Milli Eğitim Bakanlığı'nın ders kitapları

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi'nin ders kitapları üzerine yaptığı toplantılara sağ olsunlar beni de çağırdılar. Benim açımdan da son zamanlarda katıldığım en yararlı toplantılardandı. Bu yaşta eğitim konusunda hâlâ bir şeyler öğrenebileceğimi buradaki değerli arkadaşları yakından tanıyınca anladım. Aydın, benim tanımıma göre, karşısında dil yanlışı yapmaktan çekindiğimiz insandır. Öğretmen de böyle tanımlanmalı bana göre; karşısında dil yanlışı yapmaktan çekindiğimiz insandır öğretmen. Bu nedenle buradaki yöneticilerin Türkçeye ayrı bir ilgisi vardır, bunu daha önceki dekanımız Sayın Prof. Dr. Gönül Akçamete'de gördüm, şimdi onun yerini alan Sayın Dekan Prof. Dr. Ayşe İlhan Çakır da aynı geleneği sürdürüyor, Türkçenin önemini çok iyi biliyor. Bu dersleri diğer fakültelerin tersine, uzaktan eğitim rezaletinden kurtarması bunun somut bir örneği. Bana göre kutlanacak bir iş yaptı Sayın Çakır. Umarım öteki fakülteler de bu konuda Eğitim Bilimleri'ni örnek alırlar. Aydın, karşısında dil yanlışı yapmaktan çekindiğimiz insandır, her fakülte dekanı bunu bilmeli, Türkçe derslerini fakültesinde gereksiz bir işmiş gibi görmemeli, görmemeliydiler. (Bu ayrı bir yazı konusu.)

Eğitim Bilimleri Fakültesi'nde ders kitapları üzerine yaklaşık iki ay süren toplantıları gene fakültenin değerli bir öğretim üyesi Prof. Dr. Dilek Gözütok yönetti. Sayın Gözütok ders kitapları konusunda epey kafa yormuş, emek vermiş. Çocuklarımıza daha güzel kitaplar verilmesi için çırpınıp duruyor, umarım ilgililer bu değerli bilim insanına kulak verirler. Keşke Milli Eğitim'den de bir yetkili bu toplantıları izlese, ortaya çıkan görüşleri, eleştirileri ilgililere iletseydi.

Bir yıl kadar görev yaptığım Talim Terbiye Kurulu'nu bir parça tanıdım, AKP'nin o kurulu ne hale getireceğini yakından görmüştüm. Bunun acı sonuçlarından birini de yazık ki ders kitaplarında gördük. AKP ders kitapları konusunda önce rekabeti kaldırdı, sözde bir rekabet var gibi görünse de yok... Bu anlayış yıkılmazsa, her derste tek kitaba yönelirsek, çocuklarımıza iyi kitap vermek bana göre hayal.

Kitap yazarları öncelikle Türkçeyi bilmiyorlar, yazı deneyimleri yok, son derece acemi bir anlatımları var. Ayrı yazılacak "-de"yi bile bilmiyorlar. Seçtikleri metinler zevksiz, edebiyatı iyi izlemiyorlar. Genellikle belli yazarlar, kendi anlayışlarına uygun yazarlar karışımıza çıkıyor. Çoğunun adı sanı yok.

Öncelikle küçücük çocukların eline verilecek kitaplarda "hobi", "performans" gibi sözcüklerin bir yeri olmamalı. Beş-altı yaşındaki çocuğun ne hobisi olabilir ki? "Alıştırma" sözcüğünün yerini bile "etkinlik" almış, her şey etkinlik olarak anlatılıyor. Çocuklara sözcükler veriliyor, "Anlamlarını tahmin edin?" deniliyor? Maç tahmini mi bu? Yazarlar "tahmin" sözcüğünü bile doğru yerde kullanamıyorlar. Mektup iletilmez, gönderilir. "Davranış" ile "kural" birbirine karıştırılıyor. Kafiyeli her söz "tekerleme" sayılıyor. Metinler yanlışlarla dolu, yazarlar daha "ama" gibi sıradan sözcükleri bile doğru kullanamıyorlar: "Sözünü ettiğimiz kirpi sesini çok severdi. Ama bugün sesi kendisine daha güzel gelmişti." Metinlerde tekrar yanlışları çok: "... son provasını yaptı. Ardından güzel bir banyo yaptı." Şu dizelerle mi şiir sevdirilecek çocuklarımıza: "kaymak dolu bağı beli." Şu şiire bakın siz, evlere şenlik!

İşin en acı yanı da, bu kitaplarda çok sınırlı yer bulabilen yurt sevgisi gibi ulusal değerler ise, mahkeme kararlarıyla girebilmiş.