Milliyetçilik ve göçmen sorunu (5)

Bayram öncesi Avrupa Parlamentosu (AP) seçim sonuçlarının Fransa’daki yansımalarını yükselen milliyetçilik çerçevesinde ve en çok oyu alarak Fransa’nın birinci partisi olan Marine Le Pen’in Ulusal Birlik partisi özelinde 4 gün süren değerlendirmemizin son bölümünde göçmen politikasını ve ekonomik programını ele alacağız.

Son bölümde Marine Le Pen’in babası ve Fransa’da ırkçı ve yabancı düşmanlığı ile tanınan Jean Marie Le Pen’in Milli Cephe partisinin kuruluşunu ele almıştık. Baba Le Pen’in partisi Sosyal Demokrat Mitterrand döneminde sağı bölmek amacıyla desteklenerek büyütülmüş, daha sonra Jacques Chirac önderliğindeki De Gaulle’cü geleneğin partisi Cumhuriyet İçin Birlik (RPR) (Bugünkü Cumhuriyetçiler) tarafından yapılan değişiklikle iki turlu seçim sistemine geçilerek önü kesilmişti.

BABA LE PEN’NİN GÖÇMEN ODAKLI POLİTİKALARINDAN KOPUŞ

2011’de Baba Le Pen parti başkanlığını kızı Marine’e bıraktı. Marine Le Pen’in önderliğinde parti büyük değişikliklere uğrayarak bugün Fransa’nın birinci partisi durumuna geldi. Marine Le Pen, partinin “ırkçı” kimliğinden kurtulması için babasını partiden attı ve parti yönetimindeki ırkçı kadroları temizleyerek yeni bir kadro oluşturdu. 2018’de de partinin adını “Ulusal Birlik” olarak değiştirdi.

Partinin yeni yönetimi Küreselleşmenin ve neoliberal programların ülkede yarattığı yıkımı ve yoksulluğu doğru tahlil etti ve Avrupa Birliği’nin (AB) üye ülkelerin egemenlik alanlarına müdahalesine karşı mücadele başlattı. Aynı şekilde Ukrayna’da 2014 faşist darbesi, ardından Kırım’ın Ukrayna’dan kopması ve Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlara tavır alması partinin ABD, NATO ve Atlantik cephesinin karşısında konumlanmasına yol açtı.

Fakat, Marine Le Pen partinin göçmenlere ve yabancılara karşı katı tutumunu yumuşatmaya çalışsa da yabancı karşıtı seçmeni kaybetmemek için belli düzeyde devam ettiğini görüyoruz. Bu durum küreselleşme karşıtlığı ve uluslararası saflaşmadaki doğru konumlanmasıyla ters düşüyor ve bir çelişki oluşturuyor. Halbuki, yabancı düşmanlığı ve ırkçı politikalarda Le Pen’in partisinden daha uç düzeyde hem de devlet politikası olarak çıkarılan göç yasalarıyla ırkçılığı uygulayan Sarkozy ve Macron yönetimleriydi.

Göçmenleri “savunmakta” göçmen politikası konusunda iki yüzlü tutumuyla bilinen sosyal demokratlara kalmıştı.

Büyük göçlerin, ekonomik ve iklimsel nedenlerinin yanında esas sorumlusunun emperyalist paylaşım savaşları, yeni sömürgeci ve hegemonyacı saldırıların bir sonucu yaşanıyor olması gerçeği gözden kaçırılıyor. Gerek sağ liberal ve gerekse sosyal demokrat Atlantikçi takımı bugüne kadar hiç iktidara gelmemiş olan Le Pen’in partisi “aşırı sağ ve faşist” olarak gösterilerek, kendi ırkçı yüzlerini gizliyorlar.

İKTİDARA YÜRÜYEN ULUSAL BİRLİK GÖÇ POLİTİKASINI YUMUŞATIYOR

Fransa ve Avrupa’da göçün kontrol altına alınmasını savunan Ulusal Birlik partisi, Schengen bölgesi içinde serbest dolaşımın sadece üye ülke vatandaşlarıyla sınırlandırılmasını savunuyor.

Sosyal yardımların Fransız vatandaşlarıyla sınırlandırılması, göçmenlerin bundan yararlanabilmesi için Fransa'da 5 yıl çalışma şartına bağlanması, sosyal konut ve istihdamda Fransızlara öncelik verilmesi, Fransa'da bir yıl boyunca çalışmayan tüm yabancıların oturma izinlerinin kaldırılması, yasa dışı göçmenlerin ve yabancı suçluların sistematik olarak sınır dışı edilmesi, Fransız vatandaşlığına geçişin liyakat ve asimilasyon temelinde kabul edilmesi, yerleşim göçüne ve aile birleşimine son verilmesi, Fransız vatandaşlığına geçmiş yabancıların kamuda çalışmasının önlenmesi gibi Fransızlara öncelik verilmesinden yana bir göç politikasına sahip.

Bu ayrımcı politikanın 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, Fransız Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğu gerekçesiyle daha önceki iktidarların çıkardığı göç yasalarının iptal edildiği gerçeği de ortadadır.

İktidara yürüyen Ulusal Birlik Partisi Başkanı ve başbakan adayı Jordan Bardella önümüzdeki genel seçimler için açıkladığı programda yukarıda sıraladığım göçmen politikalarına hiç değinmedi. Sadece, Fransız vatandaşlığına geçiş yolunu açan en az 5 yıl Fransa’da ikamet etme şartı “Droit du sol”un kaldırılacağını açıkladı. Bunun karşıtı “Droit du sang” yani, Fransız vatandaşlığı, Fransa'da veya yurtdışında doğan ve ebeveynlerinden en az biri Fransız olan her çocuğa doğumdan itibaren verilebilen bir hak. Bardella, göçmenlerin sosyal hakları ve günlük yaşamına ilişkin hiçbir konuya değinmedi.

Jordan Bardella ayrıca uyuşturucu suçları ve kamu görevlilerine karşı işlenen suçlar için asgari cezaları getirmeyi planlıyor ve yeniden suç işleyen çocuk suçluların ebeveynleri için aile yardımlarını askıya alma önerisini yinelerken “göçmen” kelimesini telaffuz etmedi. Bundan Fransa’da suç işleyen herkesi kapsadığı anlamı çıkıyor.

ÖNCELİK MACRON’UN EMEKLİ REFORMUNU PTAL VE ALIM GÜCÜNÜ YÜKSELTMEK

Bardella Le Parisien gazetesine verdiği mülakatta halkın acil taleplerine cevap vermek için alacakları tedbirleri sıraladı. İlk icraat olarak, mezarda emekliliği dayatan Macron’un emeklilik reformunu "sonbahardan itibaren" yürürlükten kaldırma sözü verdi. “20 yaşından önce çalışmaya başlayanların 40 yıllık emeklilik hizmetiyle 60 yaşında yasal olarak emekli olmalarına” izin verilmesini savunduğunu söyledi.

Fransızların alım gücünün yükseltilmesi için bu yaz gibi erken bir tarihte, yüzde 20 olan Elektrik, gaz ve akaryakıtın KDV’sini yüzde 5,5’e indirmeyi taahhüt etti. Avrupa Komisyonu ile elektrik fiyatlandırma kurallarından muafiyet için “derhal” müzakerelere başlayacağını ve bunun “faturaları yüzde 30 oranında düşürmeyi” mümkün kılacağını belirtti. Ardından da temel ihtiyaç maddelerinde KDV'nin kaldırılmasını gündeme alacaklarını ifade etti.

Jordan Bardella bunu finanse etmek için bazı vergi boşluklarına (özellikle armatörler için olanlara) son vermek, Fransa'nın AB bütçesine katkısını yaz aylarından itibaren 2 milyar Avro azaltmak ve kamu hesaplarının bağımsız denetimini başlatmak istediğini söyledi.

AP seçim sonuçları da gösterdi ki, Avrupa’da yükselen milliyetçiliği besleyen, Atlantikçi cephenin pompaladığı gibi yabancı düşmanlığı değil, iflas eden küreselleşmeci neoliberal politikalar, Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımların yol açtığı ekonomik kriz ve özellikle son bir yıldır yapılan savaş kışkırtıcılığıdır. Bugün Avrupa’da yükselen milliyetçilik “aşırı sağcı” veya “faşist” değil, ABD ve NATO’nun kışkırttığı savaş karşıtı ve yoksullaşan halkın yanında yer alan bir siyasi oluşum konumundadır.

Fakat, Fransa’da iktidar şansını yakalayan Ulusal Birlik partisinin AB içinde kalarak egemenlikçi politikaları uygulamada zorlanacağını, Brüksel’in engellemeleriyle karşılaşacağını söylemek yanlış olmaz.