Milli eğitim nereye gidiyor

2002 yılında Talim Terbiye Kurulu üyesi olarak kısa bir süre Millî Eğitim’de görev aldım. Önce bu göreve nasıl getirildiğimden söz edeyim: Benden dil konusunda bir konferans istemişlerdi. Başta Millî Eğitim Bakanı Sayın M. Bostancıoğlu olmak üzere, eğitimin ileri gelen yöneticileri en önde dinleyiciler arasındaydılar. İyi hazırlanmıştım, iyi bir konferans oldu.
Beni dinledikten sonra Bostancıoğlu, bürokratlarına, “Bu arkadaştan yararlanın!” demiş. Ertesi gün bakanlıktan iki yerden arandım. Bir değil, iki görev birden verdiler. Hem Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği, hem de yayın kurulunda görev yapacağım. Rektörlükten soruşturup araştırmışlar da... Günlerim üniversiteden çok bakanlıkta geçiyordu. DSP iktidarının üçüncü yılında 14 kişilik Talim ve Terbiye Kuruluna daha iki ya da üç üye atanabilmiş. Böylesine ağır ve sağlam gidiyorlar. Devleti güvenecekleri insanlara teslim etmek istiyorlar. Üstelik bu atamaların nerdeyse hepsi vekâleten yapılmış. Bizi deneyecekler sınayacaklar, daha sonra asıl kadroya geçeceğiz.

KADINSIZ TERBİYE

Derken 2002 sonunda AKP geldi, DSP’ye bu fırsatı vermediler. Atamaların nasıl yapılacağını da gösterdiler. Liyakat şu bu hak getire... Örneğin, görevden aldıkları benim 23 kitabım ve doktoram var, yerime atadıklarının tek bir satır yazısına rastlamadım. Kısa bir süre bu insanlarla çalıştım. İncelediğimiz ders kitaplarıyla ilgili verdikleri raporlar evlere şenlik: İlkokul mezununun yapmayacağı hatalarla dolu... Bunların hepsinin de lafazanlıkta, laf avurtlamakta üstlerine yok. Kurulda, edebiyat konusundaki en uzun konuşmaları dinbilgisi uzmanından, din konusundaki en uzun konuşmaları matematik uzmanından, matematik konusundaki en uzun konuşmaları kimya uzmanından dinliyorsunuz... Böyle tuhaf bir kurul yarattılar. İki ayda on kişi birden atayarak, DSP’nin üç yılda üç kişi yerleştiremediği kurulu doldurdular. Aralarında tek bir kadın yok, kurulda kadın bırakmadılar. “Kadınsız terbiye” gibi manşetlerle basın üstlerine gidince alelacele bir kadın buldular. Önümüze gelen konular millî eğitimi bitirmeye yönelik... Her biri birer tarih olan okullar satılacak, kent dışında bir yerlere yeni okullar yapılacak. Yani eski okullar birer rant kurbanı olacak. İyi öğrenciler, seçme öğrenciler özel okullara gidecek, bunların parasını da devlet ödeyecek. Devlet eliyle birileri zengin edilecek.

ÜÇ AY BİLE ZOR

Kendi elimizle kendi okullarımızı bitirmemizi istiyorlar bizden. Ne yapacağımı düşünüp duruyorum. Asıl kadroya geçsem bu günkü aldığımın iki misli bir aylıkla emekli olup gidebileceğim. AKP hükümetinde uzaktan akraba bir bakan da var. Görüşsem işim olacak belki de. Ama gelin görün ki eğitimi bitirmek isteyen bir zihniyetle üç ay çalışmak bile zor. Eğitimdeki bu gidişi o günlerden biliyordum. Kaç bakan değişti, hâlâ MEB’le ilgili yazılanların çizilenlerin, şikâyetlerin sonu gelmiyor. Atatürkçü Düşünce Derneği’nden bir yazı aldım. Tokat’ta bir okula adı verilen zatımuhteremin, Nutuk’ta adı “Hain” olarak geçen, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in ve Rifat Börekçi’nin idamı için fetva veren, Kurtuluş’tan sonra yurtdışına kaçan Mustafa Sabri’nin bir sürü marifetleri sıralanıyor ADD yazısında. Okula adını verecek başka adam bulamamışlar demek ki...
Neyse, gelen tepkiler üzerine karar değişmiş. Eğitimdeki bu felaket sürdükçe “hendek” savaşlarından kurtulamayız, bunun için velilere çok iş düşüyor.