Milli takımı çalıştırmaya talibim
Avrupa Şampiyonası’na hezimetle veda ettiğimizin ertesi sabahı gazetemi almaya gittiğimde beni gören mahalle bakkalımız "Hocam milli takımı ben de çalıştırırım" demez mi? Gülümseyerek "Yahu sen peynir ver, kaşar kes, ne işin var milli takımda, herkes bildiği işi yapsın" dedim, "Futbolu çok bilenleri gördük" diye cevapladı. Yüzünde alaycı bir ifadeyle, "Hocam ne var ya, seyrediyorsun oyuncuları. Çağırıyorsun en formda isimleri. Zaten hepsi antrenmanlı geliyor, idman yaptırıp forma sokmaya da gerek yok. Oynat gitsin" diye ekledi. "Eyvah yandık, mesleği kaptırdık" diye düşünerek çabuk davranmaya karar verdim ve hemen açıklama gereği duydum; milli takımı çalıştırmaya ben de talibim...
33 MİLYON 700 BİN LİRA!
Türkiye Futbol Federasyonu, Şenol Güneş'e yılda 3 milyon 250 bin avro yani bugünkü kur üzerinden hesaplayacak olursak, yılda 33 milyon 700 bin lira maaş veriyor. Bu da ayda 1150 işçiye ödenen asgari ücret demektir. Bu hesaptan yola çıkarak TFF'ye kazanç getirecek bir teklifim var; versinler ayda 3 asgari ücreti, seve seve milli takımı çalıştırıp en az Şenol Güneş kadar başarılı olmazsam diplomamı yırtarım. Bu kadar da iddialıyım... Üstelik Türkiye Futbol Federasyonu, tasarruf edeceği 33 milyon lirayı aşkın bir parayı da ülke futbolunu kalkındırmak adına altyapılara aktarıp amatör liglerin de elinden tutar ve böylece ülke futbolu refah bulur.
Dediğim gibi ben milli takımı çalıştırmaya talibim. Sonuçta kısa süreli sakatlıkları saymazsam, ben de 15 sene, neredeyse yedek kalmaksızın Birinci Lig'de ve az da olsa Süper Lig'de oynadım. Yani demem o ki, Jose Mourinho, Maurizio Sarri, Jorge Sampaoli, Leonardo Jardim, Arrigo Sacchi, Brendan Rodgers gibi dünya çapında kendini ispatlamış teknik direktörler bile futbol oynamadan adını dünya futboluna yazdırıyorsa, bu işin içinden gelen, alaylı bir teknik direktör olarak en azından ben de bir şeyler yaparım.
Evet, üç büyükler ve Trabzonspor'da oynamadım ama illa oralarda oynamak da gerekmiyor futbolu bilmek için. Sahaya inip futbolcusunu tokatlayan başkan da gördüm, soyunma odasına inip fırça atan başkan da. Özel uçakla maçlara seyircisini götüren başkanla da çalıştım, vaatlerini yerine getiremeyen başkanla da. Küme de düştüm, şampiyonluk da yaşadım. Yani anlayacağınız, başarı ve başarısızlığı canlı canlı yaşayan ve üstelik futbolu gönülden sevip parayı hep ikinci plana atan biri olarak bu işin üstesinden de rahatlıkla gelirim evelallah...
AMATÖR LİG DEYİP GEÇMEYİN…
Takım çalıştırdım mı? Çalıştırdım tabii ki. Amatör kümede... Hemen öyle gülmeyin. Bir dinleyin. Profesyonel liglerden davet geldi de ben mi çalıştırmadım? Futbolu bıraktım. Evimde oturdum. Davet bekledim ama futbolculuğumda idarecilerle aramı çok sıcak(!) tutamadığım için olsa gerek, güç bela amatör liglerde iş bulabildim. Sonra amatör lig diye küçümsemeyin. Çok zordur. Benim diyen teknik direktörler çalışamaz. Ne antrenman malzemeleri, ne de antrenman yapacak doğru dürüst saha vardır. Ne profesyonel liglerde olduğu gibi teknik direktörün altında çalışan 8-10 tane yardımcı antrenör, ne de 3 tane masör ve 3 malzemeci bulunur. Yıkanacak su bile yoktur. Teknik direktör olarak soyunacak oda buldun mu kendini şanslı hissedersin. Haftalık antrenman programı yapma lüksün de yoktur. Antrenmana gelen futbolcu sayısı her gün değiştiğinden idman programını hemen değiştirecek pratik zekada ve birikimde olman da gerekir. Maaş desen, anlaşman bir senelik de olsa en fazla 6 ay maaş alırsın. Çünkü ligler erken biter ve sözleşmeye sadık kulüp bulamazsın. Yani aldığın maaşı aya bölsen asgari ücret bile etmez. Ama buna rağmen de profesyonel liglere oyuncu verirsin. Hani amatör lig diye küçümsenir ya, o yüzden biraz anlatayım dedim.
PARA BAŞARIYI SATIN ALAMAZ
Sanılıyor ki para her zaman her şeyi satın alır. Oysa teknik direktörünüze ayda 3 milyon lirayı geçen bir maaş vererek başarıyı satın alacağınızı düşünmeniz en büyük hatanızdı. Kalıcı başarı sadece altyapılara ve amatör liglere yapacağınız yatırımlarla gelir. Kişilere verilen yüksek maaşlar futbolumuzu fakirleştirirken sadece bireyleri zenginleştirir.