Milli Eğitimin 'denizci kültür'le sınavı

Geçmiş dönemlerde, okullarımızda verilen derslerde, “denizcilik, denizcilik tarihi ve denizci kültür” konularına yer verilmediğinden bahsetmiştim. Geçmişten günümüze gelelim… Sizce yeni nesilleri denizci kültürle tanıştırmadaki eksikliğimizin farkına varılmış ve probleme akılcı bir çözüm bulunmuş mudur? Ne dersiniz?

OKULLARDA DENİZCİLİĞİMİZLE İLGİLİ NE ÖĞRETİLİYOR?

Millî Eğitim Talim Terbiye Kurulu Başkanlığının müfredatlarına bakarsanız, denizcilik adına üzücü bir sonuçla karşı karşıya kalırsınız. Görkemli denizci geçmişimizle ilgili -denizcilik alanında mesleki ve teknik eğitim veren okullar dâhil- dişe dokunur bir şey bulamazsınız. Üstelik, 10. sınıf Tarih dersi müfredatında öğretmenlerimiz, “Osmanlı Devleti’nin öncelikli olarak bir kıta (kara) gücü olduğunun vurgulanması” hususunda şartlandırılmış durumda. Yani, denizciliğimizle ilgili hiçbir şeyin anlatılmadığı yaygın millî eğitim sistemimizin ders programlarına göre, Osmanlı Devleti’nin gücünün ana kaynağı, Akdeniz havzasındaki deniz ticaret yollarına hâkimiyeti değil; Avrupa’nın içlerinde, Viyana civarlarına kilitlenen savaşlar silsilesi idi. Hâlbuki, Osmanlı Devleti, yarı-kapalı denizlere egemen olmayı başarmış bir süper güçtü ve bu gücünü denizcileşmiş olmasına borçluydu. Sömürgeci Batı, yarı-kapalı denizlerde tutmayı başardığı Osmanlı Devleti’ni kara savaşları ile oyalarken, hiçbir kıta (kara) gücünün durduramayacağı bir açık deniz gücüne dönüşmüştü. Daha açık anlatmam gerekirse, millî eğitim sistemimizin bize güç diye sunduğu kıtasallık, aslında Osmanlı Devleti’nin zayıflığıydı…

'TÜRK DENİZCİLİK TARİHİ' DENİZCİLİK FAKÜLTELERİNDE SEÇMELİ DERS

İlk ve orta öğretim okullarındaki eksikliğe rağmen, denizcilik eğitimi veren ve sayıları 26 olan yükseköğrenim kurumlarımızda mutlaka “denizcilik tarihimiz”le ilgili dersler verildiğini sanabilirsiniz. Aksine, buralarda verilen eğitimlerde de umulanı bulmak zor. Zira, topu topu 2 bin civarlarında öğrencisi bulunan denizcilik fakülte veya yüksek okullarında “denizcilik tarihi” dersleri “seçmeli” dersler arasında. Anlayacağınız, gemi işletmeciliği ile ilgili kapsamlı eğitimler verilen bu okullarda bile “denizci kültür” arka planda.

ÇOK DAR BİR ÇEVREYE SIKIŞAN 'DENİZ TARİHİ VE DENİZCİ KÜLTÜR'

Millî eğitimimizin bir eksiklik olarak görmediği “denizci kültür”, -ilginç ama- güçlü bir altyapı ile varlığını sürdürmeye devam ediyor. “Nereden geliyor bu değirmenin suyu?” diye sorabilirsiniz? Denizci kültür, Deniz Kuvvetleri için personel yetiştiren askerî okullarda yeni nesillere aktarıldı ve yaşatıldı. Bu sürecin en gözde halkası ise, 2000’li yıllarda FETÖ tarafından ele geçirildiği için 15 Temmuz’dan sonra kapatılmak zorunda kalınan Deniz Lisesi idi. Türk deniz subayları ve astsubayları, askerî okullardan “denizci kültür”le mayalandıktan sonra mezun olurlar, Türk denizciliğine özverili katkılar sağlarlar ve çocuk yaştaki yeni Türk denizcileri için birer rol model olma görevlerini tamamlamadan yaşama veda etmezler. Böylece “Türk denizcilik kültürü” köklü geçmişiyle ve yüzyıllardır titizlikle devam ettirilen gelenekleriyle geleceğe taşınmış olur. Bununla beraber, Deniz Lisesi’nin 6 yıldır süren kapalılık hâli, “denizci kültür”ün sağlıklı bir şekilde aktarılmasını güçleştiren önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Her yıl 150-200 öğrencisini küçük yaşta denizcileşmiş olarak Deniz Harp Okulu’na taşıyabilme potansiyeli olan ve 250 yıllık bir kökü bulunan bu “denizcilik okulu”nu tarihin derinliklerine gömmek olanaksızdır. Çünkü, bu okulun kurulmasına 1770 Çeşme Yenilgisi neden olmuştu. Sizce; Çeşme benzeri yeni bir ağır “başarısızlık” öyküsünün zorlamasına gerek kalmadan Deniz Lisesi’ni açmanın zamanı gelmedi mi?

OKULLARIMIZ ÖĞRETMİYORSA EMPERYALİST BATI BOŞLUĞU DOLDURUR

Mevcut durum, 942 yıl öncesine dayanan köklü denizci altyapımızın yavaş yavaş aşınmasına, ilginin zayıflamasına yol açabilecek niteliktedir. Bunun daha da ötesinde, asıl sorun, bilgi çarpıtma konusunda uzman olan emperyalizmin devreye girmesidir. Emperyalizm, her alanda olduğu gibi, sömüreceği milletlerin “denizci kültür”ünü yok etmek için uydurulmuş kaynaklar sunar. “Yepyeni bir şey buldum ve yazdım” anlayışıyla bu uydurma verilere balıklama atlayan bazı akademisyenler ise, emperyalizme -istemeden- aracılık ederler. Onların yazdıkları kitaplar yoluyla da rengârenk denizcilik tarihimiz yok edilmeye çalışılır.

Somut bir örnek vermek gerekirse; 2018 yılında ilk baskısını yapan akademik tabanlı bir kitap, 16.-18. yüzyıllar arasında Akdeniz’deki Türk denizcilerini anlatıyordu. Olağanüstü bir reklam çalışması ile tüm kitapçıların vitrinlerine taşınan bu kitabın yazarına göre satış miktarı, 100 bini aşmıştı. Kitapta yazılanlara göre: “1499’da Kemal Reis’in tasarladığı ve 26 topuyla döneminin ateş gücü en yüksek gemisi olan 'Göke' koskoca bir palavraydı; bu geminin özelliklerini anlatan Katip Çelebi ise bir şarlatandı; Avrupa kıyılarına dadanan Türk denizciler açgözlülükleri nedeniyle denizin dibini boylarken, Katolik denizcilerin kahramanlıkları dillere destandı; 1571-1587 yılları arasında 15 yıl Kaptan-ı Deryalık (Osmanlı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı) yapmış olan Kılıç Ali Paşa, 50 kelimeden daha fazla Türkçe öğrenememişti ve Habsburg ajanlarıyla içli dışlıydı; Türkler hiçbir zaman denizci olamamışken köleleştirdikleri Avrupalı denizciler sayesinde Akdeniz’de hak etmedikleri bir başarı kazanmışlardı; Barbaros’un Gazavatnâmesi bir propaganda kitabı olduğu için kaynak doküman olarak kullanılamazdı” falan filan… Özetlersek bir yığın zırva, Türk denizcilik tarihi olarak piyasaya sunuldu.

Asıl sorun, yazarın Türk tarih kaynaklarını yok sayması ve emperyalist Batı’nın uydurma kaynaklarını önceliklendirmesiydi. Batı’nın propaganda malzemesine dönüştüğü için nesnellikle hiçbir alakası kalmayan bu kitap, medyanın zorlamasıyla, çok sayıda okuyucuya ulaştı. Sonuçta, Türkiye, okullarda öğretilmeyen denizcilik tarihini, Türk karşıtı Batı’nın propaganda kaynaklarının bir derlemesi olan bir kitaptan öğrenmeye çalıştı; işin özü, yanlış bilgilerle donatıldı. Bahsettiğim kitabın yazarının kötü niyetli olduğunu sanmamakla birlikte; emperyalist Batı’nın çarpıtılmış ve uydurulmuş bilgileriyle dopdolu olan bu kitabın ve benzerlerinin denizciliğimizde onarılması güç yaralara yol açtığını da söylemeliyim.

Anlayacağınız, okul dünyamızdan kitap dünyamıza kadar her alan, “denizci kültür”ü tam ve doğru olarak öğretemeyecek durumda… Sizce, “denizci kültür”e sahip çıkılmazsa “emperyalizmin yozlaştırıcı etkisi”nden korunmak mümkün mü? Bence hayır… Gücünü denizlerden alan emperyalizm, Türkiye’nin denizlerde güçlenmesini hiçbir zaman istememiştir, istemeyecektir. Emperyalizmin Balyoz ve Ergenekon kumpasları ile en çok Deniz Kuvvetlerimizi hedef alması; FETÖ üzerinden öncelikle Deniz Kuvvetlerimizi ele geçirme çabası boşuna değildi ve son derece bilinçliydi. Eğri oturup doğru konuşalım: Türk milletinin emperyalizmle sonuç alıcı bir mücadele için gereksinimi olduğu hâlde bir türlü başaramadığı “denizcileşme devrimi”, yaşamsal bir gereksinimdir. “Denizcileşme devrimi”ne de, gençliğimize emperyalizmden beslenen kaynaklar yerine, denizciliği içselleştirmiş bir millî eğitim müfredatı sunarak başlamak zorundayız.