!

Sinek kaydı traş!

Abdullah Öcalan’ın mektubu, “danscı” yazıcılara ve konuşmacılara bakılırsa çok etkili olmuş. Neredeyse Mustafa Kemal Paşa’nın Söylevi’yle yarıştıracaklar:

Bir kapıkulunun iddiasına göre: Türkiye’nin iki başarılı siyasi oluşumu olan, AKP ile Kürt Hareketi anlaşmış; Abdullah Öcalan silahları susturmuş; silahlı direnişin bittiğini, demokratik siyasetin başladığını ilan etmiş...Yani “Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine” durumu.

Gerçekler

Oysa anadan doğma budala, kanmaya ve masal dinlemeye hevesli olmayanlar, Abdullah Öcalan’ın cümlerinin derin yapısındaki anlamları, kerpetenle sökmeden anlayabilirler:

Öcalan: “Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler, baskıcı, inkârcı anlayışlar, Arabî, Türkî, Farsî, Kürdî toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara sunî problemlere gark etmeye çalışmıştır.”

Gerçek: Bölgede 3000 yıllık devlet geleneğine sahip Farsları bir yana bırakalım. Arap milliyetçiliği, ister emperyalist kışkırtmalarla, ister iç dinamikler sonucu olsun, Osmanlı devletine karşı ayaklanmış kendi devletlerini kurmak istemiştir. Öcalan’n eleştiri hedefi bir ulusal devlet olan modern Türkiye Cumhuriyeti’dir. Eleştirinin nedenini aşağıda göreceğiz.

Öcalan: “Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim kavgamız ezilmişliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa, her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur.”

Gerçek: 1804 yılında Baban Aşireti ayaklanmasıyla başlayıp PKK’ya kadar gelen 34 Kürt aşiret ayaklanmalarının amacı bağımsız devlet kurmaktı. Kürtlerin geri bırakılmışlığının nedeni Türkiye Cumhuriyeti ulus devleti değildir. Öcalan’ın şikayet ettiği baskı ve ezilme dönemi, Yavuz Sultan Selim’in İdris-i Bitlîsî’ veya Bitlisli İdris (d. 1452-57 - ö. 1520) ile 1514 yılında yaptığı anlaşma ile başlamıştır. Bütün kötülüğün kaynağı Bitlisli İdris’in Osmanlı’nın kanatları altında bölgede kurduğu feodal düzendedir. Bu nedenle, Abdullah Öcalan, Bitlisli İdris’ten başlayarak Kürtleri ezen işbirlikçi Kürt hanedanlarını, beylerini ve şeyhlerini eleştirerek konuşmaya başlamalıdır.

Öcalan: “Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz.”

Gerçek: Ortadoğu’da sınırlar değişecek ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devleti yerine, ulus devlet olmayan yeni ve karma bir devlet kurulacak; Erdoğan Başkan ve kabul ederse, Öcalan Başkan Yardımcısı olacak. Böyle bir kahya devlete de bölge cehennemin kapısında zebani durmak yaraşır.

Öcalan: “Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır. Gerçek anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkâr, red, zorla asimilasyon ve imha yoktur, olmamalıdır.”

Gerçek: Kürtler, Osmanlı egemenliğine girinceye kadar, Müslüman Emevilerin, Abbasilerin, Memlüklerin, Selçukilerin egemenliği altında yaşamıştır. Arap milliyetçiliğinin egemen olduğu yüzyıllar boyunca Kürtlere karşı herhangi bir “kardeşlik” söz konusu değildir. İslam Bayrağı, Arap milliyetçiliğinin, Arap dilinin egemenliğinin bayrağıdır. Öcalan ve Erdoğan, yeni dönemde, böyle bir egemenliğe razı olabilirler. Ama buna en büyük engel, “Arap” egemenliğine son vermeyi amaçlamış olan devrimci Türkiye Cumhuriyeti olacaktır.

Öcalan: “Çanakkale’de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler; Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yapmışlar, 1920 meclisini birlikte açmışlardır.”

Gerçek: Bu iddianın gerçekle hiçbir ilişkisi yoktur. Çanakkale Savaşı’nı Osmanlı devleti halkı (halkları) yapmıştır. Kurtuluş Savaşı’nı Osmanlı devletinden kopan Anadolu halkı ve 1821’den itibaren Anadolu’ya göçen Balkan ve Rumeli muhacirleri ile Kafkasya muhacirleri birlikte yapmıştır. İşe etnisite girecek ise, ötekilere (Lazlara, Çerkeslere, Balkan Muhacirlerine ve ötekilere) ayrımcılık ve haksızlık yapılmaktadır. Kürtlerin payı, adları anılmayan etnik toplulukların payından fazla değildir. Meclis’i de sadece Türkler ve Kürtler açmamıştır. 1919’dan itibaren Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkan Kürt isyanları, böyle bir iddiayı boşa çıkartır.

Gözden kaçan gerçek

Ayaklanmanın başından itibaren bağımsızlık isteyen Kürt hareketi, “Anadilde öğretim” talebini ne yapmıştır?

Anadilde öğretim üniter devlette mümkün değil. Ayrılıkçı Kürt hareketi, bu hedefinden vazgeçmiş ise, 1984’ten bu yana boş yere kan dökmüş olmayacak mı? Anadilde öğretim konusunda AKP Hükümeti ile anlaşmadan, ortak gelecek nasıl kurulacaktır?

Tek çözüm var: Kürt özerk bölgesi ya da federasyon.