Milli infial
“İnfial” Arapça bir sözcük. Eskiden çok kullanılırdı. Öfkelenmek, içerlemek, gücenmek gibi anlamlar taşır. Benim gördüğüm ilk büyük infial Kıbrıs Mitingleri idi. Bunlar bir bakıma 1958’de hükümetin desteğiyle ülke çapında yapılan mitinglerin son halkasıydı. 1967’de Rum polisi Rauf Denktaş’ı gizlice adaya çıkarken tutuklamıştı. Sıhhiye’den Akay kavşağına kadar muazzam bir kitle infial hâlindeydi: “Kahpe İngiliz, Alçak Makaryos!” Böyle durumlarda gazeteler hemen manşeti çekerlerdi: Büyük İnfial!
Günümüzde infial “millî” olma vasfını kaybederek yerelleşti. Türkiye’nin bekasıyla ilgili hiçbir sorun infiale yol açmıyor. Fakat Suriyeli 14 yaşındaki çocuğa tecavüz edince ya da grup hâlinde Eczane’yi basıp eczacıyı dövünce mahalle çapında infial oluyor.
Ülkemizde “millî infial” gerektirecek en önemli durum Türk Ordusu’nun son bir iki yıl içinde geçirdiği dönüşümdür. Bu konuda dehşet verici iddialar var. Şahsen ben 2017 yılının Kasım ayında Sayın Reis’in Millî Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu Komutanlığı’nın 855 muvazzaf subay adayının mezuniyet töreninde söylediği şu sözleri okuduğumdan beri infial hâlindeyim: “Üniversite mezunları arasından alınan öğrencilerimize dört yılda verilen askerî eğitimin daha fazlası bir yıl içinde verilerek hepsi de vazifeye hazır hâle getirilmişlerdir” (Milliyet, 24.11.17). Dünya tarihinde böyle bir şey görülmüş müdür? Bugünün savaş koşullarında böyle bir şey olabilir mi?
Benzer haberlerin ardı arkası kesilmiyor. Daha geçenlerde Prof. Ümit Özdağ “Türk Ordusu’nda Neler Oluyor?” başlıklı yazısında (Yeniçağ, 07.10.18) vahim bir iddiada bulundu: “Ne yazık ki, Türk Ordusuna subay yetiştiren okullara yapılan kadro alımlarında açık bir şekilde partizanlık yapılmaktadır.” Sayın Özdağ yer ve zaman belirterek örnekler verdi. Genel Kurmay’dan bir tekzip, bir soruşturma, araştırma, fezleke, bir “millî infial” bekledim. Fakat hiç ses yok!
Prof. Özdağ, “SADAT’lıların olduğu sınav jürileri dışında, alınacak öğrencilerin isim listelerinin de saraydan geldiğine dair ciddî iddialar mevcut,” diye yazdı. “Sadece askerî okullara alınacak öğrencilerin isim listeleri Saray’dan gelmiyor. Askerî okullarda ders vermesi istenen emekli subayların isimleri de Saray’a onaya gidiyor ve onaylanmazsa reddediliyor.”
Bu arada Millî Savunma Üniversitesi’ne bağlı Deniz Harp Okulu’nun üçüncü ve dördüncü sınıflarına çeşitli fakültelerden yatay geçiş imkânı sağlanmış. Denizde her türlü adam savaşır, diye düşündüler herhalde. Yeter ki yüzme bilsin!
Bu türden yöntemlerle “millî” ve “yerli” bir ordu elde edileceğini sananlar varsa çok büyük yanılgı içindeler. Ordu içinde kadrolaşma söz konusu olduğunda FETÖ ile herhangi bir başka cemaat, tarikat ya da siyasî parti arasında en ufak bir fark yoktur. Parti’ye bağlı bir ordu yaratılmak isteniyorsa ileride meydana gelecek olaylar karşısında hiç kimsenin “infial” gösterme şansı olmayacaktır.
Bazen öyle bir şey olur ki diğer bütün şeyler önemini kaybeder; iktisadi kriz, işten çıkarmalar, laik ve bilimsel eğitim öğretimden uzaklaşılması, üniversitelerin çoğaldıkça yok olması vs gibi sorunların hepsi ikinci planda kalır. Bu yüzden, elde kalan kanunlar muvacehesinde “demokratik” haklarınızı kullanarak “infial” gösterecekseniz, şimdi gösterin. İleride hiçbir şey yapamazsınız.