Milli Piyango’nun talihsizleri...

Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’e sormuşlar, Milli Piyango’dan büyük ikramiye çıksa ne yaparsınız diye. Hiç düşünmeden yanıt vermiş: Dünyanın en karlı işini yaparım, diye. En karlı işin ne olduğu sorulduğunda ise “yoksullara dağıtıp sevinç satın alırım” demiş...Artık günümüzde “sevinç” satın almak en karlı iş değil de, biraz enayilik olarak algılanıyor. İkramiye çıkmadan önceki bonkörlüğün yerini çıktıktan sonraki cimriliğin alması sanırım bu yüzden. Büyük ikramiye; kazanılmayınca dağıtılıp paylaşılan, kazanılınca da paylaşmak istediklerimizden kaçılan bir özelliğe sahip. Büyük ikramiyenin miktarı her yıl düşlerimizi de zorlayan bir cazibeye ulaşıyor. Hiç harcanmadan bankaya konduğu takdirde bile bir aylık getirisi bir insanı zengin yapmaya yetiyor. Bir film yapıp ödüller kazanan ama borçlarını bir yaşam boyu ödemek zorunda kalan yönetmenler, yazdığı kitapların en düşük telif ücretlerini bile almakta zorluk çeken yazarlar-çizerler, ressamlar, vs, anımsandığında, büyük ikramiyenin içerdiği miktarın o dayanılmaz ve yadsınmaz gücü hemencecik kendini belli ediyor.Ama ne var ki büyük ikramiyeyi kazanmak her zaman düşlerdeki evrenin içinde kaybolmayı beraberinde getirmiyor, aksine; bir zamanlar güldüğümüz, dışladığımız 60’lı 70’li yılların yerli melodramlarındaki klişe bir sözü, yani “para ile saadet olmaz”ı doğrular gibisinden gerçek yaşam öykülerine de konu oluyor.
PARAYLA SAADET OLMAZNedendir bilinmez ama, büyük ikramiye kazanan yoksul insanlar, sanki bu coğrafyada bir gelenekmiş gibi hep aynı şeyi yapıyorlar. 80 küsur yaşında büyük ikramiyeyi kazanan İzmirli hamala bu parayla ilk ne yapacağı sorulduğunda hiç düşünmeden bu geleneksel eylemin adını söyleyiveriyor: Karı boşayacağım....Gerçekten de büyük ikramiyeyi kazanan her on kişiden altısı, ilk önceleri eşlerini boşuyor, sonrasında da feleğin çemberine çelme takmak isterken, takılıp kendileri düşüyor. Şimdi gel de inanma Yeşilçam melodramların o beylik sözüne: Para ile saadet olmazmış. Sanki parasız oluyormuş gibi...53 yaşındaki Mustafa Saygan 1978 yılında kazandığı 150 memurun maaşına eşit olan büyük ikramiyeyi tamı tamına bir ay, eşine tek kuruş kalmasın diye yiyip bitirmiş. Sonrasında da ayakkabı boyacılığına başlamış. Tek tesellisi ise savurganlığını ve kendisini konu alan “Kaybedilme Kabiliyeti” adlı belgeselde oynamak. 1996 yılının talihlisi Bilal Yıldız’ın da durumu yine aynı. Büyük ikramiyeyi bir ayda tükettikten sonra “hazıra dağ dayanmıyor” diye kendini teselli ediyor. 1999 yılının talihlisi Denizli’nin Çivril ilçesinden Osman Kaplan da ikramiyeyi kazandıktan sonra ilk iş olarak eşinden boşanmış, sonrasında balıklama daldığı hızlı yaşamın içinde tüm parasını yine aynı hızlılıkta bitirmiş. Turhanlı Nurettin Çınar’ın, Adanalı Cem Postacı’nın da kaderleri aynı. 1982 ve 1984’de talih kuşunun iki kez başına konduğu ama, ikisinin de bir çırpıda yok olması karşısında yine ayakkabı boyacılığına dönen Mustafa Saygan’ın dediği gibi, “galiba en huzurlusu parasız olmak...”Kısacası büyük ikramiye çıksa da bir dert, çıkmasa da...Siz yine de parayla saadet olmaz sözüne pek inanmayın, yeni yılda para ile saadetin birlikte olması dileğiyle... Ama sakın ha, biraz da sevinç almayı sakın unutmayın...