Mimar Sinan ya da kör aklın tutsaklığı
Şimdi bakışsızlık sarmış her yanı. Söz’e dönmeli. Avuntusuz söze; gösterene, hissettirene yani. Günsüz gecesiz olmak yetmiyor. İçi aydınlatan bakış gerek bize.
Şimdi, bir zaman hecesindeyiz. Adlandırılamayan, belki de görülemediğindendir bütün yaşananlar.
Tolstoy’un söylediği yerde olmak / durmak yaşama yanılgısı değil: “Büyük Fransız İhtilali’ni yaşamamış olanın yaşamamış sayılacağını söyleyen o Fransız gibi ben de, 1856’da Rusya’da yaşamamış olanın hayatın ne olduğunu bilemeyeceğini söylemeye cüret edeceğim.”
Tam da burada işte, sözümü ayırıyorum her şeyden. Çünkü tarihsiz yaşanmıyor, ama tarihsel olana da böyle cahil akılla hiç bakılmıyor.
Deliler çarşısında bir divanenin gezindiği viraneliklerde derleyip ettikleriyle karşımıza çıkarılanlar “tarih” diye sunulursa...
Kimse artık ne Şems’in sabrında, ne de Mevlânâ’nın düşünde. Alevle kav yan yana çağları ötede kaldı.
Zamansız berduşun adı asiye çıkalı beri bu böyle.
Can hevenginde göz olmak yetmiyor adlandırmalara.
Şu da bir gerçek ki; 1856 yenilgisi ne yenilgiydi, zaferi de ne zafer!
Bir yerin işgali aklın tutsaklığıyla başlıyordu.
Yüzyıl çökerken; bunu akıl edemeyenler de vardı. Şimdi bunun ceremesi bizde.
Sinan’ı yere göğe koyamayan “cahil akıl”la yüz yüzeyiz. Oysa Koca Sinan, bir çağ bilgesiydi; bakışı/görüşü/aklı çağları da aşarak taşınıyordu zamandan zamana. Bilirdi o zaman sayfasında ad bırakmanın en olduğunu.
Derlerdi ya:
Şirin’in aşkıyla başarmıştı bu işi
Görün bakın Ferhad’ın kestiği dağı taşı
Mihnet ile can verip, can eritir sanatına
Her ne zaman düşse üstadın iş başına.
Gidip gördüğünüzde o anıtsal yapısıyla Süleymaniye’yi, o kutsanacak mekânı çevreleyen mezbelelik görüntü o “cahil aklın” yenilgisini gösteriyordu aslında.
Bilmeyen anlamaz. Bilgisiz olan göremez. İşte akıl körlüğü dediğimiz de budur.
“Benim” diyen herkes zamanın tufeylisi bu ülkede.
Oysa her birinin canları kibrinden ölen karga gibi bir nefeslik.
Koca Mimar Sinan’ın aklı diz çöktürür insana. Bilmediğin sözleri fısıldayarak secdeye gitmek değildir bu.
Öğren, anla, bilgiyle / bilimle donat aklını; başımın üstünde yerin var inancınla.
El açana şefkat dağıtmak vicdan körlüğünden başka nedir ki?
Çeçeler sarmış etrafımızı. Her birine muska niyetine bir Ece Ayhan şiiri göndersen, salâ niyetine okutsan “Meçhul Asker Anıtı”nı, anlamaz; ama bir besmeleyle iç çekerek ezbere durur belki de:
Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.
Evet, ne fayda; bir ölümün başka bir ölümle karşılandığı ülkede genç olmak hep yaralı kalmaktır biraz da. Bu “cahil akıl” her dem karşımıza çıktıkça...